Kadın cinayetleri ve sorumluları

17.11.2021 - 15:36
Melike Işık
Haberi paylaş

Henüz 2021 bitmeden 338 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Ataşehir’de Can Göktuğ B. isimli erkek hiç tanımadığı Başak Cengiz’i sokakta samuray kılıcıyla öldürdü. Saldırganın evinde 16 kılıç daha bulundu. Katil çok sıkıldığını ve Samuray filmlerinden etkilenerek birini öldürmek istediğini söyledi ve kendisine direnemeyeceğini düşündüğü için bir kadını seçtiğini belirtti. 

Tıpkı diğer silahlar gibi kılıçlara da erişim oldukça kolay. İnternetten “sadece dekoratif amaçlı” olduğunu açıklayan caydırıcı (!) bir uyarıyla kolaylıkla kılıç alınabiliyor. İktidarın kadın cinayetlerini önlemek için başvurduğu uyarılar da bu açıklamalar kadar caydırıcı! Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini bitirmeyi hedefleyen İstanbul Sözleşmesi aileyi tehdit ettiği gerekçesiyle kaldırılıyor, şiddete uğradığı için şikâyette bulunan kadınlara “ailelerini dağıtmamaları” tembih ediliyor, bir kadın cinayeti çok ses getirdiğinde failler kınanıyor, “kadına şiddete hayır” uyarıları yapılıyor ve faillerin silahlara erişimine izin veriliyor. 

Kadın cinayetlerinde en çok kullanılan yöntem olan ateşli silahlara erişim de oldukça kolay. 2020 yılında kadınların yüzde 56’sı ateşli silahlarla öldürüldü. Silahla yaralama, öldürme ve intihar vakaları da her yıl gittikçe artıyor. Bu yıl “Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler” hakkındaki yönetmelikte yapılan değişiklikler nedeniyle katillerin silahlara erişimi daha da kolay hale geldi. Ruhsat verilecek iş kollarının kapsamı genişletildi. Bununla birlikte kadına yönelik şiddet işlediği gerekçesiyle hakkında tedbir kararı bulunan kişiler, tedbir kararı kalktığında silah ruhsatı alabilecek. 

Silahlara erişim bu kadar kolayken, caydırıcı cezalar uygulanmazken, kadının beyanı dikkate alınmazken potansiyel katillerin cinayet işlemek için başka bir teşvike ihtiyacı kalmıyor.  

Kadın katillerine “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimleri

Antalya’da Mahir İncedayı isimli erkek evli olduğu kadının annesini öldürdü. Evli olduğu kadın şiddet gördüğü evden ayrılmış ve sığınma evine yerleşmişti. Saldırgan daha sonra barışmak için onun ailesinin evine gitti ve orada hakarete uğradığı gerekçesiyle kadının annesini tabancayla öldürdü. Cumhuriyet savcısı, katilin cinayeti planlayarak değil ‘anlık öfkeyle’ ve ‘haksız tahrik’ altında işlediğini söyledi. Katil ‘haksız tahrik’ indirimi uygulanarak 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Ankara’da evli olduğu Zennure Ünal’ı öldürmek isterken baldızını öldüren Abdulsamed Ünal’ın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası “iyi hal” indirimi uygulanarak müebbet hapis cezasına çevrildi. Maktülün kardeşi Zennure Ünal, “Ablam 15 gün can çekişti. Mahkemeye takım elbiseyle gelmek, ağırlaştırılmış müebbet cezayı müebbede düşürmemeli” diyerek karara tepki gösterdi. 

Kaos GL’nin haberine göre Gebze’de yol kenarında bulunan trans kadın Tülin, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Arkadaşları, Tülin’in seks işçiliği için bindiği tırda anlaşmazlık yaşadığı iki tır şoförü tarafından araç hareket ederken, tekmeyle araçtan atıldığını aktarıyor. Yine bu yıl başka bir trans kadın Emre Bozkurt isimli erkek tarafından kezzaplı saldırıya uğramış ve haksız tahrik indirimi almıştı. 

“Erkek adalet değil, gerçek adalet istiyoruz!” derken tam da bu indirimleri, mağdurların aleyhine işleyen bu süreci kastediyoruz. Çözüme kavuşturulmayan şüpheli kadın ölümlerinden, öz savunmanın şiddet için “haksız tahrik” sayılmasına, katillere “iyi hal” indirimi veren takım elbiselere kadar tüm süreç mağdurun aleyhine işliyor ve potansiyel katillere cesaret veriyor. 

Nefret suçlarından, kadın cinayetlerinden, kadına yönelik şiddet olaylarından İstanbul Sözleşmesinden çekilen, kendi çıkarları için LGBTİ+ları hedef olarak kullanan, kadın cinayetlerini önlemek için hiçbir politika üretmeyen aksine eşitsizliği pekiştiren iktidar sorumludur.

İstanbul Sözleşmesi yaşatır!

İktidar bir yandan kadın cinayetlerinin azaldığını iddia ederken diğer yandan da manipüle edilmiş verilerle Türkiye’de Avrupa’ya kıyasla daha az kadın cinayeti işlendiğini ilan ederek kadın cinayetlerini önemsizleştirmeye ve bireyselleştirmeye çalışıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin, yargıdaki apaçık adaletsizliğin, kadının beyanını değersizleştirmesinin katillere verdiği cesareti, bireysel bir kötülükle açıklamaya çalışıyor.  

“Çocuk istismarı, kadın cinayetleri ve tecavüz suçlarında caydırıcı ve kapsayıcı sonuçlar alabilmek için gerekirse idam cezası bile tartışmaya açılmalıdır” diyen Devlet Bahçeli “kapsayıcı sonuçlar” denince ilk akla gelen İstanbul Sözleşmesinin aileyi tehdit ettiğini iddia ederek sözleşmeye karşı çıkmıştı. Çözümü idamda aramak aklına daha çok yatıyor, çünkü kadına yönelik şiddeti toplumsal bir sorun olarak değil, katillerin idamıyla üstü kapatılabilecek alelade bir sorun olarak ele almayı tercih ediyor. 

Kadın cinayetleri önlenebilir: İdamla değil; kadınları savunmasız hale getiren ekonomik, politik ve sosyal sorunların çözülmesiyle, silaha erişimin denetlenmesi ve kadına yönelik şiddet geçmişi olanlara silah verilmemesiyle, kadın katillerine verilen indirimlerin sonlanmasıyla, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasıyla ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesiyle çözülebilir. Çözümü burada değil de idamda arayanlar, kadın cinayetlerinin bir çözümünün olmadığını söylemekten başka bir şey yapmıyorlar. Oysa kadın cinayetlerini önlenebilir ve önlemek için izlenmesi gereken yolu kadınlar “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyerek yıllardır haykırıyorlar.

Melike Işık

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol