Herkes değişebilir; üstelik bir devrim sürecinde, kitlesel bir mücadele içinde herkes çok değişir. CHP ve MHP seçmenleri de değişebilir. Ama “Kim değişim ister, kim devletin zayıflamasını ve devrilmesini ister?” sorusunun cevabı, ilk elde “CHP’li ve MHP’li” değildir herhalde. - Roni Margulies
Mart 2020 tarihini temel alırsak pandeminin üzerinde tam üç buçuk yıl geçmiş. Bu geçen zaman zarfını düşününce o kadar çok şey yaşanmış ülkede, hem de inanılmaz bir hızda. Hızlı ve oldukça değişken bir süreçte değişmeyen tek şey muhalefet; onun turnusol kâğıdındaki asla renk ve yer değiştirmeyen ilkeleri. Devlet, beka, ırkçılık, milliyetçilik, militarizm, savaş yanlılığı, 'söz konusu vatansa gerisi teferruattır' vs. uzar gider. Müesses nizamın değişmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Kimi yüzyıldır sorunlu olan konularda, 'bu sorunlar devam edecek, tartışmaya bile açmamalıyız' modunda, diğerleri ise 'yahu şu AKP bi gitsin de, kervan yolda dizilir, sonrasına bakarız' havasındaydı.
Ekonomik kriz, savaşlar, ölümler, sağlık sistemindeki çöküş, evlere hapsolmalar, en temel haklara ulaşamama, açlık, yoksulluk, sefalet, rant, yağma ve talan... Pandemi sürecinde gündem işçi sınıfının gündemiyken, tam da sokak mücadelelerini birleştirip 'yeter artık' deme vaktiyken, bugün Akbelen Ormanı’nın üç beş kan emici sermayedara peşkeş çekilmemesi için orada mücadele eden direnen insanlara had bildirmeye kalkan, parmak sallayan ana muhalefet o dönemde tüm ülkeyi adeta bir seçim günü sayacına bağladı. 'Seçime iki yüz gün kaldı, seçime yüz elli gün kaldı, elli gün kaldı' diyerek, 'aman sokağa çıkmayın bu AKP’ye yarar, aman ses etmeyin zaten gidiyorlar' diye diye tüm ülkeyi sadece bir seçime gününe endeksledi. Şimdi de kalkmış Akbelen direnişçilerine "AKP provokatörüsünüz" diye biliyorlar. Ne muazzam bir politik hat!
Kalp yaparken, parmak sallarken kendini bulmak
Seçim öncesi sevgi pıtırcığı pozlarına bürünen muhalefet herkese kalp dağıtıyordu. Seçim ikinci tura kalınca sevgi pıtırcıklığının yerini insanlık düşmanı ırkçı Zafer partisiyle protokol imzalamak gibi ölüm, ırkçılık, savaş ve nefret ortamına bıraktı. Seçim propagandasını "bu son seçim, tarihin en önemli seçimi, tamam mı devam mı seçimi" cümleleriyle ören muhalefetin lideri seçimi kaybettikten sonra 'ne olmuş canım, dünyanın sonu değil ya' diyebiliyordu. Seçimden önce "aman ses etmeyin, sokak AKP’ye yarar" diyen Kılıçdaroğlu, seçim sonrası gelen zamlar karşısında vatandaşlara "Neden sesiniz çıkmıyor" diyebiliyor. Şunun şurasında bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimine beş yıl kaldı. Allah korusun sesimizin çıkmasına falan CHP vesile olur, bu da döner dolaşır AKP’ye yarar, ne gerek var AKP’ye yaramasın, aman dikkat.
Bu politik hat birden bire kurulmadı. Bu hattı CHP ilmek ilmek ördü. Hem de bilinçli ve özgüvenli bir şekilde. Demirtaş’ı cezaevine gönderilirken de Kürt şehirlerine kayyumlar atanırken de bu bilinç hep yerindeydi. İnsanlardaki AKP karşıtlığını kendi politik hattının bir kazanımı ve başarısı olarak gördü. Sonuç ise ortada. Seçim sonrası CHP'de koltuk kavgası başlarken, ayrıca Akbelen mücadelesinde de gerçek yüzünü gösterdiler.
Akbelen'e resmen gösteriş için giden CHP vekilleri direnişçilere parmak sallayıp had bildiriyor. AKP'nin iktidarını borçlu olduğu muhalefet tam da budur işte. Pandemiden bu yana tüm gücünü mücadele karşıtı olarak ören CHP, bugünkü tablonun en büyük sorumlusudur. Herhangi bir nedenden dolayı kendisine oy veren insanları kandıran bir siyaset budur. Irkçılarla kol kola girip, mücadele eden insanlara parmak sallayan, devlet- sermaye sevici olarak orada bulunan, kendine oy verenleri adeta aptal yerine koyan bir siyasi hat bu. Yerel seçimlerde AKP'nin karşısında, sadece sözde AKP karşıtlığı ile çıkan bu politik hat kaybetmeye mahkûmdur. 'Erdoğan politikayı üniversitede değil sokakta öğrenmiştir' denilirken, bu bir Erdoğan övgüsü değildir. Bu gerçekliktir, kasıt tam da budur. Sınıf siyaseti yapmayan, gücünü işçi sınıfından ve bileşenlerinden almayan, birleşik mücadeleyi öremeyen bir siyasi hat Erdoğan karşısında sıradan bir rakiptir.
Akbelen göstermiştir ki, öfkeyi birleşik mücadeleye evirmek yerine başından beri öfke sahibi olan insanların değişim isteğini, orta sınıfın itirazından başka bir şeye çevirmemek için elinden geleni yapan bir parti, bugün halka had bildirmeyle yerel seçimlerde elindeki büyük şehirleri iktidara karşı nasıl korumaya çalışacak? Göreceğiz.
CHP’nin ekmeğini yemiş suyunu içmiş, devletçi egemen fikirleriyle kendi sistem partisini kurmuş olan eski CHP’li Muharrem İnce ise ‘’geleneğine aykırı hareket etmeyerek’’ Akbelen ormanlarını savunan direnişçilere : "Şov yapmadan eylem yapmanız gerekiyor" diyebiliyor. Keza tik tok fenomeni CHP'li vekil Mustafa Sarıgül’ün de direnişçilere karşı tavrı ortada.
Mücadele anında ortaya çıkanlar: Çelişkiler ve yandaş sendika yönetimleri
Sistem, her türlü kazanmaya devam ediyor. Devlet eliyle açlığa yoksulluğa terk edilmiş, maden kapanırsa işsiz kalırım korkusuyla yandaş sendika yönetimlerine mahkûm edilmiş işçiler aç kalmamak için "Kimsenin alın terimiz üzerinden şov yapmasına izin vermeyeceğiz ve ne olursa olsun madenlerimizi ve santrallerimizi sahipsiz bırakmayacağız" diyerek (TES-İş ve Maden-İş) Akbelen’de direnenlere karşı basın açıklaması yapıyor. Sendikaları mücadeleci örgütler kılmanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha görülüyor.
Meşrebine uygun davranışlar sergileyenler sadece yandaş sendika yönetimleri, sistemin partileri değil. Kutsal devletlerinin bırakın zarar görmesini, eleştirilmesine bile tahammül edemeyenlerin (örneğin ülkücü milliyetçi olarak kendini tanımlayanlar) doğa yağma edilirken ses çıkarttığını, itiraz ettiğini gören var mı?
Çelişkiler, ardı arkası kesilmeden gelmeye devam ediyor. Yeşil Sol-HDP vekilleri, CHP'nin kalesi olarak bilenen Ege'de, Muğla Akbelen'de TOMA’lara karşı, barikatlara karşı direniyor, biber gazı yiyip tazyikli su içiyor. CHP'li vekiller ise direnişçilere parmak sallayıp provokatörsünüz diyerek had bildiriyor. Bu da politik tarihin ironik dönemlerinden biri sanırım.
Şafak Ayhan