Akdoğan, Milliyet gazetesine verdiği röportajda, cumhurbaşkanını rahat bırakmamızı istedi. Erdoğan'ın bu kadar çok konuşmasının nedeni, Erdoğan'a yönelik saldırılarmış Akdoğan'a göre.
Akdoğan, hem AKP içindeki en dinamik şahıs hem de AKP'nin gerilemesini engellemek için Erdoğan'a sahip çıkmanın bir zorunluluk olduğunun en net farkında olan isim. Biliyor ki, Erdoğansız AKP hemen hemen bir hiç. Bunu Erdoğan da, AKP ileri gelenleri de, egemen sınıfın AKP'yi tüm gücüyle destekleyen kesimleri de çok iyi biliyor. Erdoğan işin başındayken bu kadar çatlak sesin çıktığı bir parti, Erdoğan geriledikçe bloklar hâlinde dökülmeye başlar. Bu kaçınılmaz. Akdoğan'ın da Erdoğan'ı korumak istemesi anlaşılır.
Anlaşılır olmayan, durum böyle değilmiş gibi, Erdoğan olmadan AKP'nin 7 Haziran seçimlerinde beklediği etkiyi gösteremeyeceği açık değilmiş gibi, meydan meydan gezmesinin suçunu Erdoğan'ı eleştirenlere yüklemeye çalışması.
Erdoğan, eleştirildiği için meydanlarda kükrüyormuş!
Kim inanır buna?
Seçim meydanlarında Erdoğan'ın AKP'ye oy istemediği iddiasına kim inanıyorsa o?
Hiç kimse yani?
Erdoğan, tarafsız değil.
Yasadışı bir iş yapıyor cumhurbaşkanı olduğundan beri. Cumhurbaşkanı bir partiden gelmiş, bir partiyi destekliyor olabilir ama cumhurbaşkalığı görevi boyunca partiler üstü olmak zorunda. Tüm partilere eşit mesafede olmak zorunda. Yasalar bunu emrediyor. Erdoğan ise, seçimlerden sonra umduğu anayasal değişiklik yaşanmış gibi, henüz onaylanmamış, oylanmamış yasalara göre, diğer bir deyişle sadece kendi kafasında var olan yasal mevzuata göre davranıyor.
Bir hayali gerçek sanıyor ama cumhurbaşkanlığı mevkiinde olduğu için bu hayali tüm toplum mecburen gerçek gibi yaşıyor. Toplum, zorla, Erdoğan'ın hayalini yaşıyor 10 Ağustos 2014'ten beri.
Bu hayali kurmayanların sayısı bir hayli fazla.
Böyle bir hayal kurulabilir diye düşünseler de, Erdoğan’ın fantezilerini yaşaması için bir yasal dayanağa ihtiyaç var diyenlerin sayısı da hayli fazla.
Erdoğan'a hayran olan, onun hayallerinin istikrarsızlığın başat etken maddesi olduğunu düşünenler de azımsanmayacak kadar çok.
AKP içinde de, Erdoğan giderse hem bugün elde ettiği avantajların hem de avantajlı bir gelecek tahayyülünün elinden alınacağını düşünenen insanlar da Erdoğan'ın hayalle gerçeği karıştırmasından hayli rahatsız.
Erdoğan bir konuşmasında "Büyük dönüşümler büyük liderlerle olur" dedi. Kendisini büyük bir lider olarak görüyor ve büyük bir dönüşüme soyunuyor. Ama demokrasiyi atlıyor. Kafasına göre bir yorum yapıyor: 10 Ağustos'ta cumhurbaşkanını halk seçtiği için parlamenter sistemin bekleme odasına alındığını iddia ediyor. Ama mevcut siyasal sistem, bekleme odasına alındığını düşündüğü parlamenter sistemin kurallarına göre işlediği için, bu odanın dışında bu oyunu oynayan tek siyasi figür olarak Erdoğan gerginliğin merkezi kaynağı hâline geldi.
Akdoğan yanılıyor, Erdoğan kendisini savunmuyor, kendisine sataşma olduğu için bol keseden konuşmuyor, Davutoğlu'nu kendisi eleştiriliyor diye acıklı bir duruma düşürmüyor, çift başlı bir AKP seçim kampanyası yapıp her yerde herkese çıkışan, bağıran, köpüren, fırça atan, kabadayılık taslayan Erdoğan'ın ta kendisi.
Özgürlük isteyen kim varsa saydırıyor Erdoğan. Erdoğan eleştirmenleri arasında CHP'li, MHP'li, ulusalcı zevat var diyerek genel Erdoğan eleştirisini etkisizleştirme çabası komik kaçıyor Akdoğan'ın. İnsanlar, güne Erdoğan bu sefer hangi toplumsal kesime köpürecek diye uyanarak başlıyorlar. Artık o gün taşeron işçiler mi olur, HDP'liler mi olur, Bülent Arınçgiller mi olur, TÜSİAD'çılar mı olur, kadınlar mı, Rumlar mı, Aleviler mi, PKK'liler mi, sendikalılar mı, çevre aktivistleri mi, cemaatseverler mi olur, bunu belirleyen Erdoğan'ın siyasi ihtirasları ve o gün yatağının hangi tarafından kalktığı. Akdoğan merak etmesin, Erdoğan'a laf yetiştirmek kolay değil, onun sahip olduğu medya olanakları ve kitlesel potansiyeller düşünüldüğünde mümkün de değil zaten. Ama her şeye rağmen Akdoğan'ın gerçeği gizleyen açıklamalarında bir savunmacılık var. İçten içe "Hırsızın hiç mi suçu yok?" der gibi.
Rıfat Solmaz