İngiltere’deki ekonomik krizin sebebi Brexit mi?

26.10.2022 - 16:17
Alex Callinicos
Haberi paylaş

Kabinede ortaya çıkan absürt ve yıkıcı melodram Brexit'in bir sonucu muydu?

Sosyal medya bu soruya “Evet” yanıtını veren insanlarla dolu.

2016'da Avrupa Birliği’nde (AB) kalmak için oy verenlerin büyük bir kısmı şimdi Muhafazakarların düştüğü bu duruma bakıp kendilerini haklı görmeye başladı. Aslında söylediklerinde doğruluk payı da var, ancak gerçekler bundan çok daha karmaşık.

Margaret Thatcher'ın Kasım 1990'da görevden alınmasından bu yana Muhafazakarlar, Avrupa konusunda feci bir bölünme yaşıyor. Sterlin Eylül 1992'de Avrupa Döviz Kuru Mekanizmasının dışında kalınca, Thatcher'ın halefi olan John Major, Mayıs 1997'deki İşçi Partisi zaferiyle birlikte meclisin arka koltuklarındaki sağcı azınlık tarafından esir alınmıştı. Bu durum sürüp giden bir düzene dönüştü ve David Cameron, AB'nin sağcı muhaliflerini susturabilmek için Brexit referandumunu kabullenmek zorunda kaldı. Ancak bu riskli hamlesi ilginç bir şekilde geri tepip kendisinin başbakanlık sürecini de mahvetti. Halefi Theresa May'in iktidarı ise Brexit’in çetin sonuçlarıyla karşılaşınca tam anlamıyla felce uğradı.

Boris Johnson, Muhafazakar Milletvekillerinin Avrupa Araştırma Grubu'na (ERG) ne istiyorlarsa vererek ve beraberinde Cameron'ın eski İşçi Partisi’nin mecliste kuzeyi temsil eden "Kızıl Duvar" koltuklarını kazanmak için başvurduğu kemer sıkma politikasından da feragat ederek hem başbakanlığı hem de 2019 seçimlerini kazanmayı başardı. Üstelik bunu gerçekten tek başına yaptı.

Derinlemesine parçalanıp hizipleşmiş bir partinin Johnson'ın yerini almak için verdiği mücadele, 2016'da fırsatçı bir tutumla ERG tarafına geçen bir “AB’de kalalım”cı olan Liz Truss'un başbakanlığa gelmesiyle sonuçlandı.

Financial Times, Kwasi Kwarteng ile birlikte tasarladıkları ve bir felaketle sonuçlanan vergi indirimleri paketini, “sağdaki birçok kişi tarafından desteklenen, 'egemenlik' kavramını bir zamanlar AB'den kurtulmuş olmakla özdeşleştiren Brexit projesinin doruk noktası” olarak tanımladı: “Sağcılar tarafından uluslarüstü, muazzam bir mevzuat olarak görüldü. İngiltere artık geleceğe, ekonomisi ince bir ayardan geçirilmiş, düşük vergili küçük bir devlet olarak ilerleyebileceği bir rotaya girebilir.”

Ne var ki bu paketin finans piyasalarını bu kadar rahatsız etmesinin Brexit ile pek bir alakası yoktu aslında.

Merkez bankaları bu yılın başından beri küresel ekonomiyi önemli ölçüde değiştirdi. Enflasyonist yükselişi tersine çevirmek için faiz oranlarını zorladılar ve işsizliği, işçilerin pazarlık gücünü baltalamaya başlayana kadar artırmayı hedeflediler.

Reel ücretlerde ortaya çıkan düşüş enflasyonu aşağı çekmez, çünkü buna, örneğin doğal gaz için girişilmiş ve tırmandırılmakta olan rekabet gibi bazı yeni gelişmeler neden olmuştu. Diğer taraftan, kârı artıracağı kesindir ki bu, gelişmiş kapitalist dünyanın kalbinde yaşanmakta olan bir sınıf mücadelesidir. Ancak olumsuz bir etkisi de vardır ki o da, pandeminin neden olduğu ekonomik çöküşü borçlanma yoluyla atlatmak isteyen siyasi iktidarların giderek daha fazla faiz ödemek zorunda kalmasıydı.

Burada İngiltere’ye özgü olan sorun, Truss ve Kwarteng'in vergi indirimlerinin, (yukarıdaki nedenle daha pahalıya mal olacak) 45 milyar sterlinlik ekstra borçlanma anlamına gelmesiydi. Sonuç olarak, iktidarın borç almak için kullandığı devlet tahvillerine ödenen faiz, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya’daki muadillerine kıyasla çok daha fazlaydı. Truss ve Kwarteng yüzünden buradan elde edilecek meblağ eridi, Telegraph gazetesinin tabiriyle “pula” döndü.

Bu işlerden hiç anlamadığı belli olan bir hükümete borç vermeleri isteniyorsa, o zaman o yatırımcılara daha fazla ödeme yapılması gerekir. Financial Times, bunun tam olarak toplam getirinin dörtte biri olacağını hesaplamıştı – ki bu da beş yıl boyunca 16,8 milyar sterlinlik fazladan kamu harcaması demektir.

Jeremy Hunt'ın Pazartesi günü açıklayacağı “mali plan”, finans piyasalarının rahatlatılabilmesi için kamu harcamalarında 30 milyar sterlinlik bir kesintiye gidilmesi mantığına dayanıyor. Ve bu revize edilmiş kemer sıkma planı, enflasyonun neden olduğu sefaleti daha da büyütecek bir girişimdir.

Alışılmadık derecede aykırı bir sağcı ekonomist olan Ambrose Evans-Pritchard'ın Telegraph'ta belirttiği gibi, “ekonomik durgunlukla dişleri sıkarak baş etme” politikası makroekonomik bir ahmaklıktan başka bir şey değil. Kemer sıkma politikasına verilen desteğin Brexit bölünmesi mevzusunun çok ötesine geçtiğini de göstermesi açısından dikkat çekici bir vurgu – Bu arada Hunt da AB’de kalmak isteyenler arasındaydı.

Felaket getiren bu ekonomik viraj, Downing Sokağı 10 Numara’daki “AB’den çıkalım”cı Rishi Sunak’ın direksiyona geçmesiyle birlikte daha da beter sonuçlara yol açacak şekilde dönülecek.

Brexit’te bölünmüş olan Muhafazakarlar şimdi öncekinden daha yıkıcı bir kasırgaya yakalanmış oldu.

 

Alex Callinicos

Socialist Worker’dan çeviren: Tuna Emren

 

Bültene kayıt ol