İktidarın oyununu bozmak için işçiler birleşik mücadeleye

24.11.2021 - 15:03
Faruk Sevim
Haberi paylaş

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni bir ekonomik model uygulamaya başladığı, döviz kurlarının yükselmesini bilinçli olarak tercih ettiği, özellikle iktidar çevresindeki uzmanlar tarafından sıkça söyleniyor. 

Kamuoyuna, Tayyip Erdoğan’ın sanki istese dövizi düşürebileceği, ama düşürmediği, çünkü kafasında daha büyük ekonomik bir planın olduğu algısı pompalanıyor.

Oysa şu çok açık bir gerçek: Tayyip Erdoğan’ın uyguladığı bu ekonomi politikası,  politika falan değil. Merkez bankasının 128 milyar dolar rezervinin 2019 yerel seçimlerini kazanmak, sonrasında da dövizi kontrol altında tutmak için çarçur edilmesinin doğal sonucu. 

Turizm gelirleri çok azaldı, enerji fiyatları döviz bazında iki katına çıktı, yabancı para girişi yok denecek kadar az. Özellikle BOTAŞ’ın yüklü döviz talepleri Merkez bankası tarafından karşılanmak zorunda. Karşılanamadığında doğal gaz alımı tehlikeye düşer. Ayrıca vadesi gelmiş borçların ve faizlerin ödenmesi gerek, aksi halde temerrüde düşme durumu var.

Bütün bunlar çok yakın zamanda ödemeler dengesi krizine yol açabileceği için, Merkez Bankası piyasadaki dövizleri toparlıyor, kurun nereye çıktığı umurunda değil.

Sonra da buna yeni ekonomi politika diyorlar, aslında uyduruyorlar, günü kurtarmaya çalışıyorlar. Olan elbette emekçi halka, yoksullara, işçilere, sabit gelirlilere oluyor. Hükümetin yanlış ekonomi politikalarının bedelini emekçiler ödüyor.

Yüksek kur nedeniyle başta enerji, petrol, gaz olmak üzere tüm fiyatlar artıyor. Bu da başta gıda olmak üzere tüm temel ürünlere zam olarak yansıyor. Ekmek 1,5 liradan 2,5 liraya çıktı, yakın zamanda 4 lira olabilir. LPG fiyatı yıl başında 3 liraydı, şimdi 8 liraya yaklaştı. Yıllık enflasyon yüzde 100’ü aşmış durumda.

Daha önce 5 bin lira olsun dediğimiz asgari ücretin en az 6 bin lira olması, her ay artan enflasyon oranında asgari ücrete zam yapılması gerekir, çünkü fiyatlar her gün artıyor. 

Halkın borçlarını sıfırlayacak para iki ayda buhar oldu

Türkiye’nin 450 milyar dolar dış borcu bulunuyor. Dolardaki her artış bu borcun daha da yükselmesine sebep oluyor. Eylül ayı ortalarında 8,40 TL seviyelerinde işlem gören dolar kuru 13 liraya dayandı. Kurda iki ayda meydana gelen 4,60 liralık artışın Hazine’ye maliyeti 2 trilyon liradan fazla.

İki ayda buhar olan bu para ile pandemi ve ekonomik kriz nedeniyle zor günler geçiren ve bankalardan aldıkları yeni kredilerle ayakta durmaya çalışan halkın borçlarının sıfırlanması mümkündü. Türkiye’de yaklaşık 35 milyon kişinin bankalara ve finansman şirketlerine olan konut, taşıt, ihtiyaç ve kredi kartı borcu toplamı 968 milyar lira. Çiftçilerin kredi borçlarıysa 153 milyar lirayı geçti.

Erdoğan döneminde bir azınlık zenginleşiyor, çoğunluk yoksullaşıyor

Artık Erdoğan’ın etrafındaki bir avuç işadamı paradan para kazanıyor. ‘Azgın azınlık’ lüks ve şatafat içinde yaşarken, 17 milyon vatandaş sosyal yardımla hayatta kalmaya çalışıyor. 

Din nazarında yüzde 19 faizle yüzde 15 faiz arasında bir fark olmamasına rağmen, Erdoğan faizi tamamen sıfırla çağrılarına kulağını tıkıyor. Ama bir yandan da ‘faiz haramdır’ vurgusu yapıp dindar kesimleri coşturuyor. Oysa çarpıcı gerçek gün gibi ortada duruyor. AKP iktidarından önceki 18 yılda 247 milyar dolar faiz ödeyen Türkiye, AKP iktidarında 18 yılda 494 milyar dolar faiz ödedi. Yetmedi, faize karşıyım diyen Erdoğan, 2022 bütçesinde faiz kalemine 240,4 milyar lira kaynak ayırdı.

Bu oyunu emekçiler bozar

İktidar ekonomik krizin yükünü emekçilere ödetmeye devam ediyor, halkı yoksullaştırıyor, halktan aldığı paraları borç, faiz, garantili sözleşme ödemelerinde kullanıyor. Paraları silah alımında kullanıyor. Bu oyunu bozmak için emekçilerin, işçilerin sokağa çıkması gerekir. İşçilerin en büyük silahı grev yapmaktır. İşçilerin birleşik mücadelesi, iktidarın bütün bu saldırılarına karşı verilebilecek en güzel cevaptır.

Faruk Sevim

Bültene kayıt ol