Sarı sendika, yüzde bir ve kırk bin lira maaş

11.10.2021 - 19:26
Şafak Ayhan
Haberi paylaş

Dünyanın dört bir yanında çağdaş sendikal örgütlenmelerin gelişiminde ya da daha doğru bir ifadeyle yaşadıkları yozlaşmada ortak bir özellik bulunuyor: devlet iktidarına yakınlaşıyorlar ve onunla birlikte büyüyorlar. Emperyalist Çürüme Çağında Sendikalar, Lev Troçki

Türkiye’de özel ve kamu sektöründe sendikalı olarak çalışan işçi sayısı, sendikasız olarak çalışanların oranına göre kat be kat azdır. Sendikalaşmanın bu kadar az olmasının birden fazla nedeni var. Sendika bürokrasisi, çalışanların değil o sendikanın ideolojik bir çıkar grupları haline dönüşmesi, sermaye sever neoliberal politikalar, sendikalı çalışanların adeta fişlenmesi, işinden ekmeğinden edilme korkusu, yasal bir sendikanın ani bir KHK ile bir gecede ‘’terörist’’ ilan edilip o sabah üyelerinin işlerinden atılması. Öte yandan benim fabrikama, atölyeme, iş yerime sendika giremez diyen patronlar ve onun her zaman destekçisi olan devletin sendikalaşmanın önündeki engellerinin günlük baskısını da hatırlamak gerek.

Ataması yapılmayan öğretmeni haftalık 100 liraya çalıştıran özel okul patronlarıyla, günlük 5 liraya göçmen işçi çalıştıran atölye sahibinin çıkarları aynı ama maalesef çalışanların çıkarları “milliyetçilik, ırkçılık, cinsiyet eşitsizliği” gibi egemenlerin işçi sınıfını bölmek için ustaca kullandığı kavramlardan dolayı aynı değil. İşçi sınıfının başaracağı herhangi bir birliktelik sermayenin adeta korkulu rüyası. Örneğin, geçenlerde atık kâğıt toplayan işçilerin örgütlenmesi dernekler kurması egemenlerin huzurunu o kadar çok kaçırmış ki; milyon dolarlık vergi borçları affedilen, yurtdışına para aktararak vergilendirmeden kaçmaya çalışan kan emici vampirlere ses çıkaramayanlar atık kâğıt toplayıcı işçilere yüzlerce polisle baskınlar yapıp onlarca işçiyi gözaltına alabiliyor.

Özel sektörde sendikalı olmaya çalıştığın an patron hemen iş kanunundan kod 29’u dayanak göstererek seni kapı dışına koyabiliyor. Kod 29, "İşveren tarafından ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranış nedeni ile iş akdinin feshi" anlamına geliyor.

Kamu sektöründe ise bu kez, işverenle yani devletle her an kol kola gezen, baskıyla, siyasi gücüyle, tehditle, bol bol huzur hakkı alan sendika bürokratlarıyla, toplu sözleşmelerde çalışanları her dönem iktidarlara satan sarı sendikalara üye olmazsan sorunlar başlıyor. Bir tarafta sendikalı olmak isteyenlere kapıyı gösteren anlayış bir taraf da ise “neden benim sendikamda değilsin” denilerek kamu çalışanlarının adeta cezalandırılmasını görüyoruz. 

Bu cezalandırılmanın farklı bir versiyonunu geçen Ağustos’ta Memur-Sen’in masaya oturduğu toplu sözleşme görüşmelerinde “kazanım” diye anlatılan meselede gördük. Kamu çalışanlarına adeta birer gözdağı verip cezalandırmadan başka bir şeye yaramayan mevcut iş kollarında yüzde 1 üyesi olmayan sendika üyelerinin büyük bir ayrımcılığa maruz bırakıldığı çok açık.

Toplu sözleşmedeki 23. maddeye göre; toplu sözleşme ikramiyesinden, sadece kamu görevlisi sendikasının kurulu olduğu hizmet kolundaki kamu görevlisi sayısının en az yüzde 1'den fazlasını üye kaydeden sendikalara üyelik ödentisi kesilen kamu görevlileri yararlanacak. 

Bu durumda üye sayısı hizmet kolundaki memurların yüzde 1'ini aşmayan sendikaların üyeleri, 2022'de 400 liraya çıkacak olan toplu sözleşme ikramiyesinden yararlanamayacak. Geçmiş dönem toplu sözleşmelerinde, toplu sözleşme ikramiyesinden sendika ayrımı olmadan bütün sendika üyeleri yararlanıyordu. Ancak bu sözleşmeyle üç ayda bir ödenen toplu sözleşme ikramiyesinden küçük sendikalara üye binlerce memur yararlanamayacak. Böylece sendika bürokratları sendikal bir tekelcilik dayatıyor. Sendika seçme özgürlüğü, toplu sözleşmeyle maddi kayıplara bağlı olarak engellenmek isteniyor. Memur-Sen, toplu sözleşmeden sadece kendi üyelerinin yararlanmasını savunuyor ve kendisine yönelecek eleştiriler sonrası üye kaybı yaşayacağını bildiği için üye kayıplarını engellemek adına sendikal ikramiyeleri daha az sayıya sahip olan sendika üyelerine ve sendikasız yüzbinlerce çalışana hak olarak görmüyor, bunu bir cezalandırma yöntemi olarak kullanıyor.

Çalışanların farklı sendikalarda örgütlenmesi engelleniyor ve bunu meşrulaştıran kanunlarda bu sendika bürokratlarının ekmeklerine adeta yağ sürüyor. Bu konuyla ilgili başka bir örnek vermek gerekirse; 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun "Sendika üyelerinin ve yöneticilerinin güvencesi" başlıklı 18. maddesi 5. fıkrasında; "Sendika şubeleri en az 400 üye ile kurulur. Sendika şubesi bulunmayan il ve ilçelerde il ve ilçe temsilciliği kurulabilir. İldeki üye sayısı 100 ve daha fazla olan sendikanın il temsilcisi ile ilçedeki üye sayısı 50 ve daha fazla olan sendikanın ilçe temsilcisi haftada dört saat izinli sayılır."  Şuraya bakar mısınız? Az üyesi olan sendikanın örgütlenmeye daha fazla ihtiyacı varken 50 kişilik sayı bulamadıkları için örgütlenme çalışmalarına kurumundan izinli olarak katılamıyor. Üye sayısı 50’den fazla olan sendika yetkilileri ise izinlerini kullanarak daha da çok örgütlenmeye zaman ayırabiliyorlar. Küçük sendikaya örgütlenme izni bile yok.

Şafak Ayhan

Bültene kayıt ol