İsveç’te Filistin ve iklim eylemleri; Greta Thunberg ile röportaj

08.06.2024 - 11:56
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

Avrupa Parlamentosu seçimlerine günler kala İsveç’in başkenti Stockholm’e giderek hem Stockholm Üniversitesi’nde iki hafta kadar önce kurulan Filistin’le Dayanışma Kampı’na hem de Fridays for Future’un iklim için Cuma grevine katılma şansı buldum.

İklim adaleti aktivistleri bugünlerde yoğun bir şekilde Filistin halkıyla dayanışmayı örmekle meşguller. Hareketin önde gelen aktivistleri aynı zamanda üniversitedeki dayanışma kampının de örgütçüleri arasında. 

Greta’nın [Thunberg], İsrail’in Gazze saldırısı başladıktan sonra söylediği “işgal altında iklim adaleti olmaz” sözünün hakkını veren aktivistler Filistin’le dayanışmayı örüyor ve de iklim grevlerinde Filistin bayrakları taşıyor.

Stockholm Üniversitesi’ndeki kampı ziyaret ettiğim gün iki diğer kampa polis saldırısı olduğunu öğrendim. Saldırıların ilki, önceki akşam Stockholm Üniversitesi’ne bağlı Kraliyet Teknoloji Enstitüsü (KTH) önünde yaşanmıştı. Polis, köpekleri de kullanarak eylemcilerin kampı boşaltmasını sağlamaya çalışıyordu. Sabah ise Lund Üniversitesi’ndeki kampa polis saldırısı oldu. Polisin barışçıl eylemcileri çok sert biçimde yerlerde sürüklediği görüntüler Stockholm kampındaki öğrencileri kızdırdı ve hemen öğle arasında bir dayanışma eylemi düzenlendi.

Rektörlük önüne giden öğrenciler Lund Üniversitesi ve Teknoloji Enstitüsü’ndeki (KTH) arkadaşlarıyla dayanışma içinde olduklarını duyurarak kampüste yürüyüş düzenledi. “Öğrenciler, hocalar doğru olanı yapın, soykırımı durdurun”, “Akademi duy bizi, son ver soykırımcı işgalle işbirliğine” sloganlarını attı.

Kampta kalan LGBTİ+ aktivisti Jon, üniversitelerdeki kampların ortak bir öğrenci koordinasyonuyla beş üniversitede aynı anda başladığını anlattı. Her üniversitenin İsrail ile farklı ilişki düzeyleri olduğu için her bir kampın farklı talepleri bulunduğunu söyledikten sonra eski bir Nazi partisi olan İsveç Demokratları’nın (SD) dışarıdan desteklediği sağcı koalisyon hükümetinin İsrail’e destek verdiğini söyledi.

Jon, İsveç devlet medyasının İsrail yanlısı yayınlar yapmakta olduğunu, Filistin’i destekleyenlere “radikaller” dendiğini ve en sonunda da iki yerde kamplara polis saldırısının gerçekleştiğini açıkladı. Polis saldırılarını protesto etseler de odağın Filistin’den şaşmamasına özel önem verdiklerini de şu sözlerle açıkladı: “Dün Lund’da KTH için destek yürüyüşü vardı. Biz de bugün ‘Sizinleyiz Lund öğrencileri’ demek istiyoruz. Fakat aynı zamanda buradaki topluluk kurallarında, ‘Gözümüz Filistin’de’ demiştik ve bunu kaybetmek istemiyoruz. Başka bir şeye dönüştürmemeliyiz. Bu bence önemli çünkü Lund’daki kampın dağıtılmasından sonra diğer bütün kamplar da tehlike altında ve polis muhtemelen her birimizin peşindedir.”

Jon, SD liderinin Filistin’i bağımsız bir devlet olarak İsveç’in bu kararını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söylediğini belirtti ve iktidar koalisyonunda yer alan Hristiyan Demokratlar Partisi lideri Ebba Busch’un 7 Ekim öncesinde IDF yani İsrail ordusu tişörtü giymiş biri olduğunu ifade etti. 

Bu örnekleri tarihsel olarak Filistin yanlısı olan İsveç toplumundaki değişimin göstergesi olarak okumak mümkün. Tabii, bu değişimin bir başka örneği de tarihsel olarak savaş ittifakları dışında kalmış İsveç’in yakın zamanda NATO’ya katılmış olması.

İklim grevi Avrupa Evi önündeydi

31 Mayıs’taki İklim İçin Cuma grevi her hafta olduğu gibi İsveç Parlamentosu önünde değil bu seferlik Avrupa Birliği Komisyonu temsilciliğinin bulunduğu Avrupa Evi’nin (Europa Huset) önündeydi. İklim adaleti aktivistlerinin burayı tercih etmesinin nedeni, birkaç gün sonra AB Parlamentosu seçimlerinin gerçekleşecek olmasıydı.

İklim adaleti aktivisti Christofer Kebbon yaklaşan AB seçimleri hakkında şu sözleri söyledi: “Bu hafta grevimizi, dikkatleri AB seçimlerine çekmek için Europa Huset önüne taşıdık. Evet, Avrupa Birliği ve oy vermenin neden önemli olduğu hakkında konuşmak istiyoruz. Ayrıca AB seçimlerinde yer alan partilerin 1,5 derecenin altında kalma hedeflerini karşılamaktan ya da sosyal adaleti sağlamaktan ne kadar uzak olduklarını da konuşmak istiyoruz.” 

Kebbon’a Avrupa aşırı sağının özellikle de Marine Le Pen, Georgia Meloni ve İsveç’in Nazi kökenlere sahip olan ama bugün ikinci büyük partisi durumundaki İsveç Demokratları’nın (SD) aslında anti-semit olmalarına rağmen İsrail’i desteklediğini ve önümüzdeki AB Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın oylarını artırmasının beklendiğini hatırlatmam üzerine genç aktivist şu yorumu yaptı:

“Öncelikle bu durum İsrail'i desteklemenin Yahudilikle değil, kolonyalizmle ve sömürüyle ne kadar bağlantılı olduğunu gösteriyor ve aynı zamanda bu şekilde Avrupa tarihine, Nazi tarihine ve Holokost'a önem veriyor gibi görünmeye çalışıyorlar. Ve evet, bu seçimlerde aşırı sağın yükseldiğini görmek çok korkutucu çünkü yalan söylüyorlar, hiçbir uzmanı ya da bilimi dinlemiyorlar. Sosyal adalet umurlarında değil, sadece şirketleri ve zengin insanları önemsiyorlar. İnsanların bu nedenlerle oy vermesini istiyorlar ve yalan söyledikleri için çok sayıda insanı arkalarına alabiliyorlar ki bu da şu anda demokratik olarak ne kadar geride olduğumuzu gösteren çok kötü bir durum.”

Kebbon ile konuştuktan sonra yerde fırçayla pankart boyamakta olan Greta Thunberg’in yanına geçtim. Aktivistlerin elinde Filistin bayrakları olduğu için zaman zaman sokaktan geçenlerden “terörü destekliyorsunuz”, “insanları kaçırmak sizce kabul edilebilir mi?” gibi tepkiler geliyordu ama kimse bu tacizlere yanıt vermiyordu.

Fırsat bulduğum bir sırada Greta’nın yanına geçerek umutlu olmaya ve mücadelenin nasıl kazanılabileceğine dair sorularımı sorma şansı buldum.

---

Greta Thunberg: “Bu uluslararası bir mücadeledir”

En başından beri seni, FFF grevlerini ve dünyanın dört bir yanındaki diğer iklim hareketini yakından takip ediyoruz. Bir krizler çağında yaşıyoruz; ekonomik kriz, politik kriz, savaşlar, aşırı sağın yükselişi ve şimdi de Avrupa Parlamentosu seçimlerine gidiyoruz. Ve sen her zaman iklim adaletinden, umuttan söz ediyorsun. Bu çok önemli çünkü insanlar kendilerini çaresiz hissediyor. Bu konuda, yani bu mücadeleyi nasıl kazanabileceğimiz konusunda ne söylemek istersin?

Greta Thunberg: Bunların her biri büyük ölçüde küresel mücadeleler. Bu da herkesin elinden geldiği biçimde, bulunduğu yerde, yapabildiği şekilde bu mücadeleye dahil olması anlamına geliyor. Bence bu mücadeleleri birbirine bağlayan uluslararası dayanışma, küresel ölçekte ihtiyacımız olan değişimi sağlamak için mutlak bir anahtar ve mutlak bir gereklilik. Dolayısıyla, iktidardaki insanların şu anda olduğu gibi devam etmelerini bekleyemeyiz çünkü değişim asla bu şekilde gelmeyecek. Değişimin şimdi başladığından emin olmalıyız çünkü öyle ya da böyle değişim gelecek. Ya zamanında değişeceğiz ya da gelecekte değişmek zorunda kalacağız. Bu nedenle, halk olarak ayağa kalkmalı ve politikacıların ve iktidardakilerin artık bizi görmezden gelemeyeceklerini, bilimi görmezden gelemeyeceklerini, bu krizden en çok etkilenen insanları görmezden gelemeyeceklerini çok net bir şekilde onlara göstermeliyiz.

Peki, kazanabileceğimize inanıyor musun?

Greta Thunberg: Kazanmaktan ne kastettiğinize göre değişir. Ben sadece en kötü sonuçlardan kaçınmak için yapabileceğimiz her şeyi yapabileceğimizi düşünüyorum ve elimizden geleni yapmak için, harekete geçmek için çok geç olmamalı. 

Ancak elbette bu zamana karşı bir yarış. Ve öyle bir noktaya geldik ki... Yani iklim krizi zaten burada, insanlar zaten bu nedenle ve savaşlar, çatışmalar ve sosyal adaletsizlikler gibi diğer baskı biçimleri nedeniyle ölüyor. Yani kriz zaten uzunca bir süredir burada, bunu görmezden gelemeyiz. Her şeyi daha iyi hale getirebilir ve gelecekte, şu anda karşı karşıya olduğumuz sorunları yaşamayacağımızdan emin olabiliriz. Kaynakların adaletsiz dağılımının insanların ölümüne yol açmadığı adil bir dünya için çalıştığımızdan ve sahip olduğumuz ekolojik ve iklimsel etkiyi en aza indirdiğimizden emin olabiliriz.

(Sosyalist İşçi) 

Bültene kayıt ol