"The Zone of Interest" isimli filmi izlerken tüylerinizin ürpermemesi mümkün değil. Türkçe'ye "İlgi Bölgesi", "Çıkar Sahası", "İlgi Alanı", filmdeki bir sahnede Sandra Hüller isimli kadın aktrisitin evi tanımlarken kullandığı ifade ile, yani Hitler'in "Lebensraum" olarak tanımladığı şekli ile "Yaşam Alanı" olarak da çevirilebilir bence.
Hannah Arendt’in sözcükleri ile Kötülüğün Sıradanlığı'nın da çok ötesinde kanıksanmış ve olağan bir şekil kazanmış, meşru bir durumu tarif ediyor filmde tanık olduklarımız. Yani kötülük sadece sıradan bir şey değil, aynı zamanda "lebensraum" için savaşanlar ve onların aileleri tarafından olması gereken bir mecburiyet gibi ele alınıyor. (Belki de yönetmen Jonathon Glazer bilinçli olarak buna dikkat çekiyor). Naziler tarafından kurulan toplama kampı ve sistematik katliamların gerçekleştirildiği Auschwitz kampında; üst düzey görevli bir Nazi'nin (Rudolf Höss) özenle eşi tarafından büyütülmüş bahçesi, çocuklar için küçük bir yüzme havuzu, peyzaj mimarisine dahi dikkat edilmiş ev-bahçe tasarımı ile düzenli bir aile yaşamını izliyoruz perdede. Bu ailenin çocuklar dahil bütün üyeleri, hizmetçileri de dahil herkes Auschwitz kampı ile dip dibe yaşarken, duvarın ötesinde neler yaşandığını bilmiyor değil elbette. Evin sınırlarını belirleyen duvarlar ardından, zaman zaman tren lokomotifi sesleri ile, zaman zaman ise insan çığlıkları-haykırışları ile izleyici yaşanan toplu katliamı kendi hayal dünyasındaki imgelemlerle görmektedir. Politik sinemanın üstadı Konstantin Costa Gavras'ın "Amen" isimli filminde kullandığı yabancılaştırma efektini bu filmde de görüyoruz. Amen filmindeki bir sahnede gaz odalarına kapı deliği gibi küçük bir gözden katliam esnasında bakan bir Naziyi görürsünüz ama içeride neler yaşandığı filmde gösterilmez. Yönetmen Gavras; bu yöntem ile gaz odalarında yaşananların ne olduğunu çok iyi bilen izleyiciyi kendi hayal dünyasında dehşetengiz sahneleri canlandırmaya zorlar. Benzer bir yabancılaştırma efektini "Zone of Interest" filminde de görmekteyiz. Duvarın ardından gelen acı dolu çığlıklar, tren lokomotifin son durağa vardığı anda çıkardığı seslerle birleşir ve bütünleşir, izleyici görünenin ardındaki gerçeği az çok biliyordur. Filmi izlerken şen-mutlu bir aile tablosu, ışıkları zamanında kapatan ekonomik bir aile babası, -muhtemelen- toplama kampından getirilmiş kürk vb. gibi değerli eşyaları kendisine ayıran bir Nazi eşi (“Bir Düşüşün Anatomisi” filmindeki performansı kadar olmasa da sıradanlığı-aldırmazlığı oyunculuğuna büyük bir başarıyla yansıtan Sandra Hüller) ve onun etrafındaki diğer kadınların yangından mal kaçırır gibi ölenlerin geride kalan varlıklarına çöküşü çok sade bir şekilde ekrana yansıtılıyor. Lakin filmde arka plandan gelen sesler, görüntüden çok daha güçlü bir etki bırakıyor. Yani görünmeyenin etkisini görünenden daha fazla hissedebileceğiniz, oldukça başarılı Brecht'yan bir yabancılaştırma efekti filmde dinamik bir şekilde başarıyla kullanılmıştır.
"The Zone of Interest" bu sene 96’ncısı düzenlenen Oscar ödül töreninde "Yabancı Dilde En İyi Film" dalında ödüle layık görüldü. Filmin yönetmeni Jonathan Glazer, ödülünü kabul ederken yaptığı konuşmada Gazze'deki işgale tepki gösterdi. Glazer, yaptığı konuşmada: "Şu an burada (Gazze'deki) bir işgal ile gasp edilen Holokost'u ve Yahudiliklerini reddeden kişiler olarak karşınızda duruyoruz. Bu işgal pek çok masum insan için çatışma getirdi, ister İsrail'deki 7 Ekim kurbanları olsun, isterse hala Gazze'de devam eden saldırılar olsun, hepsi bu insanlıktan çıkarma eylemlerinin kurbanlarıdır." dedi. Siyonistlerin etkin olduğu birçok kesim bu açıklamaya tepki gösterdi. Ancak yönetmen Glazer'ın sözleri, filmde işlenen temanın bugün hala geçerli olduğuna dikkat çeken bir anlam da taşıyordu. Bir tür analoji de vardı. İsrail'in 2002 yılında faşist-falanjist başbakanı Ariel Şharon tarafından inşasına başlanan "duvar"a bir atıf bulunmaktaydı. Bir tarafta İsrail vatandaşlarının Kibbutz'lar* da komünal ve “mutlu” yaşantısı devam ederken, duvarın ardında ise devasa bir ölüm makinası aralıksız olarak çalışıyor.
Yönetmen Glazer; "Etrafımızda karanlığa gömülen dünyayı görüyorum ve kurbanlardan ziyade faillerle olan benzerliğimiz ve bunun için bir şeyler yapmak gerektiğini hissediyorum" diyordu. Nazi suçlusu Eichmann'ın 1960'lar Kudüs'te yargılanma sürecini yakından izleyen yazar Hannah Arendt yaşananları "canavarı yargılayanlar dahil, herkesin içine düşmesi muhtemel olan Kötülüğün Sıradanlaşması” olarak tanımlamıştı. Kötülüğün sıradanlaşmasına da, kanıksanmasına da güçlü bir şekilde karşı çıkmalıyız. “Filistin halkı yalnız değildir, mücadeleleri mücadelemizdir" diyerek her yerde, her koşulda sesimizi daha da güçlü bir şekilde yükseltmeliyiz.
Ali Morgül / 29/03/2024
* Vikipedi: Kibbutz (İbranice: קיבוץ; "topluluk" veya "birlikte") İsrail'de geleneksel olarak tarıma dayalı tüm mülkiyetin ortak olduğu komün tarzı yaşayan topluluklara verilen isimdir. İsrail devletinin kuruluşunda önemli etkileri olmuştur. Zamanla çiftçiliğin yanı sıra imalat sanayisi ve yüksek teknolojili işletmeler de ekonomik aktiviteye dahil olmuştur. Sosyalizmi ve siyonizmi ütopik bir şekilde bir araya getiren kibbutzim (Kibbutz'un çoğul formu) İsrail'e mahsus bir deney olarak gelmiş geçmiş en büyük ortaklaşa toplum hareketlerinden biridir.[1] Kibbutz topluluklarının üyelerine kibbutznik (İbranice: קִבּוּצְנִיק) denir. 2010'da, İsrail'de 270 kibbutzimde toplam 126,000'i aşan bir nüfus vardı. Kibbutzimdeki fabrika ve tarım işletmeleri İsrail'in sınai üretiminin yüzde 9'una denk gelirken, bu üretimin yüzde 40'ını (1.7 milyar USD) tarım oluşturur. Kibbutz Sasa gibi bazı kibbutzim yüksek sanayi ve askeri sanayi alanında da ilerlemiştir.