Devrimci bir parti inşa etmek ve aşağıdan sosyalizm

28.02.2023 - 13:19
Can Irmak Özinanır
Haberi paylaş

"Her çağda yapılması gereken, geleneği, onu alt etmek üzere olan konformizmin elinden bir kez daha kurtarmak için çaba harcamaktır." 

Walter Benjamin

Deniz Güngören yoldaşın Atilla Dirim yoldaşın yazısına cevaben yazdığı “Toplum, Hareketler ve Devrimci Parti: İçerisi, Dışarısı, Aşağısı, Yukarısı” başlıklı yazının önemli bir tartışma alanı açtığını düşünüyorum. Bu yazıyı tam da bu tartışmayı derinleştirmenin sosyalistleri ileri götüreceğini düşündüğüm için kaleme alıyorum. Öncelikle Deniz yoldaşa bu tartışmaya alan açtığı için teşekkürler ancak yazıdaki tespitlerin önemli bir kısmına katılmadığımı, bir kısmının ise Atilla’nın yazısının yanlış bir okumasına dayandığını söylemem gerekiyor. 

Deniz’in yazısında bir takım metodolojik hataların yanı sıra politik olarak da çeşitli sorunlar olduğunu düşünüyorum. Öncelikle Türkiye solunda çeşitli kesimlerin Stalinizm ve Kemalizm’den beslendiği doğru olmakla beraber mekanik bir Marksizm anlayışı sadece bu iki anlayıştan kaynaklanmıyor. Meseleyi buraya indirgemek Türkiye solundaki pek çok eğilimi karikatürize etme tehlikesini barındırıyor. Mesela Stalinist ve Kemalist olmadığı ayan beyan ortada olan çeşitli örgütlerin, Boğaziçi Direnişi’nde LGBTİ+’ların öne çıkmasından niye rahatsız olduğunu böyle bir çerçeveden anlamak mümkün değil. 

Mekanik anlayış ve Marx’ın yöntemi 

Mekanik bir Marksizm anlayışı II. Enternasyonal’in resmî çizgisinde son derece açık bir biçimde görünüyordu. Michael Löwy, bu mekanik anlayışın köşe taşlarını şöyle özetliyor: 

  • Marx’ın diyalektik materyalizmi ile Feuerbach’ın kaba materyalizmi arasındaki farkları görmezden gelme. 
  • Tarihsel materyalizimi ‘nesnel olan’ın her zaman ‘öznel olan’ın nedeni olduğu mekanik ekonomik indirgemeciliğe indirgeme eğilimi 
  • Diyalektiği, insanlık tarihinin farklı aşamalarının (kölelik, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm) “tarih yasaları”yla kesin olarak belirlenmiş bir sıra izlediği Darwinci evrimciliğe indirgeme girişimi.
  • Soyut ve doğalcı bir tarih yasaları anlayışı.
  • Sabit farklı ve ayrı nesneleri kavrayan bir analitik yöntem. 

Bunlar, basitçe II. Enternasyonal’in reformist olmasından kaynaklanan hatalar değildi. Vladimir Lenin, Rosa Luxemburg, Lev Troçki gibi pek çok devrimci II. Enternasyonal bünyesinde faaliyet yürütüyordu. Lenin’in 1914 yılına kadar II. Enternasyonal’in en tanınan lideri olan ve mekanik anlayışın neredeyse simgesi olan Karl Kautsky’den etkilendiği de sır değil. Lenin ve yoldaşları, Rusya koşullarında devrimci bir örgüt inşa etmek zorunda oldukları için fiili olarak bu mekanik anlayıştan kopmuşlardı. Ne Yapmalı’daki ekonomizm eleştirisi ve sonrasında İki Taktik’te burjuva demokratik görevlerin başarılmasında görevin proletaryaya biçilmesi İkinci Enternasyonal’in “tarih yasaları”ndan ve kadercilikten kopuş anlamına geliyordu.  Ancak Lenin’in Kautsky’nin etkisinden teorik olarak kopuşu için 1914’te sosyal demokratların savaş kredileri lehinde oy kullanmasını beklemek gerekecekti. Lenin, bu tarihten sonra diyalektik üzerine ciddi bir şekilde çalışmaya başlayarak, “Bütün iktidar sovyetlere!” çağrısı gibi doğrudan politik sonuçları olan teorik bir dönüşüm de yaşadı. Dolayısıyla mekanik bir Marksizm anlayışı aslında sadece çeşitli sapmalardan kaynaklanan bir sorun değil, karşısında teorik olarak her an uyanık olunması gereken bir tuzak. Bu tuzağa karşı en güçlü silah ise bizzat Marx’ın  yönteminin kendisi. 

Marx’ın yöntemi en temelde var olan her şeyin acımasız bir eleştirisi, yüzeyde olan ve görünenin ardına bakarak sistemin bir bütün olarak işleyişinin mekanizmalarını açığa çıkararak bu mekanizmaları altüst etmekti. Bu, elbette sınıfsal bir analizi gerektiriyordu çünkü kapitalizmde tüm zenginliğin yaratıcısı işçi sınıfıydı. Ancak sınıfsal analizin, Marx’ın yönteminin temel taşı olması Marksizm’in kendisini sadece sınıf analiziyle sınırladığı anlamına gelmiyor. Aksine Marksistler, her zaman “somut durumun, somut tahlili”ni yapmaya özen gösterdiler, dolayısıyla toplumdaki güç ilişkilerinin analizi de Marksist yöntemin ayrılmaz bir parçası oldu. 

Tam da bu noktada Deniz’in kesişimsellik ile ilgili vurgusuna değinmek isterim. Deniz, Marksizm ile kesişimsellik arasında aşılmaz bir duvar olduğunu iddia ediyor. Kesişimselliği, olduğu gibi benimsemeyebiliriz ancak tahakküm biçimlerinin açıklanmasında önemli bir birikim ortaya koyduğunu da atlayamayız. Bu tahakküm biçimlerinin bizzat işçi sınıfını da farklı biçimlerde içine aldığını ve kapitalizmin kendisini sürdürmesinde bu tahakküm biçimlerinin de rol oynadığını kabul etmeden 21. yüzyılda bir devrimci Marksist politika inşa etmek mümkün değil. Kesişimselliği, Marksist bir yöntemle ele alarak Deniz’in aşılmaz gördüğü duvarı aşmak tabii ki mümkündür. Bunun anlamı kesişimsellik teorisine ilişkin hiçbir tartışma yürütmemek değil, kendisiyle beraber herkesi özgürleştirecek olan işçi sınıfının politikasını hegemonik bir şekilde genişletmektir. 

Rakip stratejiler mi?

Başta da söylediğim gibi Deniz’in, Atilla’nın yazısındaki bazı noktaları yanlış değerlendirdiğini düşünüyorum. Öncelikle Atilla’nın yazısında “devrimciler gidip hareketleri canlandırmadığı için hareketler zayıf kalıyor” gibi bir vurgu yok. Ortalığın “sütliman” olduğu vurgusuna karşı “biz görmüyoruz diye hareketler yok değil” vurgusu var. Toplumun bazı ezilen kesimleri için örgütlenmek tam da kendi yaşamlarını devam ettirmek için kaçınılmaz. Örneğin LGBTİ+ hareketi son yıllarda sokağa kolay çıkamıyor olabilir ama bu hareketin öznelerinin evlerine çekilip çekirdek çitlediği anlamına gelmiyor. Hem kadın hareketi hem de LGBTİ+ hareketi hiç durmadan örgütleniyor, dayanışmalar örgütlüyor. Bu hareketlerin özneleri ile işçi sınıfı arasında bir ayrım yapıldığı ve bunların farklı özneler olarak konumlandırıldığı iddiası da yanlış. Bilakis Atilla’nın yazısında bu kesimlerin önemli bir kısmının işçi sınıfının parçası olduğu söyleniyor. 

Deniz, yazısında devrimci partinin inşasını öne çıkarıyor. Bu konuda aslında Deniz, Atilla ve benim aramda ciddi bir fark yok. Hepimiz uzun yıllardır aynı örgütün üyesi olarak faaliyet gösteriyor ve devrimci parti inşa etmeye çalışıyoruz. Ancak Deniz, işçi sınıfının özgürleşmesinde vazgeçilmez bir araç olan devrimci parti inşasının, sosyalizmin temel amacıymış gibi görünmesine yol açıyor. Daha da ötesinde partiyi nerede inşa edeceğimiz konusunda bir öneri sunmuyor. 

Elbette devrimciler kendi başlarına hareket inşa edemezler, ancak saf kendiliğindenlik diye bir şey yoktur. Her hareketin içinde o hareketi gerileten veya öne çeken unsurlar vardır. Devrimcilerin, hareketleri öne çeken unsurlar olması gerekir. İşyerinde sendikal faaliyete katılmak hareketin içinde yer almak demektir. Bu eylemin tek amacı oradakileri devrimci partiye örgütlemek değil, işçi sınıfının bir adım ileri gitmesi için mücadele etmektir. İşçi hareketi içinde, ekoloji hareketi içinde, kadın hareketi içinde, LGBTİ+ hareketi içinde, göçmenlerle dayanışma hareketi içinde, öğrenci hareketi içinde, hayvan hakları hareketi içinde tüm gündemleri birbirine ve kapitalizmin yıkımına bağlayabilecek devrimcilerin yer almasını eleştirmek abesle iştigaldir. Bir devrimcinin temel görevi, bir yandan hareketlerin gelişmesi için çalışırken, içindeki en öne çıkan aktivistlerini devrimci partinin inşasına da katmaya çalışmaktır.

Deniz, devrimci parti inşasıyla toplumsal hareketler içinde yer almayı birbirine rakip iki strateji olarak değerlendirmiş. Bana bu hareketlerle ilişki kurmak tam da devrimci partinin inşasının yoluymuş gibi geliyor. Ancak Deniz’le kesinlikle anlaşamadığımız nokta ortalığın “sütliman” olduğu önermesi. Ancak mücadele düzeyi yükseldiğinde bu insanlarla bir araya gelebileceğimiz fikri aslında çok uzun zamandır eleştirdiğimiz bir şeye yani fırtınanın ortasında kayık inşa etmeye benziyor. Deprem ile ortaya çıkan krize karşı insanların sokaklara çıkmaya başladığı, öfkenin stadyumlara, sokaklara taştığı bir ortamda ortalığın “sütliman” olduğunu söylemek bana doğru gelmiyor. Marksist yöntem, bize hareketleri inceleyebileceğimiz farklı mercekler sunuyor. Genel analiz konusunda aramızda bir fark yok ancak soyuttan somuta doğru ilerlerken mercekleri farklılaştırmak daha önce görmediğimiz bazı yönleri de görmemizi sağlayabilir. 

Son olarak elbette devrimci partinin inşası önemlidir ancak bunu yapmanın yolu sürekli en konforlu hissettiğimiz alanda devrimci partinin gerekliliğini anlatmak değil devrimci Marksizm geleneğini başta Walter Benjamin’den yaptığım alıntıdaki gibi hareketlerin içinde omuz omuza mücadele ederken inşa etmektir. Aşağıdan sosyalizmin anlamı da tam olarak budur. 

Can Irmak Özinanır 

Bültene kayıt ol