Hrant Dink vurulduğu yerde

23.01.2024 - 11:10
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Agos Gazetesi’nin kurucusu ve genel yayın yönetmeni Hrant Dink katledileli 17 yıl oldu. Rakamla söylenmesinin dile kolay, yürekten söylenmesinin ne kadar zor olduğunu ailesi, yakınları ve onu benim gibi sonradan geç tanıyanlar ama erken kaybedenler bilebilir.

Bunu daha da zorlaştıran 17 yıl içinde çok şey oldu bu topraklarda.

Hrant Dink’i öldüren, tetiği çeken 17 yaşındaki Ogün Samast 17 yıl sonra bu ülkenin sokaklarında, caddelerinde özgür bir yurttaş olarak elini kolunu sallayarak serbestçe dolaşabiliyor.

Hrant’ın öldürülmesinin toplumsal, siyasal zeminini oluşturanlar, emrini verenler, kollayanlar, sırtını sıvazlayanlar, yüzleri kızarmadan, suçluluk duygusu yaşamadan yaşamaya devam ediyorlar. O gün vur diyenler bugün yine görevlerinin başında belki de yeni vur emirleri vermekle meşguller. Hiç biri ciddi yargılanmadı, sorguya dahi çekilmedi, soru soran olmadı veya görevinden alınmadı.

17 yıldır süren Hrant Dink davalarında ise tam bir müsamere ve yeryüzünde benzerine az rastlanır bir utanç sergileniyor. Türkiye tarihinin, son yirmi yılının kocaman kapkara lekelerinden birinin vesikası sanki mahkeme tutanaklarıyla doluyor dosyalar. Ama adalete hala çok ama çok uzaklardayız.

Uzun bir süre, devlet kurumlarına çöreklenmiş Ergenekon yapılanmasının cinayetidir diyen davanın avukatlarının, sevgili Hrant’ın eşi Rakel Dink’in, çocuklarının hiçbir yargısal talebi yerine getirilmedi. Tetiği çektirenler büyük bir el marifetiyle gizlendi.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası bir anda cinayetin FETÖ kurgusu olduğuna karar verildi. Ama “o zaman İstanbul Emniyeti hâlâ neden yapması gerekenleri yapmıyor, tehditlere karşı önlem almıyor? Cinayeti kim neden engellemedi” gibi soruların yanıtı hala yok.

İktidar partisi devlet kurumları içinde örgütlü farklı çıkar gruplarının, yapıların işlediği, grupsal hedefleri için kullandığı bir cinayetin tetikçilerini usulen yargıladı cezalandırdı. Kendini devletin esas sahibi olarak görenler, vur emri verenler müthiş korunuyor.

Hrant Dink cinayeti, Türkiye’nin kritik bir eşikte olduğu bir dönemin, İstanbul Vali yardımcısının, MİT, jandarma ve emniyet mensupları gibi pek çok kamu görevlisinin isminin geçtiği ilk cinayetti.

Hrant Dink, yoğun olarak geçmişle yüzleşme çağrılarının yapıldığı, AB giriş müzakerelerin başladığı ve demokratik siyasal değişim tartışmalarının en yoğun yaşandığı, geleceğe yönelik umutların bir parça da olsa geliştiği bir dönemde öldürüldü.

Hrant Dink’i öldürülmeden önce, Türklüğü aşağılama iddiasıyla mahkeme önüne çıkaran, yargılayan, cezasını hızla onaylayan mekanizma ile cinayetin siyasal, psikolojik toplumsal zeminini hazırlayan mekanizmanın aynı mekanizma olduğu, 17 yıldır sürdürülen yargı sürecinde gün gibi açığa çıkmış durumda. Eskiden bu türlerine Özel Harp Aygıtı denirdi.

Şimdi özelliği de harpliği de kalmadı. Yargının, siyasi otoritenin aleni bir biçimde ve hiçbir anayasal, yasal meşruiyet arama gereği duymadan siyasi aparat olarak işlediği bir dönemde zaten hiç kimse adaletin yerini bulmasını beklemiyor.

Ama bu cinayetin bir özel yanı, tarihsel anlamı vardı. Hrant Dink çıkardığı Agos Gazetesi ile varlığıyla devletin unutulmasını istediği 1915’i hatırlattığı için hedef seçildi.

Bunun üzeri örtülerek, cinayete kimi muhalif siyasi çevrelerin, aydınların yapmaya çalıştığı gibi dönemin siyasal bir cinayet olarak değerlendirmek, bulanık suda balık avlamaktır.

Böylesine inkârcı yaklaşımları, ayrımcı ve nefret söylemini, dilini sürdürmek; iktidarın toplumu kutuplaştırma yaklaşımlarını güçlendirmesine odun taşımaktan başka bir sonuç doğurmaz.

Gerçeklerin üstünü örtme çabası; yeni cinayetlerin, yeni linçlerin toplumsal ve siyasal zeminlerini oluşturmaya çalışanların işlerini kolaylaştırdığı gibi bu toprakların zenginliklerinin de yok olmasına, kaybolup gitmesine yol açıyor.

Hrant Dink’i Türkiye’nin Ermeni gerçeğinden kopararak anlamaya çalışanlara, savunanlara öncelikle şunu öneririm: Sahibi, genel yayın yönetmeni olduğu Türkiye’nin haftalık Ermeni gazetesi Agos Gazetesi’nin arşivinde yer alan, öldürülmeden önce yazdığı “Niçin hedef seçildim” ve “Ruh halimin güvercin tedirginliği” başlıklı son iki yazısını www.agos.com.tradresinden okusunlar. Sonra da dönemin Genelkurmay Başkanının zehir zemberek açıklamasına baksınlar.

Hatırlamakta yarar var. TBMM’nin son Ermeni üyesi Garo Paylan, bir yıl önce bizzat Meclis üyesi milletvekilleri tarafından ırkçı katillere hedef gösterildi, siyasi linç edildi, tehdit mesajları gönderildi. Neden? Türkiye’nin Ermeni gerçekliğine tıpkı Hrant gibi dikkat çektiği için.

Bugün cinayetin 17. yılında Hrant Dink’i sevenler, arkadaşları, ailesi onu anmak için saat 15.00’te, 23,5 Hafıza Mekânı (eski Agos bürosu) önünde, onun vurulduğu yerde bir araya geliyoruz. “Hrant İçin Adalet” demek için, itirazlarını dillendirmek için, isyanlarını ve taleplerini yüksek sesle ifade etmek için, daha da çoğalarak bir araya geleceğiz, onu saygıyla anacağız, özlemimizi sözcüklere dökeceğiz.

Bu yıl Hrant Dink’i anarken, bir süre önce yitirdiğimiz, Dink ailesinin avukatı, yağız Ermeni delikanlısı Hakan Bakırcıyan’ı da anacağız. Zaten Hrant da öyle isterdi.

Hakan Tahmaz, Barış Vakfı Başkanı

Bültene kayıt ol