Cinsiyete dayalı ayrımcılık hayatın her alanında olduğu gibi sağlıkta da kadınları daha dezavantajlı konuma getiriyor. Kadınların, üreme organları ve idrar yolları ile ilgili hastalıklara yakalanma riskleri fazla. Buna hastalık durumunda erken teşhisi zorlaştıran toplumsal yargılar ve kadınların sağlık hizmetlerinden faydalanmasını zorlaştıran uygulamalar da eklenince risk daha da ciddi boyutlara ulaşabiliyor.
Kadının sağlık hakkı söz konusu olduğunda ise “sağlıklı anne sağlıklı nesil” gibi bir söylemle kadınların sağlık hizmetlerine erişimi sorunu annelikle sınırlandırılıyor. Kadın sağlık hizmetleri, doğurganlık etrafında odaklanıyor. Anne olmak istemeyen ya da artık çocuk sahibi olamayan kadınların sağlığı ikinci plana atılıyor. Kadınların, belki bir gün doğurmayı seçeceği ya da seçmeyeceği çocuk için değil bir birey olarak kendileri de sağlık hizmetlerinden eşit şekilde, ayrımcılığa uğramadan, özel hayatı ortaya dökülmeden faydalanma hakkı reddediliyor.
Kürtaj yasal ama uygulanmıyor
2827 No’lu Nüfus Planlaması Yasası, 1983’te yürürlüğe giren Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren uygulanan kürtaj üzerindeki yasal kısıtlamayı kaldırmıştı. Yasanın 5. Maddesine göre: “Gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir͘”. Yasa, 10 haftaya kadar olan gebeliklerin isteğe bağlı olarak kürtajla sonlandırılmasına izin veriyor ve kürtaj için eğer bir kadın evli ise eşinin, 18 yaşının altında ise ebeveynin rızasını gerektiriyor. Bir suç sonucu meydana gelen gebelikler için Türk Ceza Hukuku 20 haftaya kadar kürtaj izni verilmesini gerektiriyor.
Bu yasa, devlet hastanelerindeki kürtaj hizmetlerinin devlet sağlık sigortası tarafından karşılanması ve annenin hayatını tehlikeye atan bir durum olup olmamasına bakılmaksızın kürtajın devlet hastanelerinde gerçekleştirilmesini gerektiriyor.
Oysa Türkiye’de devlet hastanelerinde kürtaj hizmetinden yararlanmak neredeyse imkansız. Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi 2020 yılında gerçekleştirdiği “Yasal Ancak Ulaşılabilir Değil: Türkiye'deki Kamu Hastanelerinde Kürtaj Hizmetleri” çalışmasında, görüştükleri 295 kamu hastanesi içinden yalnızca 10 tanesinin herhangi bir şart göstermeden isteğe bağlı kürtaj işlemini gerçekleştirdiğini ortaya koyuyor.
İsteğe bağlı kürtaj işlemini gerçekleştirmeyen hastanelerin temel gerekçeleri arasında kürtajın yasal olmadığı iddiası (55 kamu hastanesi bu yanıtı vermiş), devlette kürtaj işleminin yapılmadığı iddiası (36 kamu hastanesi) ve doktorun tercihi sebebiyle yapılmadığı iddiası (28 kamu hastanesi) var. 7 hastane ise evli kadınların kürtaj hizmetinden faydalanabileceğini, fakat bekar kadınlara böyle bir hizmetin verilmediğini söylemiş. "İsteğe bağlı kürtaj yapmıyoruz" diyen hastanelerin oranının 2016-2020 yılları arasında yüzde 12'den yüzde 54'e çıktığı görülüyor. Sağlık Bakanlığı’na başvurulduğunda kürtajın yasal olduğu belirtiliyor. Oysa hastaneler kürtajın yasal olmadığını söyleyerek kürtaj hizmeti almak isteyen kadınları geri çeviriyor.
Kürtajın yasaya aykırı olarak devlet hastanelerinde gerçekleştirilmemesi sonucu, gebeliği sonlandırmak için özel hastane masrafını karşılayamayacak olan kadınlar güvensiz yollara başvurarak hayatlarını riske atmak zorunda kalıyor. Yasal olmayan yollarla yapılan kürtaj işlemleri hijyenik olmayan, güvensiz, kadının hayatını tehlikeye atan koşullarda yapılıyor. Merdivenaltı yollarla kürtaj yaptırmak zorunda kalan bir kadının tecrübesi kürtajın devlet hastanelerinde engellenmesinin beraberinde nasıl bir tabloyu getirdiğini gösteriyor: "Muayenehane gibi olacağını düşünmüştüm ama üç katlı bir evin ikinci katındaydı. Elinde sigara olan bir adam kapıyı açtı. Salonu, mutfağı olan bir ev… Ebeveyn banyosunu kürtaj odası yapmışlar. Ultrason vardı. Sedye, pis ve kanlıydı."
Sağlıksız koşullarda, merdivenaltı yollarla veya kadının kendi girişimiyle yapılan düşükler, ölüm dahil pek çok riski beraberinde getiriyor. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre 2010-2014 yılları arasındaki dünyada gerçekleştirilen kürtajların yaklaşık %45’i güvenli değildi. Her yıl dünya çapında gerçekleşen anne ölümlerinin 4.7% – 13.2%’si güvensiz koşullarda gerçekleştirilen kürtajdan kaynaklanıyor.
Hem gebelikten korunma hem gebelik sonlandırma zorlaştırılıyor
Eskiden sağlık ocaklarında ücretsiz olarak verilen ve SGK reçeteleriyle ücretsiz alınabilen doğum kontrol hapları da yıllardır ücretli. Doğum kontrol hapı, gebelikten korumanın yanı sıra kist tedavisi, adetlerin düzenlenmesi ve yumurtalık kanserinden koruma gibi başka pek çok alanda da kullanılıyor. Doğum kontrol hapları 2012’de “pasif ilaç” kategorisine alındı ve SGK tarafından karşılanmaz hale geldi.
Bir yandan kürtajın “cinayet” olduğunu söylerken diğer yandan gebeliğin önlenmesi için gereken hizmetleri paralı hale getiren, doğum kontrol yöntemlerinin erişilebilirliğini azaltan iktidar, üreme sağlığına dair üstüne düşen hiçbir sorumluluğu üstlenmeyerek tüm yükü kadınların omzuna yüklüyor. Devletin karşılaması gereken bir hak olan üreme sağlığı, ancak özel kurumlarda, para vererek alınabilecek bir lüks hizmet gibi sunuluyor.
Pek çok kadının hayatını kurtarabilecek HPV aşısı erişilebilir değil
Rahim ağzı kanseri, dünyada en yaygın görülen kanserlerden bir tanesi. Ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında en sık görüleni. Yılda yaklaşık 310 bin kadın rahim ağzı kanseri sebebiyle hayatını kaybediyor. Oysa rahim ağzı kanseri önlenilebilecek bir kanser. HPV aşısı ile rahim ağzı kanserinden korunmak mümkün. HPV aşısı, dünyada 100’den fazla ülkenin aşı programında yer alıyor ve ücretsiz olarak yapılıyor. Fakat Türkiye’de HPV aşısı sigorta kapsamında değil. 3 doz HPV aşısının fiyatı 2.085 tl. Bu fiyat elbette pek çok kişi için karşılanabilir bir meblağ değil. Herkese bulaşabilen bir virüs için yalnızca parası olanın erişebileceği bir aşı söz konusu.
HPV aşısı %90’dan fazla bir oranda rahim ağzı kanserinden koruyuculuk sağlıyor. Dünya Sağlık Örgütü, HPV aşısının herkese yapılmasını tavsiye ediyor. Bugün yaklaşık 100 ülkenin aşı takviminde HPV aşısı ücretsiz olarak mevcut. Türkiye’nin de HPV aşısını aşı takvimine alması için kampanyalar başlatıldı, HPV aşısına ulaşamayan kadınlar için dayanışma ağları kuruldu. Ücretsiz HPV aşısı teklifi Meclis’e sunuldu. Fakat pahalı olduğu gerekçesiyle -oysa tam da bu yüzden sigorta kapsamına alınması gerekirken- binlerce insanın hayatını kurtaracağı aşikar olan aşı, hala aşı programında yer almıyor.
Sağlık hizmetlerine ücretsiz ve eşit erişim hakkı!
Devletin üreme sağlığı konusunda üstüne düşeni yapmaması yasal olmayan yollarla kürtaj yaptırmak zorunda kalan kadınlardan, aşısı olan bir hastalık yüzünden hayatını kaybedenlere kadar pek çok insanın hayatına mal olmakta, kadınların toplumsal yargılar sebebiyle yeterince zor olan sağlık hizmetlerine erişim süreçlerini daha da zor hale getirmektedir.
Kürtaj yasal olmasına rağmen pek çok hastanenin kürtajın yasal olmadığını iddia etmesinde, iktidarın kürtaj yaptıran kadınları kriminalize eden dilinin etkisi oldukça büyük. Aynı şekilde iktidarın kadına biçtiği “her şeyden önce annelik” rolü sebebiyle kürtaj yaptırmak isteyen kadınları vazgeçirme çabası makul ve gerekli bulunuyor, jinekolojik muayenede “Evli misin?” sorusu normal bir tıbbi süreç gibi normalliğini koruyor. Kadınlara sürekli kaç çocuk yapmaları gerektiğini hatırlatan iktidar elbette bir doğum kontrol haplarını karşılamakla pek de ilgilenmiyor.
Cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, medeni durum fark etmeksizin sağlık hizmetlerinden faydalanmak herkesin hakkıdır. HPV aşısının aşı programına alınması ve ücretsiz bir şekilde uygulanması, yasal olmayan kürtaj kısıtlamalarının sonlanması ve üreme sağlığının temelini oluşturan hizmetlerin ücretsiz olarak herkese sunulması gerekir.
Melike Işık