İlaçlar, silahlar, ilaçlı silahlar

31.05.2015 - 16:46
Şeref Işıldak
Haberi paylaş

Geçtiğimiz günlerde başbakan yardımcısı çakma ideolog, esasında bir demogog olan Yalçın Akdoğan, kendince HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'a bel altından vurmaya çalışmış,“dahiyane” sorular yöneltmişti.

Sorduğu sorulardan birisinde, “Demirtaş, senin bir kardeşin var, nerede ne iş yapıyor?” diyordu ve kısa süre sonrada Demirtaş'tan “Tırlarla silah gönderdiğiniz, o tecavüzcü barbar IŞİD çetesine karşı insanlık onurunu koruyor” yanıtını almıştı.

Demirtaş'ın ne dediği, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan MİT TIR'ları görüntülerinden sonra daha da bir berraklaştı, netleşti sanırım zihinlerde.

Bayır Bucak Türkmenlerine ilaç yardımı yapılıyor, çocuk bezi, çocuk maması, hijyen malzemesi gönderiyoruz” diyen dönemin başbakanı, içişleri bakanı dahil hep bir ağızdan söylenen yalanlar şahsen benim açımdan malumdu, hiçbir şekilde de inanmamıştım.*

Şimdi bu gerçek o kadar aleni bir şekilde ulu orta gözler önüne serildi ki, arsız yandaş medya kalemşörleri hariç, herkes gerçeği görüyor.

Esasen bu haberin, bence çok da abartıldığı kadar bir haber kıymeti yoktur. 17-25 Aralık yolsuzluk ve hırsızlık operasyonları vesilesi ile piyasaya onlarca ses kaydı saçılmış, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan dahil devlet erkanı hemen hemen hep bir ağızdan “montajjj bunlar, dublajjj bunlar” diyerek inkâr etmişti. Daha sonra inkâr edilen o ses kayıtlarını “kaydettikleri ve piyasaya sürdükleri" gerekçesi ile onlarca kişi-polis hakkında soruşturmalar açılmıştı vs...

Ancak o dönem hatırlarsanız, (sanırım 26 Mart 2014 tarihinde yayınlanmıştı) yayınlanan bir ses kaydı için dönemin başbakanı da diğer devlet erkanı da ne dublaj ne de montaj dedi (VPN ve/ya benzeri bir internet bağlantınız yoksa hâlâ bu kayda Türkiye'den erişim engelli**). Doğrudan yasaklama getirildi, devlet sırrını ifşa vs. denildi. Dışişleri bakanlığında yapılan “çok gizli” bir görüşmenin ses kaydı idi bu. Kayıtta, MİT Müsteşarı Hakan Fidan olduğu belirtilen bir ses, “Gerekirse Suriye'ye 4 adam gönderir Türkiye'ye 8 füze attırırım, savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi'ne de saldırtırız” diyordu.

Ve iki binden fazla TIR dolusu silah ve mühimmatın Suriye'ye gönderildiğini söylüyordu. Sağır odada yapılan bu konuşmaları, sağır sultan dahil bütün dünya Youtube aracılığı ile öğrendi. Bizler de aslında devlet erkanı denilen bu şürekanın çocuklar gibi savaş planı yaptığını, Suriye halklarının Mart 2011'de başlattığı devrimi sırtından nasıl hançerlendiğini ayan beyan öğrenmiş olduk. TIR'larla, otobüslerle gönderilen o silahlar ve mühimmatlar, her gün Rojava'dan Kuzey Kürdistan'a, Türkiye'ye cenazeler olarak geri dönüyor.

Kanımca, Suriye yolunda suç üstü yakalanan bu TIR'lar denizde bir damla kadardır. Daha bunun Libya'sı, Tunus'u, Afrika'sı var, belki yakında yola çıkarılmak üzere hazırlanmış olan Yemen'i de var, kim bilir?

Sözün özü, daha ortaya çıkacak bir sürü pislik var ve başta Erdoğan olmak üzere bunların müsebbibleri bunun kaçınılmaz olduğunu görüyor, anlıyor ve yavaş yavaş da olsa öğreniyor. Ve hesap vermekten kaçmanın tek bir yolu olduğuna inanan Erdoğan, başkanlık sistemi ile Türk usulü bir tür saltanat inşaa ederek, sonsuza kadar iktidarda kalması gerektiğine kendini inandırmış gözüküyor.

İşte bu korku sebebiyledir ki, oturduğu cumhurbaşkanlığı sarayı kendisine dar gelmiş, kalkmış “yufka da açarım” diyerek meydan meydan AKP propagandası yapıyor. “Eski Türkiye” tabiri ile “Gladyocu”, şahin kanada yani Ergenekon ve Balyozculara sırtını yaslayarak, “Ben yoksam huzur da yok, benden sonra tufan” diyor, Gezi isyanından bu yana hem toplumu kutuplaştırma faaliyetlerine devam ediyor, hem de barış sürecini baltalıyor. Yani kendi sonunu kendi elleriyle hazırlıyor.

En başta da “Seni başkan yaptırmayacağız!” diyen Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP'yi hedef alan açıklamalarla kinini ve öfkesini kusuyor.

AKP’nin yeniden tek başına iktidar olması, hem Türkiye, hem Rojava hem de Kuzey Kürdistan'da alenileşen ve yoğunlaşan yeni bir savaş sürecinin, milliyetçi ve şovenist bir dalganın kapısını aralayacaktır. HDP’nin başarısı ve barajı aşması ise demokrasi ve özgürlükler açısından emekçilerde büyük bir özgüven ve kazanım, savaşa karşı barış anlamına gelecektir.

"Sandıkta HDP, sokakta mücadele" diyenlerin sesi ne kadar gür çıkarsa, işlenen suçların hesabı da o kadar erken ve güçlü bir şekilde sorulabilecektir.

Sandıklardaki bütün oylar da çalınsa, işlenen suçların sonuçlarından kaçmanın bir yolu yoktur, belki biraz daha ertelenir, sokakta mücadele devam eder, mutlaka hesap sorulur.

Patagonya Cumhuriyeti'nin eski başbakanı/eski cumhurbaşkanı, devrik ve parçalanmış Baas rejimlerine özenerek başkanlık sevdası peşinde koşsa da, önümüzdeki yıllarda Lahey'de ifade vermeyeceğinin bir garantisi yoktur.

Selahattin Şeref Işıldak

* http://arsiv.marksist.org/yazarlar/seref-isildak/14494-sarin-gazi-ve-erdoganin-degersiz-yalnizligi

** https://www.youtube.com/watch?v=lm7eg0-IjlI

Bültene kayıt ol