Türkiye kritik seçimler için gün saymaya başladı. Tarafların top çevirme şansları, olanakları her geçen gün daha da azalıyor.
Seçimlerin üç tarafı olacak. İlki 20 yıllık AK Parti ve MHP’nin oluşturdu Cumhur İttifakı ve destekçileri.
İkincisi altı muhalefet partisinin oluşturduğu, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş programı etrafında işbirliği yapan CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, DP, DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve muhtemel destekleyici olabilecek bazı küçük partiler.
Üçüncüsü ise kendilerini Cumhur İttifakının karşısında konumlandıran HDP ve diğer sol, sosyalist partiler ve yapıların oluşturduğu demokrasi cephesi diye tanımlanabilecek çevreler. Bu cephede Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği adında iki yapı oluşmuş durumda.
Seçimlerin sonucunu belirleyecek üç seçmen öbeği var. Cumhur İttifakından uzaklaşan seçmenler, yeni genç seçmenler ve üçüncü blokta yer alan partilerin seçmenleri.
Türkiye tarihinin en kritik 2023 seçim yarışı, Cumhur İttifakı ile altılı masa arasında yaşanacak. Yarışın sonucunda yoksulluğa, yolsuzluğa, hayat pahalığına son verilmesini, ülke demokrasisinin, yargısal adaletin ve toplumsal barışın geliştirilmesi için toplumsal zemininin inşasını, asıl olarak HDP ve sol, sosyalist partilerin sandık başında ne yaptıkları veya ne yapmadıkları tayin edecek.
Aynı zamanda altılı masada yer alan partilerin bu kesimlere yaklaşımları da ciddi bir sorun ve konudur.
Daha açık ifadeyle altılı masadaki sağ partiler, ideolojik prangalarıyla, sol ve sosyalist güçlere karşı kibirli, düşmanca, küçümseyen, değersizleştirmeye çalışan tutum içerisindeler. Örneğin HDP’ye karşı dışlayıcı yaklaşım, TİP ve Emek Partisi'nin altılı masada gözlemci olma taleplerinin reddedilmesi gibi. AK Parti’nin sürekli yirmi yıl seçim kazanmasının yarattığı güç zehirlenmesiyle yön belirlemeye çalışıyorlar.
Altılı masadaki sağ partilerin muhafazakâr ve milliyetçi seçmeni ürkütmemek için gösterdikleri duyarlılığı, sol, demokrat ve sosyalist güçlere karşı göstermemeyi sürdürmeleri, altılı masa ve Türkiye için büyük bir risk ve tehlikedir.
Muhalefetin her hangi bir kesiminin sandıkta ayrışmasının Cumhur İttifakı’na can simidi olacağı unutuluyor. Muhalefet partilerinin politik farklılıklarını koruyarak aynı hedefe odaklanmaları gerekiyor. Sahici konularda saflaşmak yerine, iktidarın alanında rekabet etmek Cumhur İttifakına can simidi olur.
Sol, demokrat ve sosyalist kesimlere yönelik “elleri mahkûm oy verecekler” yaklaşımı yanlış ve gerçekçi değildir. Her hangi bir biçimde sol, sosyalist ve demokrat seçmenlerde yaşanacak kırılma sandığa yansıdığında, sonuçları muhalefet ve ülke için çok ağır olacaktır.
Bu partilerdeki aşırı muhafazakâr, sağ, milliyetçi kesimleri ürkütmeme bahanesi; yanlışların üzerini örtme, demokratik değerlerden ve insancıl hukuktan uzak durma tutumu biçiminde gelişmektedir. Böyle devam ederse, muhalefetin bugünkü krizin aktörünü değiştirmekle yetineceği daha da netleşmiş ve anlaşılmış olacaktır. Bu türden yaklaşımlar, başkanlık veya tek adam rejimi üzerine edilen büyük lafların inandırıcılığını çok daha zayıflatmaktadır.
Daha da ötesi şimdiye kadar, klasik sağ siyasal tutumla, adalet, eşitlik, demokratik evrensel değerlerin araçsallaştırılması yoluyla bir sonuç alınamayacağını; sol, demokrat, sosyalist seçmenin bu yaklaşıma rıza göstermesinin mümkün olmadığını, artık altılı masadaki sağ partilerin fark etmiş olmaları gerekirdi.
Bu partiler, AK Parti’nin yarattığı siyasal krizin, sağ parti ve sağ siyasal değerlerin bir krizi olduğu gerçeğiyle yüzleşmeliler. Ne yazık ki, bundan hala çok uzaklar. Zaten sahici bir yüzleşme için çok fazla zaman da kalmadı.
Altılı masanın sağ partileri; sol, demokrat, sosyalistlere karşı kibirli ve hoyrat tutumlarında ısrar ederek aynı zamanda masanın oluşumunda ve bugüne gelmesinde önemli rol üstlenmiş olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da işini zora sokuyorlar, ona mahalle baskısı yapıyorlar.
CHP liderinin cumhurbaşkanlığı adaylığını önlemek için, altılı masanın sağ partilerinin ve uzantıları kimi araştırma şirketlerinin, siyasi analizcilerinin gösterdiği büyük çaba ve manipülasyonlar artık çok aleni bir hal aldı.
Özellikle İyi Partililerin CHP liderine yaptığı aşırı pres, altılı masayı domine etme çabaları, muhalefeti en fazla zorlayan konu olacağa benziyor. Sürekli muhalefet içine yönelik kırmızı çizgi hatırlatması veya vurgusu yapıyorlar.
Benzer bir şey iki gün önce CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in TV programında, bir soruya “HDP’ye de bakanlık verilebilir” yanıtı vermesi üzerine yaşandı. Kimi İYİ Partililer HDP’ye karşı düşman dişlerini gösterdiler.
Muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu
Pazartesi sabahı CHP lideri, “İlker Karagöz ile Çalar Saat” programında, Cumhurbaşkanı adayı mısınız?’ sorusuna ”Cumhurbaşkanının egosu olmaması lazım. 5 lidere de topluma da taahhüt etmesi lazım. 6 lider oturacağız, ben verdiğim sözü tutan bir insanım. Uzlaşma kültürünü esas alarak ülkemizi aydınlığa çıkarmak zorundayız. Altılı masa ismim üzerinde uzlaşırsa hazırım. Devletin nasıl yönetilmesi gerektiği belli” yanıtını vererek aday kim tartışmasını bitirdi. Cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilan etti.
Altılı masada yer alanların, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını tartışması, tartışılmasına çanak tutmaları, göz yummaları masayı devirmeye çalışmakla aynı sonuç üreteceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Kılıçdaroğlu bu açıklamasıyla artık bütün muhalefet için yeni bir sürecin başladığının işaretini verdi. Seçim kampanyasının perdesi açıldı. Saflar daha da netleşecek ve sıklaşacak. Bütün muhalefet için top çevirmenin sonuna gelindi.
Cumhur İttifakının yolundan ayrışanlar, yönlerini açık ve net belirlemek zorundalar artık. Muhalefet saflarında tereddütlü davrananların, yalpalayanların, korkanların, ürkek davrananların siyaseten kaybedecekleri ve Türkiye’ye de kaybettirecekleri kesin.
Muhafazakâr, milliyetçi seçmen duyarlılığının arkasına gizlenerek sağcı, muhafazakâr cumhurbaşkanı adayı dayatmasıyla sonuç alınması ve buna seçilmiş otoriter yönetimden kurtulmak için demokrat, sol ve sosyalistlerin kerhen rıza göstermesi gerçekçi bir beklenti ve yaklaşım değil.
Diğer yandan karşı karşıya olunan krizin altından sadece altılı masanın kalkma ihtimali de yok. Bu nedenle sol ve sosyalist partiler tarihsel bir sorumluluk ve görevle karşı karşıyalar. Tükenmiş ezberleri terk etmenin zamanı çoktan geçti. Zamanın ruhunu yakalamanın zamanı geldi. Bu süreçte sosyalistler, demokratlar ve solcular ne yapmalı sorusuna haftaya kendimce yanıt vermeye çalışacağım.
Hakan Tahmaz