Bugün Ermeni soykırımının başlangıcının 100. yılı. 100 yıl önce yaşanmış bir katliamın, bir soykırımın bugün gündeme gelmesinin anlamı ne olabilir? Kimilerinin iddia ettiği gibi Türklerin alnına sürülmek istenen bir leke, emperyalistlerin Türkiye üzerine bir oyunu mu bu? Veya tarihin tozlu sayfalarında kalmış, doğruların ortaya çıkarılması için tarihçilerin “uzmanlığına” terk edilmesi gereken bir vaka mı?
Eğer böyle olsaydı Cumhurbaşkanı rahatlıkla çıkıp “gerek vatandaş olan Ermeni vatandaşlarımız gerekse olamayan ama ülkemizde kendi ülkelerinden kaçıp gelerek bulunan Ermeniler noktasında biz bunları deport edebilirdik” demez. Devlet, yıllardır 18 Mart’ta yaptığı Çanakkale anma törenlerini 24 Nisan’a almaz. Ankara Üniversitesi gibi kurumlar “sözde soykırım” ile başlayıp “bu konudaki bilimsel araştırmaların destekleneceğini” ilan ettikleri trajikomik bildiriler yazmazlardı.
100 yıl önce Ermenilere yapılan şey, 100 yıl öncesinde kalmış bir acı değil bugün zalimlik olarak gördüğümüz onlarca şeyin kurucu momentidir. 1915 bugünümüzdür:
Devletin birbiriyle kanlı bıçaklı farklı kanatları tarafından bilinen ancak engellenmeyen, teşvik edilen kurşundur. O kurşun Hrant Dink’i 2007’de alçakça arkasından yakalamıştır. Dink’in ölüm emri ta 1915’te verilmiştir.
Başka bir 24 Nisan’da, 2011 yılında askerliğini yapan bir Ermeni yurttaşın öldürülmesidir. Sevag Balıkçı 24 Nisan 1915 günü henüz doğmadan katledilmiş, 2011’de ölmüştür.
Soykırımın adımız Hrant veya Sevag olunca bizi vuracağını düşünmek doğru değil. 1915 hepimizin bugünüdür.
Devletin Roboski’de önce insanlara tepeden bomba yağdırması, sonrasında katırları katletmesidir. Kürt halkının varlığı reddedilirken bu varlığın tanınmasını talep edenlerin aslında Ermeniler olduğunun dillendirildiği, ölen gerillaların “zaten sünnetsiz olduğunun” söylendiği günler çok uzakta değildir. 1938 Dersim, 1978 Maraş, 1992 Şırnak, 1993 Sivas 1915’tir.
1915 egemenler için bir “askeri tedbir”dir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi… 27 Nisan 2007’de verilen muhtırada “Hepimiz Ermeniyiz” diyenlere ‘Ne mutlu Türküm diyene' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır" diye parmak sallanması bir tesadüf değildir.
1915 işçi sınıfının sömürüsünün köklerindendir. Marx, “onların mülksüzleştirilmesinin tarihi hep kan ve ateşle yazılmıştır” diyordu. Bu topraklarda mülk sahibi sınıfın doğuşu için kan ve ateş bedelini ilk ödeyenler 1915’te katledilenlerdir. Bugün tüm toplumla beraber işçi sınıfının damarlarına zerk edilen milliyetçilik zehri 1915’le yoğrulmuştur.
Sosyalist hareketin hafızasına darbedir 1915. Sosyalist hareketin tohumlarını atan ve “Yaşasın sosyalizm” sloganlarıyla darağacında can veren Ermeni sosyalistlerin bu ülkedeki sosyalist hareketin geçmişinden silinmesi girişimidir.
Eski bir Ermeni mezarlığının kenarına kurulu olan Gezi Parkı’nda sıkılan biber gazı, öldürülen çocukların annelerinin yuhalatılması, Talat Paşa Komitesi’nin arkasına dizilen ve daha birkaç gün önce parlamentoda inkâr konusunda hızla uzlaşan sistem partileri 1915’tir.
1915 devlettir, sermayedir, ordudur, polistir, mahkemedir.
Tam da bu yüzden 1915’le yüzleşmek ezilenlerin özgürleşmesi için atacakları bir adımdır. Geçmişten özgürleşince, bugünden özgürleşeceğiz. Hepimiz hâlâ Ermeniyiz, 100 yıl önce katledilen kardeşlerimizin yasını bugünün direnişine taşıyoruz.
Yüzleşeceğiz, özür dileyeceğiz, özgür olacağız!
Can Irmak Özinanır