Adam McKay’in yönettiği, başrollerinde Leonardo DiCaprio ve Jennifer Lawrence’ın yer aldığı Don’t Look Up, 2021’in en çok konuşulan filmlerinden biri oldu. Film, iklim krizi başta olmak üzere felaketler karşısında yozlaşmış siyasetçilerin tutumunu, kapitalistlerin felaketleri fırsata çevirme hırsını, medyanın aldatıcılığını ve bilimin dinlenmemesini alaycı bir dille eleştiriyor.
Dr. Randall Mindy ve doktora öğrencisi Kate Dibiasky insanlığı, Dünya’nın sonunu getirecek olan bir kuyrukluyıldız konusunda uyarmaya çalışıyor. Dünya’nın sonunun yaklaşmakta olduğunu söyleyen bilim insanlarıyla alay edilirken bilimsel veriler, yönetenlerin çıkarları doğrultusunda tahrif ediliyor: Kimi zaman kapitalistlerin çıkarları adına bu kuyrukluyıldızın tüm insanlığın sorunlarını çözebilecek minareller taşıdığı öne sürülüyor, kimi zaman ise Trump’ı temsil eden Başkan Orlean tarafından kuyrukluyıldız yalnızca “olası bir tehlike” olarak küçümseniyor.
Trump da tıpkı Başkan Orlean gibi bilimsel verilere karşı oldukça şüpheciydi ve bu şüpheciliği iklim krizine karşı harekete geçmeyi zorlaştırdı. 2016’da seçim kampanyası sırasında iklim krizine şüpheyle yaklaştığını zaten ifade etmişti. 2017’de ise Paris İklim Anlaşmasından çıktığını bildirdi. 2020’de iklim krizi söz konusu olduğunda havanın soğuyacağını iddia etmiş ve kendisine iddialarının bilime aykırı olduğu söylendiğinde bilimin gerçeği bilmediğini söylemeye cesaret etmişti.
Yokoluşa gösterilen “aşırı tepki”
Kuyrukluyıldızın Dünya’ya çarpacağı tespit edildikten sonra gökbilimciler, tüm insanlık için büyük bir endişe duymaya başlıyor ve bu endişe, keşiflerinin ciddiye alınmamasıyla katlanarak artıyor. Gökbilimci Kate’in, televizyon programında kuyrukluyıldızı ciddiye almayan sunuculara ve yöneticilere yönelik öfkesi, birdenbire bir komedi unsuruna dönüyor. “Deli kadın” olarak etiketleniyor ve bağırdığı anlardan oluşan “meme”ler viral oluyor.
Kate’e gösterilen tepki, genç iklim aktivisti Greta Thunberg’e yapılan saldırıları hatırlatıyor. İklim inkarcıları, iklim kriziyle mücadele etmek için sorumluluk almak istemediklerinden bu sorumluluğu kendilerine hatırlatan Greta’yı sıklıkla “aşırı öfkeli ve endişeli” olmakla suçluyor. Donald Trump, Greta’ya “rahatlamasını” ve “arkadaşlarıyla sinemaya gitmesini” söyleyerek bu öfkenin kaynağını görmeyi reddettiğini bir kez daha göstermişti. İklim aktivistleri, bilim insanları, tüm dünyayı etkileyecek iklim krizine dair endişeli olmakta, bu konuda hiçbir adım atmayanlara öfkelerini göstermekte oldukça haklı. Delilikle, çocuklukla, aşırılıkla ilişkilendirilmeye çalışılan bu öfke, oldukça haklı, hem de değişimi mümkün kılabilecek çok güçlü bir öfke.
Ayrıcalıklı kesim için bir “Gezegen B”
Filmin en etkileyici sahnesi muhtemelen kuyrukluyıldızın Dünya’ya ulaştığı ve kapitalistlerin ve diğer ayrıcalıklı kesimlerin bir bir kendini kurtarmaya başladığı sahneydi. En başından beri halka aynı çıkarlar için savaştıklarını anlatmaya çalışan Başkan ve insanlığa hizmet ettiğini öne süren CEO felaketin gerçek olmasıyla B planlarını uygulayıp başka bir gezegene doğru yola çıkmaya başlıyor.
“Gezegen B yok!” sloganını iklim aktivistleri arasında sıkça duyuyoruz. Don’t Look Up son sahnelerinde bize muhtemel bir “Gezegen B”yi gösteriyor. Sıradan insanlar için bir Gezegen B yok ama gerçek anlamda henüz olmasa da mecazi anlamda ayrıcalıklı kesim için bir Gezegen B var. Bu kesim her felakette, toplumun geri kalanından daha korunaklı olmak gibi bir avantaja sahip. İşte bu yüzden Başkan Orlean’ın ve CEO’nun iddialarının aksine sıradan insanlarla aralarında süregelen bir çıkar ortaklığı bulunması imkânsız.
İklim krizi ve pandemi krizi gibi felaketlerden en çok yoksullar, göçmenler ve diğer dezavantajlı gruplar etkilenirken kapitalistler bu felaketleri birer fırsata çevirmenin yollarını buldular. Pandemi döneminde pek çok işçi güvensiz şartlarda çalışmaya devam ederken, yoksullaşırken ve işsiz kalırken Jeff Bezos gibi kimi milyarderler adeta pandemiyi fırsata çevirerek servetlerine servet kattı.
Boyun eğme ve ayaklanma
Don’t Look Up, komplo teorilerinden, sağcı medyanın yanıltmalarına ve daha pek çok meseleye değiniyor. Bununla birlikte film, toplumu aciz ve sosyal medya bağımlısı olarak gösterdiği için eleştiriler aldı. Filmde toplumun neredeyse tamamı manipüle olmaya hazır, akıldan yoksun bir kitle olarak gösteriliyor. Elbette siyasetçilerin söylemleri ve medyanın toplum üzerinde büyük bir etkisi bulunuyor, fakat bu etki, toplumun tümünü kontrol edebilecek, herhangi bir başkaldırıyı imkânsız hale getirebilecek mutlak bir etki değil.
Ancak Başkan Orlean kendi seçim kampanyası için kuyrukluyıldızı kullanmaya karar verdiğinde ve kuyrukluyıldızın gerçek olduğuna dair açıklama yaptığında insanlar buna inanmaya başlıyor. Gerçek bir isyan ise CEO’nun çıkarları için, kuyrukluyıldız operasyonunun sona erdiği ortaya çıkınca başlıyor. Onda ise Profesör Mindy oldukça karamsar bir şekilde boyun eğmeyi seçiyor: “Ne yapayım? İnternette dilekçe kampanyası mı başlatayım? Üç beş kişi toplanıp protesto mu edelim? Amaç hükümeti mi devirmek? Şuna bak!” diyerek ayaklanmakta olan insanları gösteriyor. Ayaklanan insanlar bilinçli olarak bir araya gelmiş bir sınıf olarak değil de panik halde etrafa saldıran, kendilerini ölüme gönderen hükümeti devirmek isteyecek kadar aklını yitirmiş (!) insanlar olarak gösteriliyor.
Özetle toplumun ne boyun eğmesinde ne de ayaklanmasında bir bilinç yatıyor, bu tabloya göre toplum, sadece anlık reflekslerle hareket eden akıldan yoksun sosyal medya bağımlılarından oluşuyor. Böyle bir kitle gerçekten bilinçlenip “Look Up!” demeye başladığında, yani kuyrukluyıldız Dünya’dan görünür hale geldiğinde ise bir şeyleri değiştirmek için çok geç oluyor. Bu açıdan filmin karamsar olduğu ve bireysel bilinçlenmenin dışında toplumsal ve sistemsel bir çözüm önermediği görülüyor.
Melike Işık
(Sosyalist İşçi)