1961’den 1989’a kadar yaklaşık otuz yıl boyunca Almanya’yı ‘komünist doğu’ ve ‘kapitalist batı’ diye ayıran Berlin Duvarı’nın yıkılışı, serbest piyasanın ve kapitalizmin zaferi olarak gösterildi. Tüm dünyada sosyalistlerin bir kısmı, bu fikre paralel olarak, inandıkları sosyalist dünyanın kalıntılarının omuzlarına çöktüğünü hissettiler. Peki duvarla birlikte yıkılan şey sosyalizm miydi?
Sosyalizm, en basit ifadesiyle işçilerin kolektif kontrolüyse, Rusya ve Doğu Avrupa’daki ‘işçi devletlerindeki’ manzara bu değildi. Üstelik Doğu Almanya’da duvarın üzerine yürüyenler işçilerin kendisiydi. İşçilerin yıkmak istediği bir duvar, nasıl komünist cennetin korunaklı sembolü olabilir? Dahası, önceleri fabrikaları yöneten bürokratlar, duvar yıkıldıktan sonra özel şirketlere ait olan bu iş yerlerinde pozisyonlarını nasıl koruyabildiler?
Çöken şeyin ne olduğunu cevaplarından biri, 1930’lardaki Sovyetlerin ekonomisinin gelişiminde gizli. 1928’de sanayi üretimi son derece düşük olan Rusya, yirmi yıl sonra Avrupa’nın en büyük ikinci sanayi gücüydü. Stalinist rejim için İngiltere’de yüz yıl süren sanayileşmeyi yirmi yıl içerisinde sağlamanın tek yolu, sermaye birikimi için kemerleri sıkmaktı.
Rusya’da çalışmanın zorunlu olduğu ve işe geç kalanın cezalandırıldığı bir rejim, işçiler tarafından değil onlar adına bürokratik bir sınıf tarafından idare ediliyordu. Yani kemeri kontrol eden işçiler değildi. Kontrol gücünü elinde bulunduran azınlık, çoğunluk olan işçi sınıfına sanayi, demiryolu ve silahlanma için, ‘komünist anavatanın gelişimi’ adına kemer sıktırıyordu.
Rusya’da sosyalizm değil devlet kapitalisti bir rejim olduğunu duvarın çöküşünden neredeyse 40 yıl önce tespit eden Tony Cliff, İngiltere’deki bir asırlık sanayileşmenin işçiler açısından kan, ter ve hunharca yaşam koşulları anlamına geldiğini vurgular. “Köylülüğün topraktan koparılıp mülksüzleştirilmesi İngiltere’de 300 yıl aldı. Stalinist Rusya bunu 3 yılda yaptı. Köle ticareti İngiltere’ye yardım etti. Londra finans merkezlerinin duvarlarında köle kanı var. Rusya’da da toplama kampları vardı.”
1989’da Berlin Duvarı’nın, 1991’de Sovyetler’in çöküşüyle sosyalizmin yenilgisini coşkuyla ilan edenler de, demoralize olanlar da yanılıyorlar. Sosyalizm, yönetici bir azınlığın çoğunluk adına yönetimi değildir. Doğu Avrupa’da yaşananlar, işçi sınıfının yönetici azınlığa karşı özgürlük talebiydi. İşçi sınıfının kendi eylemine güvenen sosyalistler, duvarın altında kalmadılar.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)