Geçtiğimiz hafta Bali’de gerçekleşen G20 zirvesinde Ukrayna savaşına dair bazı uyuşmazlıklar -şimdilik- yumuşatıldı.
Büyümekte olan küresel emperyalistler arası rekabet Küresel Güney’deki bazı görece ufak güçler için fırsatlar doğuruyor. Bali’de gerçekleşen G20 zirvesinden çıkarılacak başlıca ders bu.
G20 kendisini “Dünyanın önemli gelişmiş ve gelişmekte olan güçlerini birleştiren bir çokuluslu stratejik platform” olarak tarif ediyor. Kuruluş G7’yi oluşturan Batılı emperyalist güçlerle en yakın müttefikleri olan Güney Kore ve Avusturalya’yı bir araya getiriyor. İttifakın içinde aynı zamanda Çin, Rusya ve Küresel Güney’in önde gelen güçleri olan Hindistan, Suudi Arabistan, Türkiye, Brezilya, Meksika, Arjantin, Güney Afrika ve Endonezya yer alıyor.
G20 2007-2009 ekonomik krizine verilecek yanıtın koordine edilmesine öncülük etmişti. Ancak Washington ve Pekin arasındaki kutuplaşmanın sonucunda bu misyonu gittikçe çetinleşen engellerle karşılaşmıştı. Pek çok yorumcu -ben de dahil- bu gerilimin geçtiğimiz haftaki zirvede de süreceğini öngörmüştü. Ancak yanılıyorduk.
Zirveden “Üyelerin çoğunun Ukrayna’daki savaşı sert bir şekilde kınadığını ve insanlığa muazzam acılara mâl olduğunu ve küresel ekonomideki halihazırda var olan kırılganlıkları daha da kötüleştirdiğini vurguladığını … Nükleer silahların kullanımı veya buna dair tehditlerin kabul edilemeyeceğini … Çatışmaların barışçıl çözümünün hayati olduğunu, krizlerin çözümü için gayret göstermenin yanı sıra diplomasi ve diyalogun hayati olduğu … Günümüzün bir savaş çağı olmaması gerektiğini” ifade eden bir ortak bildiri çıktı.
Bu, zirveye katılmayan Rusya devlet başkanı Vladimir Putin için büyük bir yenilgi anlamına geliyor. Güneyli devletler genel olarak Mart’ta gerçekleşen Birleşmiş Milletler zirvesinde Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınayan oylamaya ve Moskova’ya karşı kurulan Batı’nın ekonomik seferberliğine katılmaktan imtina etmişti.
Ancak şimdi, Financial Times’a göre, Rusya aradığı ortaklığı Bric ülkelerinde (Brezilya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ve zirvenin ev sahipliğini üstlenen, “savaşı eleştiren ortak bir bildiri yayınlaması ile hiçbir açıklama yapılaması arasında yapılan oylamanın kaderini belirleyen kararsız oyların sahibi” Endonezya’da buldu.
Peki bu değişimin nedeni ne? İki bariz sebebi var. Birincisi herkesin Putin’in nükleer kabadayılığında nefret etmesi. Zira ABD ve Rusya arasında gerçekleşecek bir topyekûn savaş gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkacak nükleer kıştan ve radyasyondan herkes nasibini alacak. İkincisi ise, bildiride de belirtildiği gibi, savaşın, özellikle de Küresel Güney’deki nüfusu ağır biçimde etkileyen iyice kötüleştirmiş oluşu.
Çin biraz isteksizce de olsa bu bildiriden yana tutum aldı, muhtemelen Rusya’nın içine düştüğü tecrit durumunu paylaşmaktan sakınmak için. Çin devlet başkanı Çi Şinping, Amerikalı meslektaşı Joe Biden ile seçildiği günden bu yana ilk yüz yüze görüşmesini gerçekleştirdi. Anlaşılan o ki Çin’in yapıcı bir küresel güç olarak üstleneceği rolü vurgulamayı seçmiş görünüyor.
Sonuç olarak Bali, ABD ve müttefikleri için bir başarı oldu. Ancak bunu aşırı vurgulamaktan kaçınmalıyız. G20 bildirisinin sahadaki savaşa dişe dokunur bir etkisi olmayacak.
Bildirinin düzenlenmesinde son derece faal bir rol üstlenen Hindistan, Rusya’dan petrol ve gaz almaya devam edecek. ABD ile Güneyli güçlerin arasının yapmaya çalışan Suudi Arabistan OPEC+ enerji karteli çerçevesinde Rusya ile yakın iş birliğini sürdürecek.
Bali’nin gösterdiği, Güneyin en büyük devletlerinin ABD, Çin ve Rusya arasındaki gerilimlerinin onlara yeni bir manevra alanı açtığını keşfetmiş oldukları oldu.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu durumun şimdiden tadını çıkarıyor. Türkiye, Karadeniz’e açılan boğazların kontrolünü elinde tutuyor. Ve Moskova’yla görece dostane ilişkileri olan bir NATO üyesi olması sayesinde Ukrayna savaşında kendine fırsat çıkarmak için çok uygun bir pozisyonda bulunuyor. Birkaç hafta önce Erdoğan, Türkiye’nin düzenlediği Ukrayna’ya tahıl ihraç etme hakkı tanıyan bir anlaşmadan caymaya çalışan Putin’i buradaki pozisyonundan gelen kozunu kullanarak geri adım atmaya zorlamıştı.
Bu Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB arasında iki taraftan da yana tutum almayı reddeden Tarafsızlar Hareketine pek benzemiyor. Bu, bir ideoloji meselesi olmaktan çok kendi bölgelerinde alt-emperyalist güçler olan devletlerin avantajlı bir pozisyon için manevra yapması olarak görülmeli.
Bugünün bağlamı çok farklı. 1960’ta ABD ve Avrupa birlikte küresel çapta üretimin dörtte üçünü teşkil ediyordu. Bugün ise paydaları yüzde 42’ye düşmüş durumda. Küresel güç dengesi güneye kayıyor ve bunun jeopolitik sonuçları gitgide daha çok görünür olmaya başlıyor.
Alex Callinicos
(Çeviri: Deniz Güngören)