Boris Johnson rejiminin değerlendirmesi

15.07.2022 - 17:31
Alex Callinicos
Haberi paylaş

Boris Johnson'ın düşüşü, İngiliz siyasi sisteminin hem gücünü hem de zayıflığını teyit ediyor. Güçlü tarafı şu ki Johnson, Aralık 2019 genel seçimlerinde “14 milyon seçmenden aldığı yetkiye” dayanarak koltuğuna tutunmaya çalıştı.

Ancak İngiltere'de başbakanlar, Avam Kamarası'nın çoğunluğunun desteğine bağlıdır. Bu destek kabine aracılığıyla ifade edilmektedir. Margaret Thatcher, Tony Blair ve Theresa May’in ardından Johnson neoliberal dönemin kabine isyanıyla devrilen dördüncü başbakanı oldu.

John Major, Gordon Brown ve David Cameron halk oyunu kaybederek düşmüşlerdi. Bu sistem iktidar partilerine, kendilerine yük olmaya başlayan liderlerden nispeten daha kolay bir şekilde kurtulmaları imkânını sağlıyor. Ve böylesi bir süreç, siyasi akıntıya karşı koyma çabalarına rağmen Johnson’a karşı da işe yaradı.

Johnson arkasında darmadağınık bir Muhafazakâr Parti bırakıyor. Thatcher'ın 1990'daki düşüşü, Avrupa Birliği’ne karşı 2016 Brexit referandumuyla sonuçlanan bir saplantı yaratmıştı. Bu da Cameron’ı devirdi ve Johnson’a bir fırsat verdi.

Johnson, May'i Brüksel ile fazla uzlaşmacı olduğu için devirdi. Muhafazakâr sağın ve ayrıca Avrupa Komisyonu'nun istediği sert Brexit anlaşmasını uygulayabilmek için partinin Avrupa yanlısı kanadını tasfiye etti.

Bu tasfiyeyle Muhafazakâr Parti’nin tepesindeki yetenek havuzu küçüldü ve bu da şu anda parti liderliği için mücadele edenlerin neden bir grup palyaço olduğunu anlamamızı sağlıyor. Fakat dikkat ederseniz, hemen hemen hepsi vergileri düşürmeyi vadediyor. Bu da Muhafazakâr Parti sıralarında Thatcherizmin ideolojik etkisinin, “küçük devletin” partisi oldukları fantezisinin, devam ettiğini gösteriyor. 

Ancak Johnson, Muhafazakârları Thatcherizmden çok uzaklara götürdü. Bunun nedeni bir ölçüde, Johnson’ın İngiltere’nin kuzeyindeki eskiden sanayi kenti olan, geleneksel olarak İşçi Partisi’ne oy veren ve 2016'da da ayrılma oyu veren sözde “Kızıl Duvar”ı hedef alarak seçimi kazanmasıdır. Bu seçim bölgelerini kazanan Muhafazakâr milletvekilleri, örneğin hayat pahalılığı krizine karşı önlemler için güçlü bir lobi oluşturdular.

Bu kriz Covid pandemisinin yarattığı olağanüstü durumun üzerine geldi. Dönemin maliye bakanı Rishi Sunak, Thatchercı kural kitabını bir kenara koydu ve ekonomik çöküşü önlemek için kamu harcamalarını muazzam ölçüde artırdı. Bu harcamalar İngiltere Merkez Bankası tarafından para basılması ve hükümete borç verilmesi suretiyle finanse edildi ki bu, ortodoks neoliberalizme göre büyük bir suç.

Mayıs ayındaki son ekonomi paketinde Sunak, Johnson'ın da baskısıyla benzer politikalara devam etti. Enerji faturaları yüksek olan en yoksul aileler için 10 milyar sterlin ayırdı ve bunu da petrol, gaz ve elektrik şirketlerine getirdiği beklenmedik bir vergi ile finanse etti. Mali Araştırmalar Enstitüsü'nden Paul Johnson, “Sayın Sunak, artan eşitsizlik ortamına karşın zenginden fakire ciddi bir yeniden dağıtım yapıyor” demişti.

Bu bir abartı ancak Muhafazakârların karşılaştığı zorlukların altını çiziyor. Johnson yönetiminde vergilendirmenin milli gelir içindeki payı keskin bir şekilde arttı. 2026-2027'de yüzde 36,3'e, 1940'ların sonlarından bu yana görülmemiş bir seviyeye ulaşacağı tahmin ediliyor.

Bu, çoğu Muhafazakâr milletvekili için bir aforoz nedenidir. Göreve devam etme çabalarında Johnson, vergileri kesmeye söz vererek kendini onlara sevdirmeye çalışıyordu. Sunak'ın istifasını hızlandıran da bu gibi görünüyor. Sunak, vergi indirimlerinin daha yüksek borçlanma yoluyla finanse edilmesine karşı çıkıyor. Muhafazakârlara göre çözüm kamu harcamalarını azaltmak ve devleti küçültmek. Bu nedenle liderlik yarışında vergi indirimi vaatlerini görüyoruz.

Sorun şu ki, bu tartışmanın gerçeklikle hiçbir ilişkisi yok. İngiltere’de ve dünyada kapitalizm, görünüşte sonu gelmeyen bir dizi olağanüstü sorunla boğuşuyor; ekonomik kriz, pandemi, savaş, yükselen gıda ve enerji fiyatları.

Sırada ne olduğunu kim bilebilir? Bu durum, Muhafazakâr milletvekillerinin istediği daha küçük ve daha zayıf bir devleti değil, daha büyük ve daha güçlü bir devleti gerektirir. Johnson'ın kaotik oportünizmi İngiliz devletini gitmesi gereken yöne götürdü.

Muhafazakârlar, saygınlıklarını ve radikalizmden yoksun olduklarını kanıtlamak için yanıp tutuşan Blaircilerin egemen olduğu beceriksiz bir İşçi Partisi muhalefetiyle karşı karşıya kaldıkları için şanslılar. İşçi Partisi liderliği, Johnson'ın görevden alınmasıyla, kendilerine oy istemek için sahip oldukları en güçlü argümanlarından mahrum kaldılar. Muhafazakârların, beğenilmeyen liderlerin başını keserek kendilerini yenileme geleneği onlar için işe yarayabilir.

Alex Callinicos

Burak Demir Socialist Worker'dan çevirdi

Bültene kayıt ol