BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve dünya nizamı

13.12.2022 - 12:20
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

İnsanlığının en önemli uluslararası kazanımlarının başında gelen, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 10 Aralık 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından kabul edilişinin 74. yılı geride kaldı.

BM, 2. Dünya Savaşının çok yönlü büyük yıkımının bir daha yaşanmaması ve insan haklarına, demokrasiye, toplumsal barışa dayalı güvenlikli bir sistem oluşturulması amacıyla, 50 ülke tarafından kuruldu.

Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni onayladı ve 27 Mayıs 1949 tarihli Resmi Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe koydu.

BM’nin kuruluşu, 24 Ekim 1945 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te ilan edildi, kabul ettiği en önemli ilk belge İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi oldu.

Birleşmiş Milletler 4 Aralık 1950 tarihinde gerçekleştirdiği Genel Kurul toplantısında, “10 Aralık” gününü “İnsan Hakları Günü” olarak ilan etti.

Türkiye’de de, İnsan Hakları Derneğinin kuruluşunu takip eden yıllardan bugüne kadar, 10 Aralık İnsan Hakları günü toplumsal duyarlığı geliştirmek amacıyla değişik etkinliklerle kutlanıyor.

İnsan Hakları Derneği ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın öncülüğünde çok sayıda sivil toplum kuruluşunun katıldığı, bir haftaya yayılan film günleri, paneller, yürüyüşler gibi çok farklı etkinlikler gerçekleştiriliyor, raporlar yayınlanıyor.

Birleşmiş Milletler, hedeflerine ulaşmakta başarılı olamadı. Hak ve özgürlüklere dayalı bir düzen kurulamadı. Hak ve özgürlükler, dünyanın birçok ülkesinde tehdit altında, birçok ülkede geriye gidiş söz konu. Savaşsız, çatışmasız, sömürüsüz ve baskısız bir düzen insanlığın hâlâ en büyük hayali.

BM; savaşları, çatışmaları ve temel insan hakları ihlallerini önleyici, caydırıcı bir kurum işlevi göremiyor. Temel amacına uygun bir yapılanmadan, ilişkilerden, hukuksal yapıdan ve işlevsellikten çok uzak. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminde veya Türkiye’nin Suriye’nin egemenlik haklarını defalarca yok saymasında, BM’nin ne kadar aciz olduğu bir kez daha görüldü. Barış hakkı gibi pek çok temel insan hakkının, uluslararası ve ulusal hukuklarda pozitif bir karşılığı yok.

BM’nin karar alma mekanizmaları ve hukuku, uluslararası hukuk kurallarına ve evrensel ilkelere göre değil, devletlerarası çıkar ilişkilerini temel alan bir biçimde işletiliyor. İnsanların bireysel veya kolektif haklarının gasp edilmesi ve hak ihlallerine ilişkin alınan kararların uygulanmaması, BM’yi ve özgürlükçü kararlarını anlamsızlaştırıyor.

İki büyük dünya savaşı sonrasında özgürlük, barış, güvenlik, eşitlik hedefiyle oluşturulmuş ilerici kurumlar ve hukuk, globalleşen dünya gerçekliği karşısında işlevsiz kalmaya başladı. BM referans sistemi zayıfladı, denetim mekanizmaları çöktü. Bütün devletler ve toplumlar, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ifade edilen, demokrasi, hukuk ve özgürlükler taahhüdünden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorlar.

Türkiye’nin ne derece geri noktalara savrulduğunu iki farklı konu gözler önüne sermeye yetiyor.

İlki, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı ve TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın, “kimyasal silah kullanıldığı iddiasının araştırılması gerektiğini” açıklaması nedeniyle tutuklanmış olması. Bu, hak savunucuları ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskının somut örneği.

Bir diğeri ise, İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusunun 6 yaşındaki kızını, imam nikâhıyla ‘evlendirdiği’ ve çocuğun cinsel istismara uğradığı konusu. Bu konuda yaşananlar, mağdurun şikâyetinin yargı ve hükümet tarafından gizlenmesi, hem Türkiye’nin bu çok yönlü sorununun derin boyutuna, hem de toplumsal çürümeye işaret ediyor.

Türkiye’nin çok yönlü ve derin bir şekilde, siyasal, toplumsal, kültürel, sosyal hak temelli geriye gidişine ilişkin detaylı değerlendirmesi ve insan haklarına ilişki sorunları içeren güncel durumu, 10 Aralık 2023 tarihinde İHD ve TİHV tarafından ortaklaşa açıklandı. Arzulayan rapora buradan ulaşabilir.

İnsan hakları krizi nasıl aşılacak

İnsan hakları, demokrasi, barış, özürlük, adalet ve eşitlik mücadelesi yürütenler, yaşanan tüm olumsuzluklara karşın, dünyanın her yerinde taleplerini sayıları azalsa da dile getiriyorlar, itirazlarını yükseltmeye devam ediyorlar.

Egemen devletler, insanlığı büyük bir krize sürükledi. İnsanca ve haklarıyla özgür yaşamak isteyen herkes bu ağır insan hakları krizine karşı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde, uluslararası ve ulusal insancıl hukukta yer alan tüm haklarını savunmak zorundadır. İnsan haklarının güvencesi olan uluslararası / yerel hukuku ve kurumları etkin ve işlevli kılmak için yeni yol ve yöntemler geliştirilmek durumundadır.

Bunun ilk adımı hak temelli tüm sivil toplum örgütlerinin İHD’nin son bir senedir yaptığı gibi geçmişin muhasebesi olabilir. TİHV tarafından hazırlanan rapor bunun için iyi bir zemin oluşturmaktadır. Bir başka adım, insan hakları örgütlerinin parçalı yapısını mümkün olduğu kadar ortadan kaldıracak, ortak mücadele zeminlerinin geliştirilmesi olabilir. İnsan hakları mücadelesinin kitleselleşmesi ve yaygınlaşması konularında alınması gerek çok yol olduğu açık.

İnsan hakları alanındaki gerileyişi durdurmak ve uluslararası insancıl hukuku geliştirmek, uluslararası bir sorun ve konu. Çözümü de uluslararası mücadeleyle olabilir.

Bunun için uluslararası akademik otoritelerin, yaygın, etkili, hak temelli örgütlerin yoğun güç ve işbirliğine ihtiyaç var. Bu küresel mücadele, insanların kazanımlarını geliştiren ve güncelleyen bir bakışla yapılmak durumdadır.

BM gibi kurumları işlevli kılacak caydırıcı ve yaptırım gücü olan denetim mekanizmalarına ihtiyaç var. Temel hakların her biri net ve açık olarak pozitif hukukta yer almalıdır.

Uluslararası hukukta, sözleşmelerde ve antlaşmalarda tarif edilmiş hakların uygulanabilmesi için; temel ilkeler çerçevesinde, sınırların ötesine geçecek küresel bir perspektife ve mücadeleye ihtiyaç var.

Hakan Tahmaz

 

Bültene kayıt ol