İktidar bilinçli olarak pahalılık yaratıyor

02.11.2021 - 12:10
Faruk Sevim
Haberi paylaş

Son bir yıldaki büyük yoksullaşmanın nedeni otoriter rejimin siyasi ve ekonomik tercihleridir. İktidarın bu tercihi nedeniyle halk yoksullaşırken, zenginler servetlerine servet katıyor.

Bir örnek olarak; Ford Otosan şirketi, işçi başına kârını son bir yılda iki katına çıkardı. 2020 yılında işçi başına 328 bin lira kâr eden şirket, 2021 yılında 700 bin liraya yakın kâr edecek. Buna rağmen Ford Otosan şirketi işçilerin istediği yüzde 30 zammı (işçi başına yıllık brüt 30 bin lira) vermek istemiyor.

Türkiye’de 2020’de en yoksul yüzde 5’lik kesim (4 milyon kişi) yıllık 5 bin lira (aylık 410 lira) ile geçinmek zorunda kaldı. Yüzde 10 (8,5 milyon kişi) ise 8 bin lira yıllık gelire sahip. 60 milyon kişi yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşıyor.

2019-2020 yılları arasında, devlet yardımlarına muhtaç hale gelen aile sayısı ikiye katlanarak 3,3 milyondan 6,6 milyona (20 milyon kişiye) çıktı. 

Pandemi döneminde AKP-MHP iktidarı, dünyada kendi halkına en az doğrudan yardım yapan hükümetler arasında. Aynı dönemde Merkez Bankası kasasından buharlaşan 128 milyar doların hesabını da hükümet hala veremedi.

Devletin resmi verilerine göre milyonlarca insan zor durumda ve yardıma muhtaç. Buna karşı gereken sosyal ve ekonomik destek iktidar tarafından halka verilmiyor.

AKP-MHP hükümeti, bir avuç patronun kazanması için TL’nin değerini, maaşların ve ücretlerin alım gücünü düşürüyor. Dev holdinglerin vergilerini affediyor, üstüne bu patronlara bütçeden milyarlarca lira destek veriyor. 

Ama kendi yarattığı hayat pahalılığı ve kitlesel işsizliği ortadan kaldırmak için hiçbir adım atmıyor. Salgın sürecinde milyoner sayısı daha da arttı, gelir dağılımı zengin sınıflar lehine kötüleşti.

İktidar özellikle elektrik, doğal gaz, akaryakıt zamları ile enflasyonu körüklerken, enflasyonun altında ücret artışları yaparak, iç talebi daralttı, sözde ihracatı teşvik etti, neye rağmen, halkın daha fazla yoksullaşması, sefil olmasına rağmen. Bu politikayı son toplantısında Merkez Bankası Başkanı da açıkça ortaya koydu: Kur daha da yükseltilecek, ihracat arttırılacak, cari açık kapatılacak.

İktidarın bu yeni ekonomi politikası, daha önce ortaya attığı “faizleri düşürürsek enflasyon azalır” teorisi gibi irrasyonel. Ama hükümet toplum üzerinde yeni ekonomi politikaları denemekte hiç mahzur görmüyor.

İktidarın kurları yükselmeye bırakan, hatta teşvik eden bu yeni ekonomi politikasının doğrudan sonucu pahalılık ve işsizliktir. Yurt içindeki emeği ucuzlatarak uluslararası piyasalara peşkeş çekmektir. Dolar kurundaki 1 liralık artış Türkiye’nin toplam dış borcunu 446 milyar lira artırır. Bütçeden faizlere ödenen para son 4 yılda dövizdeki yükselme ve risk primlerindeki artış nedeniyle 56 milyar liradan 180 milyar liraya çıktı. 2022 yılı faiz ödemesi 240 milyar lira olarak planlandı. Bunun üstüne 212 milyar liralık “savunma” giderlerini, 42 milyar liralık hazine garantili ödemeleri koyduğumuzda, Türkiye’de toplanacak olan 1,45 trilyon liralık verginin nasıl harcanacağı ortaya çıkar.

Bu politikanın sonuçları yoksulluk, işsizlik, otoriter bir yönetim demektir. İşçi sınıfı ve emekçiler olarak bu sömürücü sisteme, hükümetin ekonomi politikalarına karşı çıkmalıyız. Bunun için tabandan örgütlenmeli ve harekete geçmeliyiz.

Faruk Sevim

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol