Geri Gönderme Merkezleri’nde işkence var

22.02.2024 - 15:09
Dila Ak
Haberi paylaş

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı 17 Şubat’ta  Geri Gönderme Merkezleri’ne (GGM) dair bir basın açıklaması yayınlandı. Bahsi geçen basın açıklamasında, Geri Gönderme Merkezi’ne gönderilenlerin yakınlarına, yasal temsilcilerine ve avukata erişme; bunlarla görüşme yapabilme; ayrıca telefon hizmetlerine erişme imkânı tanındığı ve geri gönderme merkezlerinde kötü muamealenin olmadığı yazılmış. 

Öte yandan avukatların, göçmenlerin, göçmen yakınlarının, sivil toplum kuruluşlarının bu konuyla alakalı deneyimleri ise bambaşka bir şeyi anlatıyor.  

Göçmen düşmanlığına geçit vermeyelim!

Göçmen, mülteci, sığınmacı düşmanlığı hemen hemen dünyanın her yerinde, ama özellikle de aşırı sağcı politikaların yer bulduğu coğrafyalarda yükselişte. Hâlihazırda var olan ekonomik kriz, eşitsizlikler, eğitim ve sağlık hakkına ulaşımda sorunlar, iklim krizi sebebiyle oluşan felaketler, savaşlar gibi pek çok krizin yarattığı yaşam şartlarında oluşan zorluklar, toplumda bir öfkeye neden oluyor. Her geçen gün büyüyen bu öfke ise, krizlerin sorumluları tarafından, başka kaynaklara yönlendiriliyor. Sorumluluklarının üstünü kapatmak için hedef şaşırtarak toplumu kendi içinde ayrıştırıyorlar. Kimin hedef gösterileceği değişkenlik gösterebiliyor. Bu hedefin ucunda kimi zaman LGBTİ+’lar olurken, kimi zaman kadınlar, kimi zaman Ermeniler, Kürtler, Yahudiler oluyor. Göçmenlerse kolay hedef gösterilebilen bir topluluk ve nihayetinde iktidar ve muhalefetin kolayca birleşebildiği türden bir düşmanlığa dönüştü.  

Göçmenler zaten bulundukları yerlerdeki zorlukları en ağır biçimde yaşayan gruplar. Yoksulluk, barınma-eğitim-sağlık gibi haklara ulaşmakta ve iş bulmakta yaşadıkları zorlukların üstüne bir de sürekli maruz kaldıkları ırkçılık ve yaşanan her şeyin suçlusuymuş gibi günah keçisi ilan edilmeleri, içinde bulundukları durumu daha da güç bir hale sokuyor.  

Çok uzağa bakmaya gerek yok, 6 Şubat depremlerinde evlerini, sevdiklerini kaybeden göçmenlere, özellikle Suriyelilere, yardım etmek bir yana sanki depremin sebepleriymiş gibi davranılmıştı. Daha sonradan Türkiye vatandaşı oldukları ortaya çıkan pek çok yağmacıya dair haberler, göçmenlerin/Suriyelilerin yağmacılık yaptığı iddiasıyla servis edilerek tabandaki nefretin körüklenmesi amaçlanmış, göçmenler hedef gösterilmişti.

Göçmen karşıtlığı ve ırkçı politikalar sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok yerinde yükseltiliyor. Trump’ın övgülerle oluşturmaya çalıştığı ve mültecileri durdurmak adına inşa edilen Meksika Duvarı’ndan Japonya’da mültecileri sınır dışı etmek için hazırlanması planlanan yasa değişikliği fikrine, göçmen düşmanı ve İslamofobik Hollanda Başbakanı Geert Wilders’tan ırkçı Almanya partisi AfD’ye kadar pek çok aşırı sağcı ile onların politikaları dünyanın pek çok yerinde nefreti körüklüyor.  

Geri Gönderme Merkezleri’nden yardım çığlıkları yükseliyor

Tüm bu nefretin yanı sıra, Göç İdaresi’nin açıklama yapmasına sebep olan Geri Gönderme Merkezlerindeki kötü şartlar, kötü muamele, işkence ve sınır dışı edilme ile, göçmenlerin tüm insanî hakları yok sayılıyor. 

Geri Gönderme Merkezi’nde kalan mültecilerin, bu mültecilere ulaşmaya çalışan yakınlarının ya da müvekkillerine ulaşmaya çalışan avukatların deneyimleri ise işin iğrenç tarafını gözler önüne seriyor: Aslında cezaevlerinden daha kötü şartlara ve hijyenik olmayan koşullara sahip olduğu, kapasitelerinin çok üstünde mültecinin bir arada tutulduğu yerler olduğu belirtiliyor. Geri Gönderme Merkezleri’nden haber almanın zorluğuna da vurgu yapan avukatlar, oraya gittiklerinde müvekkilleri ile konuşabilmek için saatlerce beklediklerini, görüşmelerinin keyfi bir şekilde engellendiğini, bazen müvekkillerinin hangi Geri Gönderme Merkezi’nde olduğu bilgisine bile erişemediklerini, müvekkillerinin yerleşim yerlerinden farklı şehirlere götürüldüğünü, kasıtlı olarak sık sık yerlerinin değiştirildiğini, bazen nereye yollandıklarını ancak günler sonra öğrenebildiklerini söylüyorlar. Bazı durumlarda avukatların ancak kamuoyunda gündem oluşturarak müvekkillerine ulaşabildiği örnekler dahi mevcut. 

Göçmenlerin kaldığı yerlerdeki çarşafların değiştirilip temizlenmemesi bit, kene gibi salgınlara sebep oluyorken duş almaları için günde sadece 1-2 saat su verildiği aktarılıyor. Yemeklerin yeterli miktarda ve yeterince besleyici olmadığı, içme suyunun çok az tedarik edildiği belirtiliyor, özel ihtiyaçları olan göçmenlere (hamileler, çocuklar, hastalar, yaşlılar, engelliler, hormon ilaçları kullanması gereken translar vb.) ihtiyaç duydukları bakımın veya özel ortamın sağlanmadığı, çevirmen taleplerinin karşılanmadığı söyleniyor. Dahası, göçmenlerin çıplak arama, hakaret, darp, tehdit ve işkencelere maruz kaldıkları da biliniyor. Bu tarz şiddet eylemleriyle bezdirildikleri, bu yolla “gönüllü geri dönüş formunun” imzalatılması gibi iddialar da gündeme gelmişti. 

Tüm bu yaşatılanlar, durumu kadın ve LGBTİ+’lar için çok daha da zor bir hale sokuyor. Van’daki Geri Gönderme Merkezi’nde İranlı Z.N.’ye tecavüz ile ilgili dava, yine Van Geri Gönderme Merkezi’nde darp edildikten sonra yaşamını yitiren Afganistanlı mülteci çocuk, İzmir Geri Gönderme Merkezi’nin sığınmacılara yönelik uyguladığı darp ve işkence ile alakalı yaptığı açıklama yaşanan vakalardan sadece bazıları. 

İnsanca yaşamak için illa vatandaş olmak gerekmediğini, insan olmanın yeterli olduğunu hatırlatalım. Bu noktada “ama” ya da “fakat”lı cümlelere yer yok. Ya zorbalardan taraf olacağız ya da göçmenlerden taraf olup her türlü ayrımcılığın karşısında durarak sesimizi yükselteceğiz. Çoklu, birbiriyle iç içe geçmiş, kol kola yürüyen her türden ayrımcılık ve bunların beraberinde sürüklediği nefret söylemleri ile şiddetin son bulabilmesi için bu dayanışmayı büyüteceğiz. 

Geri Gönderme Merkezleri’nin kapatılmaları ve tüm sınırların göçmenlere, mültecilere, sığınmacılara acilen açılması, insanca ve onurlu bir hayat yaşayabilmeleri için gerekli olan her türlü temel ihtiyaçlarına ulaşabilmelerini savunurken, bir yandan da halihazırda açık olan Geri Gönderme Merkezleri’nin uluslararası standartlarda olmasını ve insan hakları örgütleri gibi faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının denetimine açılmasını da savunmak gerekiyor. Göçmenlere yönelik operasyonların durdurulması ve mültecileri hedef göstererek gerçekleştirilen nefret suçlarının soruşturulması, suçlularının yargılanması yönünde adım atılmasını talep etmek gerekiyor. Eğitim, sağlık, barınma, serbest dolaşım ve seyahat haklarının tanınması gerekiyor. 

Dila Ak

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol