LGBTİ+’ları, göçmenleri, sokak hayvanlarını hedef alan ahlakınız batsın!

07.02.2024 - 21:44
Can Irmak Özinanır
Haberi paylaş

Yerel seçim propagandaları başladı. Genel seçimlerde ayyuka çıkan LGBTİ+ karşıtı söylemler bu sefer de dolaşıma girdi. Öncelikle bunun Türkiye’ye özgü bir durum olmadığını hatırlatmak lazım. Genel seçimler sonrası AKP öncülüğünde oluşan otoriter ittifakın benzerleri Polonya, Macaristan, Rusya, Hindistan, İtalya, Kırgızistan, Uganda gibi ülkelerde de mevcut. Almanya’da oyları hızla yükselen neo-Nazi Almanya İçin Birlik (AfD) partisinin sağcı işadamları ve diğer Nazilerle yaptığı gizli bir toplantı ortaya çıktı ve Almanya’da şu anda büyük antifaşist gösteriler yapılıyor. Otoriterizm ve LGBTİ+ düşmanlığı arasında doğrudan bir ilişki var, otoriter iktidarların hepsi “aile” kavramını öne çıkarıyor ve LGBTİ+’ları hedef tahtasına koyuyor.[1] Bu iktidarların aynı zamanda kadın düşmanı ve göçmen karşıtı ırkçılar olması da tesadüf değil. Otoriterizm, kapitalizmin krizinin derinleştiği bir ortamda kendine yayılacak zemin buldu. Önceden kapitalist toplum tarafından “aşırı” görülen bazı fikirler, krizin yarattığı umutsuzluk ortamında kitleleri etkileme yeteneği kazandı. Maalesef küresel düzeyde solun, kendi iddiasını ortaya koyarak neoliberalizm sınırlarını aşan bir muhalefet inşa edemeyişi de otoriterizmin sahte bir antikapitalizmle sisteme öfke duyan insanlara seslenebilmesini kolaylaştırdı. Bu sadece ideolojik bir saldırı değil, Karl Marx’ın dediği gibi fikirler kitleleri kavradıkları anda kendileri de maddi bir güce dönüşür. Dolayısıyla içinde faşistlerin de bulunduğu otoriter hareketler milyonlarca insan için hayatlarına dönük bir tehdit, birazdan tartışacağım gibi sadece insanlar için de değil.  

İktidar blokunun LGBTİ+ ve sokak hayvanları karşıtlığı

Türkiye’de de genel seçimlerde AKP-MHP ittifakı tarafından meclise taşınan Yeniden Refah Partisi, Hüdapar, BBP gibi aşırı sağcı örgütler bu nefret zemini üzerinden kendilerini yeniden örgütlüyor. AKP ve MHP ile beraber davranan bu partiler LGBTİ+ karşıtlığının keskin ucunu oluşturuyor. Türkiye’de nefret söylemine pek çok kesimi dahil eden bu partilerin hedefine aldığı bir başka kesim ise sokak hayvanları ve yerel seçimlerin gündeme gelmesiyle birlikte sokak hayvanlarını hedef alan açıklamalar daha da artmaya başladı.

İktidar blokunun göçmenlere “dostluğu” ise göstermelik, başından beri Avrupa Birliği’ne karşı bir tür rehine gibi ‘geçici koruma statüsü’nde tutulan göçmenler her gün Geri Gönderme Merkezleri’ne gönderiliyor. Göçmenlere uydurma suçlar isnat ediliyor ve sınır dışı ediliyorlar.

Küçük faşist parti BBP’nin genel başkanı Mustafa Destici’nin 2022’de LGBTİ+’ları hedefe alarak yaptığı konuşma Nefret Söylemi 101 olarak okullarda okutulabilecek nitelikte:

“Pek çoğunun ateist, inançsız ve Avrupa'nın kölesi ya da onun hizmetinde olduğunu da biliyoruz. Onların içindeki bazılarının Hınçak, Taşnak artıkları olduğunu da biliyoruz. Asla samimi değiller. Bizden olan birisi LGBT'yi savunabilir mi? Bizim inancımız, kültürümüz buna ne diyor? Bunu savunan, nasıl benim Müslüman, dindar Kürt kardeşimin, bölge insanının temsilcisi olabilir. Burada bir çarpıklık, bir yanlışlık yok mu?”

İnançlara ve inançsızlığa hakaret etmekte tek bir sakınca görmeyen Destici, burada da duramıyor çünkü ırkçılık yapmak zorunda. Dolayısıyla Türkiye’nin en fazla hedef alınan halklarından birini de hedef tahtasına koyuyor: Hınçak, Taşnak artıkları derken Ermenileri kastettiğini ve tehdit ederken de 1915 soykırımına atıf yaptığına şüphe yok.

Destici’nin açıklaması gibi birçok açıklamayı diğer liderlerin ağzından da duymak mümkün. Bizzat Erdoğan ve Bahçeli’nin açıklamalarından, Fatih Erbakan’ın, Hüda-Par’ın açıklamalarına kadar iktidar blokunun neredeyse tüm unsurları sokak hayvanlarını hedef gösteriyor. Irkçılık, kadın düşmanlığı ve LGBTİ+ düşmanlığı bu blokun en temel sütunlarını oluşturuyor.  

Elbette bunlar sadece açıklamadan ibaret değil, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran hükümet aynı zamanda LGBTİ+’ları hedef alan bir anayasa değişikliğine ve sokak hayvanlarının tamamen toplanmasına dönük bir yasal düzenlemeye hazırlanıyor.

Muhalefetin ayrımcılık karnesi  

Muhalefet açısından ise LGBTİ+ meselesi hiç yok gibi. Genel seçim öncesi oluşan Altılı Masa, LGBTİ+ karşıtlığını her fırsatta ifade eden Saadet Partisi’yle ittifak kurmuş, CHP aracılığıyla bu homofobik yapıyı meclise taşımıştı. Bunun doğrudan sonuçlarından biriyse LGBTİ+’lar konusunun asla açılmamasıydı. Bu konuyu en çok dile getirmesi beklenen HDP bile seçim kampanyası boyunca LGBTİ+’lardan ve göçmenlerden bahsetmekten kaçındı. Birkaç vekil dışında DEM Parti, hâlen bu konudan bahsetmekte tutuk davranıyor.

Göçmenler söz konusu olduğunda ise muhalefetin hâli hükümet blokundan bile beter. CHP’nin genel seçimdeki temel sloganlarından biri göçmenleri ülkelerine geri göndermekti, ardından ise Kılıçdaroğlu’nun açık bir faşist olan Ümit Özdağ ile yaptığı protokol açığa çıktı. Özgür Özel’le “yenilenen” CHP’nin ilk adımlarından biri ise TC vatandaşı olmayanların suyunu keseceğini açıklayan Tanju Özcan’ı yeniden Bolu’ya aday göstermek oldu.

Diğer tarafta ise hızla büyüyen bir tehdit var. Özüne dönen İYİP küçülmeye başlarken, Nazi yöntemlerini savunan ve dünyadaki yeni ırkçı dalgayı arkasına alan Ümit Özdağ’ın faşist Zafer Partisi büyüyor. Dünyada örneklerini gördüğümüz şekilde bu hafife alınacak bir tehdit değil. Bugünden önlem alınması, göçmenlerle dayanışmanın en güçlü şekilde örgütlenmesi gerekiyor. Yoksa Nazi Almanyası’ndaki ünlü sözde dendiği gibi: “Bizim için geldiklerinde çok geç olacak”.

Tabanı Kürt halkı içinde bulunanlar dışında bu partilerin (iktidar ve muhalefet) hepsinin şu veya bu ölçüde (kimisi azılı bir şekilde) Kürt düşmanlığı ve gayrimüslim düşmanlığı yaptıklarını da hatırlatmakta fayda var.

Sokak hayvanları konusundaki mutabakat

Sokak hayvanları konusunda ise sanki iktidar ve muhalefet arasında bir mutabakat sağlanmış gibi. Yeniden aday olan CHP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da, imar aflarıyla Türkiye’yi yıkım yerine çeviren Murat Kurum da, AKP’nin ülkücü kökenli Ankara adayı Turgut Altınok da sokak köpeklerini toplayacaklarını söylüyor.  

Hepsinin dili aynı, ‘Başıboş köpek terörü’nden söz ediyorlar. Kimi referansını dini sözlerle oluşturuyor, kimi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1932 tarihli “Bütün başıboş sokak köpekleri itlaf edilecektir” diye buyuran  genelgesine yaslanıyor. Hepsinin uzlaştığı nokta ise sokakta hayvan bırakmamak, hayvanları barınak adı altındaki ölüm kamplarına doldurmak, es kaza sağ kalmış olanları ise “uyutma” adı altında katletmek.

Belediyeler hâlihazırda son derece yetersiz olan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nu bile uygulamıyor. Her tür hukukun çiğnendiği, Anayasa Mahkemesi kararlarının bile uygulanmadığı bir dönemde, yasanın uygulanmaması şaşırtıcı olmasa da bunu talep etmekte devam etmek gerekiyor.  Mevcut kanuna göre sokak hayvanları ancak tedavi ve kısırlaştırma amaçlı olarak barınaklarda bir süre tutulduktan sonra alındıkları yere geri bırakılmaları gerekiyor. Oysa her nefret dalgasında belediyeler hayvanları toplama seferberliği başlatıyor ve yerine geri bırakmıyor. Barınak adı verilen yerler ise asgari yaşam koşullarına bile sahip değil.

Bütün bu mutabakat, neoliberalizmden ve rant politikalarından ayrı ilerlemiyor. Her yeni yaptırılan ölüm kampı müteahhitlerin ceplerinin dolması, sayısız patronun buralardan para kazanması anlamına geliyor.

Ancak en temelde toplumun çeşitli kesimlerine, LGBTİ+’lara, kadınlara, göçmenlere, barışı savunanlara, Gezi tutsaklarına, kısaca devletin bol keseden “terörizm”le yaftaladığı herkese püskürttüğü nefret politikaları bu sefer sokak hayvanlarına yöneltiliyor.  Otoriter bir ortamda bu üstyapıyı inşa etmek, kitlelerin kriz ve yoksullukla beraber kapıldığı umutsuzluğu gerçek hedefine değil de başka ezilenlere yöneltmek egemenlerin işini kolaylaştırıyor.

Bunun en son net örneğini Yeniden Refah Partisi’nin hazırladığı seçim afişlerinde gördük. YRP, seçim çalışmasını “Ahlak yoksa…” başlığıyla sürdürüyor. Ahlak adı altında tüm otoriter yönetimler gibi hapishaneye dönüşmüş bir “aile” sistemini savunan YRP, seçim kampanyasında hem LGBTİ+’ları hem de köpekleri hedef alıyor: “Ahlak yoksa, LGBT vardır”, “Ahlak yoksa, başıboş köpekler vardır”.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin birliği, hayvanlar hariç değil

Sizin ahlakınızı yakından tanıyoruz. Yıllar boyu her işçi cinayetinde patrondan yana olan ahlakınız, LGBTİ+’ların, kadınların, Kürtlerin, gayrimüslimlerin, Alevilerin, göçmenlerin baskılanmasıyla, öldürülmesiyle, linç edilmesiyle bir ve aynı şey.

Otoriterizmin ahlakına karşı mücadele, neoliberal sınırlar içindeki ‘muhalefet’e bel bağlayarak değil, hayatın her alanındaki mücadeleleri birbirine bağlayarak sokakta örgütlenebilir. Dolayısıyla otoriterizme karşı mücadele antikapitalist temelde verilebilecek bir mücadeledir.

Ankara’da kurulan Hayvan, Yaşam, Özgürlük İnisiyatifi, İstanbul’da Yaşam İçin Yasa, Antalya’da Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği gibi adını bilmediğim veya unuttuğum sayısız hayvan hakları aktivisti böyle bir birliği sağlamak için uğraşıyor. Bu mücadele işçi sınıfının mücadelesinden bağımsız değil, Lenin’in bir zamanlar belirttiği gibi işçi sınıfı bütün ezilenlerin hakları için mücadele etmeden kendini yönetme sanatında eğitilemez.

Bu mücadele ulusal sınırlar içinde bir mücadele değil, bugün dünyanın her yerinde hak mücadeleleri veren insanlar, emperyalizmin (dolayısıyla kapitalizmin) düğüm noktası olan Filistin’deki soykırıma karşı sokaklarda mücadele veriyor. Irkçılığa, LGBTİ+fobiye, cinsiyetçiliğe, milliyetçiliğe, kapitalizme karşı mücadelenin bugünkü konjonktürde kesiştiği yer Filistin mücadelesi. Dolayısıyla bu mücadele bütün ezilenleri bir araya getirme potansiyeli taşıyor. Filistin’e Özgürlük Platformu, tüm alanlardan aktivistleri bir vicdan mahkemesinde buluşturmak için çalışıyor. Egemenlerin sahte Filistin ‘dostluğuna’ karşı, kadınlar, göçmenler, LGBTİ+’lar, hayvan hakları aktivistleri, iklim adaleti aktivistleri gibi pek çok kesim yan yana geliyor.

Evet, hiçbir şey kolay değil ama kazanılacak bir dünya var: İnsanıyla, hayvanıyla, ağacıyla, iklimiyle özgürlük içinde yaşayacağımız bir dünya!

Can Irmak Özinanır


[1] Atilla Dirim, 2023, “Otoriterizm, LGBTİ+ karşıtlığı, Polonya örneği”, Enternasyonal Sosyalizm, Sayı: 13, https://www.enternasyonalsosyalizm.org/otoriterizm-lgbti-karsitligi-polonya-ornegi.html

Bültene kayıt ol