Ümit Özdağ ve aşırı sağ

30.04.2021 - 10:46
Deniz Güngören
Haberi paylaş

İYİ Parti'nin MHP'den esas farkının, daha pahalı takım elbiseler giyen, kuaföre daha çok para harcayan ve dünyadaki sağ hareketlere kendisini daha yakın hisseden bir parti olmak olduğunu söylemek kanımca yanlış olmayacaktır. Kurulduğu günden beri dünyada yükselen aşırı-sağ ve göçmen karşıtı hareketlerin argüman ve taktiklerini oldukça sadık biçimde kullandıklarını zaten izliyorduk.

Tabi bir diğer fark da birinin iktidar partisiyle ittifak içinde, diğerininse şeklen muhalefette oluşu; pek çok insan için bu, İYİ Parti'ye güven duymayı kolaylaştıran, farkın kozmetik olduğunun görünmesini ise güçleştiren bir durum.

Ümit Özdağ, geçmişte genel başkan yardımcılığını da yaptığı İYİ partiden yakın zamanda ihraç edilmiş ve ihraç kararını mahkeme ile bozmuş bir pozisyonda olsa da, bu kavga siyasi ayrılıklardan ziyade liderlik içi didişmelerden kaynaklanıyor; dolayısıyla söylediklerinin İYİ partinin görüşlerini temsil ettiğini söylemekte bir sakınca olduğunu düşünmüyorum. Bu didişme nereye varacak diye merak etmeli miyiz, onu ise bilmiyorum; ancak sağcı partilerin kendi içlerinde didişmelerine ben pek üzülmem genelde.

Özdağ, partisi ve esasen Türk milliyetçilerinin geneli için önde gelen entelektüellerden. Dolayısıyla, bu yazıda üstünde duracağımız "Türkler azalıyor, Suriyeliler artıyor" tezi gibi "teorik" katkıların sıklıkla kendisinden geldiğini görmeye alışığız. Avrupa görmüş, Türk sağının aristokrasisi içinden gelme birisi olarak Avrupa ve Amerika'daki aşırı sağ argümanları yakından takip ettiğini görmek de yine şaşırtıcı değil.

Ve kendisini elbette aynı zamanda geçtiğimiz günlerde HDP milletvekili Garo Paylan'ı ve esasen Paylan üzerinden tüm Ermenileri tehdit etmesiyle de tanıyoruz. Resmi olarak propaganda sorumlusu görevine devam etmiyor olsa da canı gönülden propagandacılık yapmaya devam ediyor kısacası. 

Bilmeyenler için, Özdağ'ın rakamlar vererek iddia ettiğine göre Suriyelilerin doğum oranları sebebiyle Türkler azalacak, Suriyeliler artacak. Konuşmayı yaptığı yer ise "Suriyeli Sığınmacılar ve Suriye'nin Geleceği" başlıklı bir konferans, tabii konuşmanın içeriğinden de Suriye'nin geleceği düşünülerek yapılmış bir etkinlik olduğunu zaten anlamışsınızdır.

Nihayetinde Anadolu'nun etnik yapısının değiştirilmeye çalışıldığı, arkasında İsrail'in olduğu vs. gibi bir yere bağlanması da şaşırtıcı değil. Zira kendisinin yakın geçmişte Suriyeliler Türkiye'ye kaçsın diye üstlerine bomba atıldığını iddia etmesi, yine bu teorinin parçası belli ki. Durumun sosyolojik sebebi olarak da saygın olduğu söylenen isimsiz bir sosyoloğun ağzından "erkekliklerini ispat etmek için ürüyorlar" saptaması aktarılıyor.  

İsrail'i eleştirmenin antisemitizmle eş anlamlı olduğu yönündeki, solu karalamak için icat edilmiş tezlerin safsata oluşunun, antisemitlerin İsrail sözcüğünü Yahudiliğe ikame olarak kullanmayacakları anlamına gelmemesi gerektiğini de not düşelim, bu not az ileride lazım olacak.

Sonuç olarak, şu kadar doğuruyorlar vs. gibi ırkçı laflar, geçmişte Kürtlere, günümüzde göçmenlere yönelik söylendiğine sıklıkla tanık olduğumuz laflar. Ama "Etnik yapımızı bozmak için buraya yollandılar" tezi Prof. Dr. Özdağ'ın alametifarikası, veya öyle mi gerçekten? 

Nereden geliyor bu fikirler?

Great Replacement (Büyük İkame), Fransız neo-Nazi Holokost inkarcısı Renaud Camus'nun icat ettiği bir komplo teorisi. İstatistiklerle oynayarak uydurulmuş bir "Beyaz Soykırımı" iddiası; soykırım inkarcılarının, bir yerlerden, olmayan bir soykırım devşirme hevesinin Türk sağına has olmadığını söylemek de yerinde olacak bu noktada. İsimden de anlaşılacağı gibi Müslüman Arapları Avrupa'ya göndererek azar azar "Beyaz Hristiyan Avrupalıların" kökünün kurutulmasının hedeflendiği yönünde, esasen çocukça fakat son derece yaygın ve dolayısıyla ciddiye alınması gereken bir ırkçı propaganda gereci.

Ciddiye alınmasının gerekliliği, ırkçıların bunu basitçe istatistik olgularmış gibi satarak, açıkça ırkçı bir tonla konuşarak erişemeyecekleri kitleleri etkilemek için kullanıyor olmalarından kaynaklanıyor. Elbette bataklığın dibine indiğinizde, pekâlâ bunun Yahudilerin planı olduğu türünden tipik Nazi tezleri kabak gibi çıkıyor ortaya. Ancak yüzeyde basit ve olgusal bir kaygı dile getiriliyormuş gibi anlatılıyor. Ve elbette yalnız mucidinin ve müritlerinin değil, Pegida'dan ABD'deki alt-right ve neo-Nazi hareketlere, geçtiğimiz dönemde kuvvetlenen ırkçı sağın tümünün savunduğu bir tez bu; bundan dolayı olsa gerek ki, Ümit Özdağ'ın da gözünden kaçmamış.

Yalanlar kime söyleniyor?

Elbette denilebilir: Avrupa'nın veya Türkiye'nin Arap nüfusunun artması neden kötü bir şey olsun ki? Toplumlar göçlerle oluşur zaten, Ulusların hep orada olduğu gibi duran pür ve tek tip yığınlar olduğu, başka halklarla karışırlarsa özlerinden bir şeyler yitireceği düşüncesi milliyetçi bir masaldan ibaret; dolayısıyla da bunu yutan, bundan kaygı duyan zaten ırkçı olmalı.

Ancak bu gibi ırkçı teorilerin, gücünü ulus devletin resmî ideolojisinden aldığını unutmamak lazım. Dolayısıyla başta ekonomik kaygılar olmak üzere bir dizi belirsizliğin hâkim olduğu bir noktada, "sizi yok etmeye çalışıyorlar" yalanı sıradan insanların zihninde de yankı bulabiliyor, bu insanları ırkçı fikirlere çekmek için kullanılabiliyor. Yani doğrudan bir ırkın saflığından filan bahsetse itici bulunacak bir hatip, istatistikler ve olgular üzerinden konuşuyormuş gibi yaparak güven ve meşruiyet kazanıyor; durduk yere söylediğinde itici ve tehlikeli bulunacak ırkçı fikirleri de daha sıradan görünmeye başlıyor, esas taktik kabaca bu. Dinleyeni rakamlara boğduktan sonra vardığı sonuç tümüyle çarpıtılmış bir sonuç olabilir tabii, ancak çoğumuzun nüfus planlamasıyla ilgili raporlar okuyacak, grafikler inceleyecek vakti yok.

"Suriyelilere lanet" konferansı değil "Suriye'nin geleceği" konferansı düzenlemelerinin sebebi de yine aynı.

Birkaç sene öncesine kadar, ne kadar berbat hareketler oldukları ve fikirlerinin dinlenmemesi gerektiği konusunda hiçbir kafa karışıklığının olmadığı neo-Nazi ve türevi hareketlerin kaşla göz arasında esip gürler hale gelebilmesinin arkasında bu gibi taktikler yatıyor. Sistemin kendilerine yalan söylediği açığa çıkınca, anlaşılır biçimde tepeden gelen bilgiye, doğru veya yanlış ayırt etmeksizin kulak tıkayan insanların buhranını fırsata çevirmeyi böyle başarıyorlar. 

Kiminle yan yana duracağız?

Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın ırkçı sağ için işlevi de tam olarak buna benziyor, adam hoca sonuçta yalan söyleyecek değil ya... Tabii kutsal saydığı siyasi projesinin selameti için yalan söylemeyi erdem sayacak insanların hoca olamayacağını yazan bir kitap veya kanun doğrusu ben henüz görmedim, onu da not düşmeliyim.

Oturup kalkarken edepli davranan, temiz takımlar giyen, isminin önünde akademik unvan yazan, arada bir demokrasi bile diyen insanlardan zarar gelmeyeceğini düşünürken dikkatli olmak çok mühim; özellikle de bu insanlarla ittifak yapılabileceği konuşuluyorsa. MHP çıkışlı olmaları yeterli olmuyor belli ki, belki Nazilerden ilham alıyor olmaları bir kere daha düşünmemizi sağlar.

Bize değişimin yolunu açacak olan, krizin ve salgının altında ezilen insanlara ırkçı yalanlar söyleyenlerle değil, bizzat o ezilen insanlarla bir araya gelerek baskının gerçek sorumlularına karşı verilecek bir mücadele olabilir ancak.

Deniz Güngören

Bültene kayıt ol