G7 zirvesi Çin üzerindeki gerilimi ortaya koyuyor

01.06.2023 - 10:07
Alex Callinicos
Haberi paylaş

Batılı güçlerin geçtiğimiz hafta, üstüne üstlük bir de Hiroşima’da gerçekleşen G7 zirvesi bir savaş zirvesiydi. Bunu söyleyebilmemizin iki sebebi var. Birincisi bu zirvenin, ABD’nin büyük kapitalist güçleri Çin’e karşı cepheleştirme çabalarının bir sonraki seviyesini temsil etmesi. Üstelik bu yalnızca İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Fransa ve Japonya gibi G7 üyesi devletlerle sınırlı değil; bu sefer Brezilya, Hindistan, Güney Kore ve Vietnam’ı da kapsıyor.

G7 zirvesinden, Politico internet sitesinin “Pekin’e yönelik sert mesajlar” diye yorumladığı bir bildirge çıktı. Çin’in “ekonomik zorlamaları” sert bir biçimde kınandı ve Çin ABD destekli Tayvan adasını sınırlarına katma yönünde herhangi bir çaba göstermesine karşı uyarıldı.

“Ekonomik zorlama” suçlaması gülünç derecede ikiyüzlü bir suçlama. Çin’in örneğin Avusturalya ve Güney Kore üzerinde piyasaya erişimlerini engelleme gibi taktikleri bir tür politik baskı yötemi olarak kullanmış olduğu doğru. Fakat bu taktik fena şekilde geri tepti ve Çin’le yakın ekonomik ilişkilerine rağmen bu iki devleti ABD ve müttefiklerine doğru itti.

Ancak daha önemlisi şu: neoliberal Washington Konsensüsünün borç içindeki Üçüncü Dünya devletlerine yönelik IMF ve Dünya Bankası eliyle yürütülen dayatmaları “ekonomik zorlama” değilse nedir? ABD tarafında artan şekilde kullanılan ve hedefi yalnız Rusya’yla sınırlı olmayan ambargo silahı “ekonomik zorlama” değil midir? Askeri gücünün azlığının bir sonucu olarak AB de “ekonomik zorlama” konusunda uzmanlaşmış durumda; geçtiğimiz on yıl içinde Yunanistan, İngiltere ve İsviçre üzerinde bu silahı kullanıyor. 

Yine de zirve muhtemelen ABD başkanı Joe Biden ve ev sahibi Japonya başbakanı Yukio Kishida için bir başarı olarak görülecek. Nomura bankası yönetiminden Christopher Wilcox, Çin ile girişilen çatışma hakkında, “Dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi olan, çok derin yatırım piyasalarına ve dünyanın en büyük şirketlerinin bazılarına ev sahipliği yapan Japonya için çok iyi bir şey. Uluslararası yatırımcıların, eğer Asya pazarına görünür olmak istiyorlarsa önümüzdeki on yıl için yatırım yapmayı seçecekleri yer bariz biçimde Japonya olacak.” diye konuştu.

Bu zirveyi bir savaş zirvesi olarak görmemizin ikinci sebebi ise elbette Ukrayna’ydı. Belki her şeyden çok, bu zirve, Ukrayna başkanı Zelenski için bir sahne alma fırsatıydı. Zirveye Arap Birliği’nin bir toplantısına seslendiği Suudi Arabistan üzerinden geldi. 

Zelenski’nin Hiroşima’daki birincil hedefi Hindistan başbakanı Narendra Modi’yi ve Brezilya başkanı Lula da Silva’yı köşeye sıkıştırmaktı. İki ülke de ABD’nin vekalet savaşını ve Batı’nın Rusya’ya yönelik ambargo uygulamasını desteklemeyi reddetmişti. Fakat yine de Zelenski’nin bu ülkeleri savaş destekçisi kampın içinde göstermeye çalışarak utandırma taktiği bir fiyaskoyla sonuçlanmış gibi duruyor. Lula’yla buluşmayı dahi başaramadı.  

Hindistan’ın ise Şubat 2022’deki işgalden sonra Rus petrolü ithal etmeye başlama kararı alması Vladimir Putin rejiminin suyun üzerinde kalmasında kritik bir rol oynadı. Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre geçtiğimiz ay itibariyle Rus petrol ihracatı işgalden bu yana geldiği en yüksek seviyeye ulaşmış durumda.  Bunun yüzde sekseni ise Çin ve Hindistan’a gidiyor. Rus petrolü küresel fiyat kotalarının altında satılıyor.

Modi’nin, küresel bir enerji krizinin ortasında, Zelenski’den bir vaaz işitti diye ucuz Rus petrolünden vaz geçeceğini düşünen her kimse kendini kandırıyordur. Suudi Arabistan da ABD baskısını görmezden gelerek Rusya’ya yönelik ambargoya katılmak yerine OPEC+ petrol kartelinde Moskova’yla yakın ilişki içinde olmayı seçti. 

Burada çok daha genel bir nokta var. Financial Times’ın itiraf ettiği gibi, "Gün Küresel Güney’in günüdür…Pek çok batılı olmayan güç Batı’nın Ukrayna’ya tam gaz desteğini ikiyüzlü güçlerin bir kere daha kendi çıkarlarını sağlık ve iklim değişikliği gibi küresel meselelerin üstüne çıkarması olarak görüyorlar. Ayrıca burada iki büyük fırsat görüyorlar, ABD ve Çin’i birbiriyle kapıştırmak ve 1945 sonrası dünya düzeninin oldukça gecikmiş bir yeniden yazımının gerçekleşmesi."  

Güney devletlerinin daha güçlü olanları savaşın kendilerine getirdiği avantajlardan vazgeçmeyecekler. G7’nin buluşuğu sıralarda Çin Başkanı Xi Jinping de beş Orta Asya’lı eski Sovyet devletiyle, Çin’in Tang hanedanlığının (MS 618-907) başkenti Xi’an’da manidar bir karşı zirve düzenliyordu. Yani Çin Putin’i ekonomik olarak desteklemeye hazırlıklı olabilir, fakat şu anda Rusya savaş halindeyken, yakın komşularına borazan çalmakla meşgul. G7 dünya ekonomisinin gittikçe küçülmekte olan bir kısmını temsil ediyor. Geri kalanlarsa azar azar dişlerini göstermeye hazırlanıyor.

Alex Callinicos

Çeviri: Deniz Güngören​

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol