Onların 100 yılı, bizim 100 yılımız

19.10.2023 - 13:06
Ersin Tek
Haberi paylaş

Türkiye Cumhuriyeti 100. yaşının kutlama heyacanı her yeri sardı. 

Ankara, 29 Ekim’de “solcusundan sağcısına” bir geçit törenine sahne olacak gibi görünüyor.

Her devlet gibi, Türkiye devletinin de tarihi iki farklı şekilde yazılıyor. Ezilenlerin ve egemenlerin tarihi. Devletin kuruluşunun 100. yılında egemenler kendi tarih anlatılarını gururla anlatıyor. Oysa, ezilenler açısından geçen yüzyıl hiç de bu masallarda anlatıldığı gibi değildi. 

Ezilenlerin 100 yılı

Türkiye Cumhuriyet'inin geride bıraktığı yüzyıl, pek çok karanlık olaya sahne oldu. 1915’te Ermenilerin yaşadıklarının ardından, yeni devletin Türklük üzerine inşa edilmesi, Türk olmayan halklara baskı ve zulüm olarak yansıyacaktı. 

Ülkenin Türk-müslüman olmayan azınlıkları geçtiğimiz 100 yılda kimi zaman 1922’deki nufüs mübadelesinde ve 1964’teki Rum sürgününde olduğu gibi yaşadıkları topraklardan zorla sökülüp atıldılar. Kimi zaman varlık vergisi gibi uygulamalarla mülksüzleştirilmeye zorlandılar, göçe zorlandılar. 6-7 Eylül olayları ise 100 yılda yaşanan pogromlardan en büyük ve sistemli olanıydı. Daha sonradan istihbarat tarafından örgütlendiği ifade edilen İstanbul Pogromunda 4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul gibi 5.317 mekân saldırıya uğramıştı. 

Kürtlerin 100 yılı

Ülkenin “müslüman ama Türk olmayan” azınlıklarının başında gelen Kürtler ise asimilasyon ve baskı politikalarına maruz kalmanın yanı sıra sistemli olarak katliamlara maruz kaldılar. 1938 Dersim Katliamı, 100 yılın Kürtler açısından nasıl geçeceğine dair bir giriş oldu. Kürt dili uzun yıllar boyunca sadece inkar edilmedi, zorla bastırıldı, sokakta ve evde dahi konuşulmasına tahammül edilmedi. Kürt, kürtçe gibi kelimeler bile yasaklandı. Kürt diye bir şeyin olmadığı, kürtçenin de bir dil olmadığı bir devlet politikası haline getirildi. 1980 darbesiyle beraber Kürtlerin yaşadığı zulüm de katlandı. Diyarbakır Cezaevindeki tarihin gördüğü en sistemli ve ağır işkence uygulamaları, Türkiye tarihinde asla unutulmayacak lekelerden biri oldu. Devletin Kürt politikası “terörle mücadele” ekseninde oldu. Onbinlerce insan yaşamını yitirdi, milyonlarca insan yerlerinden edildi. Koca bir toplum derin yaralar aldı. Kürt direnişinin başladığı yıllardan bugüne, Kürtlerin uzattığı her barış dalı da havada kaldı. Sonuncusu ve en gerçekleşmeye yakın gözükeni yakın zamanda gerçekleşen barış girişimleri her seferinde şiddetle bastırıldı. 

Darbelerin 100 yılı

Türkiye demokrasinin gelişimi anlamıyla da 100 yılda büyük krizlere sahne oldu. Çok partili hayata yani gerçek seçimlere ancak birkaç onyıl sonra geçebilen cumhuriyetin tarihi o zamandan sonra bir anlamda darbeler tarihi oldu.

Askeri bürokrasi her zaman Türkiye demokrasisini dizayn etme yetkisini kendinde gördü. 1960, 1971, 1980 ve 1997 darbeleri, demokratik süreçleri durdurdu, muhalifleri bastırdı ve demokrasiyi geriye götürdü. 1980 darbesi uzun yıllar varlığını sürdüren bir askeri vesayet rejimi ile varlığını sürdürdü.  2016'da gerçekleşen başarısız darbe girişimi ise hala devam eden baskıcı önlemlerin bahanesi haline geldi.

Savaşların 100 yılı

İkinci Dünya Savaşı’ndan uzak durması nedeniyle savaşlarla pek anılmıyor olsa da Türkiye, tarih boyunca birçok savaşın da içinde yer aldı. Soğuk Savaş döneminde NATO'ya üyelik, Türkiye'nin askeri müdahalelere katılmasına zemin hazırladı. Kore ve Kıbrıs savaşları, Türk askerlerinin başka ülkelerde savaşmasına neden oldu. Suriye, Irak ve Lübnan gibi ülkelere yönelik sınırdışı müdahaleler ise artık günümüzde olağan “milli savunma politikası” haline geldi. 

Kadınların 100 yılı

Cumhuriyet’in kadına bakışına dair süslü çok veri sunuluyor. Oysa bir tek örnek bile “devlet” içindeki kadına bakışı açıklamaya yetiyor: Cumhurbaşkanı dışında devletin tüzel kişiliğini temsile yetkili tek makam olan valilik makamına 100 yıllık cumhuriyet tarihinde hepi topu toplam 8 kadın layık görüldü. Kadınların kazandığı haklar dahi hep bir “lütuf”, kadınlara “verilen” haklar olarak anlatıldı. 

Direnişin 100 yılı

Cumhuriyetin 100 yılına ezilenler açısından bakarken, elbette sadece karanlık anılar yer almıyor. Baskılara direnişler, kazanılan haklar var. Kadın haklarından işçi haklarına bütün bu baskılara direnenlerin yarattığı bir başka tarih var. 

Her alanda direniş, cumhuriyetten önce de var olsa da, özellikle Türkiye sanayi işçilerinin örgütlü ve birleşik direnişinin sahneye çıktığı 60lı yıllardan itibaren sayısız mücadele ve direniş sayesinde bugün sahip olduğumuz pek çok hakkı kazandık. 

Direnişin 100 yılı

Sosyalistler, cumhuriyetin 100 yılına baktıklarında, ezilenlerin tarihine, ezilenlerin mücadelelerine bakıyor. 

Geçtiğimiz yüzyıla ezilenlerin tarihi ile bakmak ve bu geçmişle yüzleşmek geleceği kurmanın tek yolu. Geçtiğimiz yüzyılda yaşananlar, bugün Türkiye işçi sınıfının daha bölük, daha güçsüz ve daha dağınık olmasına neden oluyorsa; bugün Türkiye işçi sınıfının birleşik bir mücadelesi ile başka bir cumhuriyet yaratmak ancak geçmişle yüzleşmekle yetinmeyip geçmişle hesaplaşmak ile mümkün

Ersin Tek

(Sosyalist İşçi) 

 

Bültene kayıt ol