Piyasanın payandası kimlik

02.06.2015 - 00:52
Ferhat Kentel
Haberi paylaş

Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Keynesyen politikalarla şekillenen ve bir bakıma 80’lere kadar mükemmel şekilde işleyen, dünyanın tüm toplumları için referans olan ideal modern toplum artık işlemiyor.

“İdeal” modern toplum, birbirlerini bütünleyen her parçasıyla (işçi sınıfını içeren endüstriyel ilişkileri, modern aile kurumu, demokratik siyasal temsil, sağlık, işsizlik sigortaları, ulus-devlet, ulusal eğitim, sekülerleşme vb.) adeta bütüncül bir makina gibi çalışırken, yüzyılın sonuna doğru ayrışmaya başlıyor.

Bu ayrışmanın en önemli nedenlerinden biri şu: tüm toplumların gözünde ideal ve umut veren bir “safha” olan modernlik aslında dünyaya hiç eşit yayılmıyor; tersine inanılmaz bir eşitsizlik yaratıyor. Sağa sola atom bombası atıp, kamplarda soykırım yapan bir modernlik imajına, küçük bir zümrenin refahını her gün gören dünya çapında bir yoksulluk ve eşitsizlik ekleniyor.

İşte modernlik karşında bariz bir güvensizliğin yanısıra, modernliğin getirdiği adaletsizlikten kurtulmak için, gene onu taklit eden, etiğin çöpe atıldığı, altta kalmak yerine, ne yapıp edip kazanmanın “modernlik” olduğu bir dünya şekilleniyor. Altta kalmanın ölüm olduğu, altta kalmamak için öldürmenin mubah olduğu, gücü meşrulaştıran, gücün dilini kullanan ve belki de artık “modern” demenin pek mümkün olmadığı bir “modernlikler” dünyasına giriyoruz.

Kuşkusuz bir mesele daha var. Ulus-devletin tornasının çok acı verdiği ama hiçbir zaman tam olarak “halledemediği” etnik, dinsel, toplumsal cinsiyet boyutlu aidiyetler varoluş mücadelesi vererek, küresel düzeyde yeni bir dönemi, kültürel kimlikler dönemini başlatıyorlar.

İşte Fransız sosyolog Alain Touraine’in modern toplumların krizini anlatırken formüle ettiği kavramsal modele göre, modernliğin bütünlüklü paketi artık “piyasa” ve “cemaat” (ya da “getto”) olarak ikiye ayrışıyor. Bir yanda neredeyse kendi kendine yürüyen bir liberal ekonomik sistem, öbür yanda varoluş mücadelesi verirken, gettosuna kapanan kimlikler... Başka bir deyişle bazılarımız anadilimiz, başörtümüz vb. konularda hayat-memat gerilimi içindeyken; sistem içinde sınıfsal olarak örgütlenmiş başkaları ortadaki pastayı mideye, kârları cebe indirmekle iştigal ediyorlar.

Ancak Touraine bu ayrışma modelini 90’larda kaleme almıştı ve o zamandan bu yana yeni eğilimler ortaya çıktı.

Bugün en azından Türkiye’de ortaya çıkan AKP tablosu tam da bu birbirinden ayrışan dünyaların tekrar birleşme dinamiklerine sahne oluyor. Bir tarafta zenginliğin, öbür tarafta yoksulluğun hüküm sürdüğü ve umudun yıkıldığı bir dünyada, bir piyasa olan sistemin içine giren, ancak kendine yabancılaşan ve sisteme benzeyen bir kimlik hareketine tanık oluyoruz.

AKP’nin, devletin her türlü müdahalesi kapasite ve yeteneğini devreye sokarak uyguladığı neo-liberal kapitalist ekonomi politikaları -“cemaat”in verdiği güçlü kimliği sistemden içeri alabildiği için- güçlü bir şekilde yürütülüyor. Cumhuriyet rejimine karşı bir çok bileşeniyle ayrı bir alanda kendini korumayı becermiş İslami hareket, “cemaat” hâlinden, koruduğu ilkelerden çıkıyor, sistemin içine giriyor, “devlet tarafından istihdam ediliyor” ve kendini sadece piyasanın bütün vahşiliğiyle meşrulaştırılmasını sağlayan bir işleve hapsedip tükeniyor.

Aslına bakılırsa, bugün bir takım Ortodoks-Kemalist-ulusalcı solcular bir türlü görmek istemese de, Müslümanların, çok mağduriyet gördükleri otoriter laik rejim karşısında verdikleri varoluş mücadelesi ve yarattıkları asabiye, içeriği boşalmış bir biçimde, otoriter liberal ekonomi politikalarının kimlik ihtiyacını karşıladı.

Bugün muhafazakâr-dindar kesimler gerçekten sivil bir hayatın kurulması için oynayacakları öncü rolü, AKP’nin devlet destekli liberal piyasa ekonomisine teslim edip ellerinden kaçırırken, toplumun kendini yenileme dinamikleri, eşitlik ve özgürlük mücadelesi Kürtlere geçiyor.

Ferhat Kentel

[email protected]

(BasNews)

Bültene kayıt ol