Halüsinojen

01.03.2021 - 13:49
Şafak Ayhan
Haberi paylaş

"Siyasal iktidar denen şey, bir sınıfın başka bir sınıfı ezmekte kullandığı örgütlü güçten başka bir şey değildir"

Karl Marx- Friedrich Engels / Komünist Manifesto

"Çin’den sonra uzaktan eğitimde dünyada ikinci sıradayız.’’ Nisan 2020’de bir TV'de canlı yayınına bağlanan Milli Eğitim Bakanı tam olarak bunu söyledi. Türkiye nüfusu yaklaşık 80 milyon ve bu nüfusun hemen hemen dörtte birini öğrenciler oluşturuyor. Farklı eğitim-öğretim kademelerinde olmak üzere 18 milyon öğrenci var Türkiye’de. Mart 2020 itibariyle okulların kapanması ve uzaktan eğitime geçilmesiyle Bakanın yukarıdaki sözünü duyan yoksul aile çocuğu öğrenciler acaba ne düşündüler?

Nisan 2020, 8. sınıfa gidiyorsun, iki ay sonra Liselere Giriş Sınavı (LGS) var. Okulun kapanmış, uzaktan eğitime başlamış. Sen ise bir an önce okulların açılmasını istiyorsun. Okullar kapalıyken evde oturamazsın çünkü işe gitmek zorundasın, baban ve senden başka kimse evin geçimine katkı veremiyor. Havalar ısındığı için sevinçlisin, kışın çadırda özellikle geceleri soğukta durulacak gibi değil. Zaten birkaç ay önce kilometrelerce uzaktan kalkıp biber ve domates toplamak için ailecek geldiğin bu yerde hem  "mevsimlik ucuz işçisin" hem de "mevsim mevsim değişen okulların öğrencisisin." Her eğitim öğretim yılının ilk dönemi memleketindeki okulundasın, ikinci dönem ise artık hangi şehirde hangi işe gideceksen çalıştığın tarlanın en yakınındaki okuldasın. Sabahları kahvaltı yapmadan okula geliyorsun. 'Olsun az kaldı öğle yemeğine' diyerek kantinin önünden hızlıca geçip bahçeye top oynamaya koşuyorsun. Taşımalı eğitim olduğu için hepsi senin gibi köy çocukları.  Ancak şartlar oldukça farklı, çünkü yanında çalıştığınız çiftlik sahibinin oğlu da aynı okulda ancak o öğle yemeğini beklemiyor pek. Allahtan öğle yemeği taşımalı öğrencilere ücretsiz de farklı yemekler yiyebiliyorsun. 'Yine de bunlar pek de önemli değil' diyorsun. Okullar kapanalı bir ay olmuş sen uzaktan eğitimin hiçbir dersine girememişsin. Öğretmenlerin babanı arıyor seni soruyor, "Oğlunuz okulun en başarılı öğrencilerinden, iki ay sonra sınav var, kesin girmeli derslere" diyor. Babanın cevabı, 'Hocam ne internet var burada ne de tablet.' Ve biliyorsun ki seninle aynı durumda olan milyonlarca çocuk var. Tarladan dönerken çiftlikteki TV'de Milli Eğitim Bakanını görüyorsun, diyor ki "dünyada uzaktan eğitimde Çin’den sonra ikinciyiz..."

Madde 42

Anayasanın 42. maddesi eğitim ve öğrenim hakkı ile ilgili. Bu madde içerik olarak birçok problemi barındırmasına rağmen ilk cümlesi kabul edilebilirliği yüksek bir maddedir:

- Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.

- Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar.

- İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır.

Ancak bu bahsedilen "eğitimin hak" olarak sayılması için yeterli değildir. Eğitim fakültelerinde onlarca eğitim temelli ders almasına rağmen hâlâ çoğu öğretmen "eğitimin hangi hallerde hak sayılabileceğini" görmezden gelir. Buna devlet de dâhildir. Bir ülkede eğitimin hak sayılabilmesi için;

- Anadilinde ve istenilen başka dillerde eğitim alınabilmesi,

- Herkesi kapsaması,

- Yaşam boyu ulaşılabilir olması,

- Kamu hizmeti olarak parasız sunulması,

- Özgür, demokratik, katılımcı bir ortamda kullanılabilmesi,

- Öğrencinin ilgi, yetenek ve becerilerine göre çeşitlendirilmiş olması,

- Öğreticinin yani eğitimcinin uzman olması gerekiyor.

Herkesin eğitim gereksinimi eşit olmadığı gibi, herkese uygulanacak olan eğitim de eşit sonuçlar vermez. İnsanların yaşam koşullarına, sağlık şartlarına, yetenek, ilgi ve becerilerine göre eğitimin verilmesi gerekir. Van’ın bir köy okulunda sınava hazırlanan bir çocuk, Urfa’daki bir mülteci çocuk, İstanbul'da okuyan bir çocuk, üçü de okula gidiyor, üçü de aynı sınava giriyor diye bir eşitlikten söz edemeyiz. Bu eşitlik değil, en büyük eşitsizliğin göstergesidir.

Bunlar, bir ülkede eğitimin hak olabilmesi için bazı kriterler. Eğer bunlar eğitimin temel vazgeçilmez olgularıysa Türkiye’de eğitim adı altında verilen nedir peki?

Eğitimde fırsat eşitliği önceden de yoktu. Pandemi sürecinde eşitliğin e'si bile ortadan kalktı. Ailenin parası varsa, internete sahipsen, uzaktan eğitim için gerekli materyallere sahipsen eğitime erişebilirsin. Peki bunlara sahip değilsen? Bu durumda başının çaresine bakmakla yükümlüsün. 

Uzaya gidiyoruz, yaşasın!

Rawest Araştırma'nın, YA-DA ve Kürt Çalışmaları Merkezi ile birlikte yürüttüğü "Türkiye’de Genç Kürt Olmak: Gençleri Tanımak ve Anlamak" araştırmasının sonuçları çarpıcı. Araştırmacı Reha Ruhavioğlu şöyle anlatıyor.

"… Bazı eşitsizlikler tesadüf değil, yapısaldır! Kişi başına düşen fiber kablo miktarının en düşük olduğu şehir Urfa, aynı zamanda EBA ’ya erişemeyen öğrenci oranının en yüksek olduğu şehir. TR'de toplam 2,4 milyon öğrenci EBA 'ya hiç girememiş, bunun 350 bini, yani %15'i Urfa’dan. Türkiye’de nüfusa oranla en düşük fiber altyapıya sahip şehir Urfa. Urfa’da toplam fiber kablo uzunluğu 4908 metre, kişi başına düşen fiber altyapı uzunluğu ise 2,3 metre.

Ağrı'daki öğrencilerin %47'si, 

Van'dakilerin %39'u, 

Mardin'dekilerin %36'sı, 

Şırnak'takilerin %33'ü, 

Muş'takilerin %32'si, 

Adıyaman ve Hakkâri’dekilerin %31'i, 

Antep'tekilerin %28'i,

Diyarbakır'daki öğrencilerin %17'si 

EBA 'ya hiç girmemiş, girememiş!"

OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü ) 2020 Mayıs ayında yaptığı araştırma sonrası yayınlamış bir tablo var. Bu tabloda dünya genelinde öğrencilerin uzaktan eğitime ya da dijital platformlarda sunulan eğitim hizmetine ulaşabilmelerinin oranlarından bahsedilmiş. Evinde bilgisayar ve interneti olan bir öğrenciyle bu ikisine de sahip olamayanların diğer ülkelerdeki öğrencilerle kıyaslaması da yapılabilir . Bilgisayara erişim imkânı olmadığı için eşitsizliklerin oldukça fazla olduğu üç ülke direk göze çarpıyor: Türkiye, Kolombiya ve Meksika. Eşitsizliği büyük oranda ortadan kaldırmış olan ülkelerse tahmini pek de zor olmayacak olan Kuzey Avrupa ülkeleri. 

Ayrıca tabloya göre Türkiye’de dezavantajlı kesimin (evinde birden fazla tablet ve bilgisayar bulunmayanlar, evinde interneti olmayanlar, birden fazla kardeşiyle aynı materyali kullanmak zorunda olan yoksul aile çocukları, mülteci çocuklar, özel eğitime muhtaç çocuklar, mevsimlik tarım işçisi çocuklar vb.) sadece yüzde 39'u bilgisayar erişimine sahipken, avantajlı yani ekonomik durumu yerinde, uzaktan eğitime ulaşmak için materyal sıkıntısı çekmeyen ailelerin çocuklarında ise bu oran yüzde 85.

Pandemi öncesinde eğitimde fırsat eşitsizliği daha çok kendini yoksulluk ve anadilinde eğitim alamamak olarak gösteriyordu. Pandemi süreciyle bu durum artık kendini kimlik ve cinsiyet eşitsizliklerinin de üzerine koyarak sınıfsal düzeyde göstermeye başladı. Toplumdaki sınıflar arasında adeta uçurumlar oluştu. Devlet, önceden yukarıda bahsettiğimiz gibi iyi veya kötü fark etmez okula gidebilen her öğrenciyi eşit görüyordu. Eğitim alıyor işte diyerek eşitsizlikleri görmezden geliyordu. Ama artık okulun internet ortamına taşınmasıyla mızrak çuvala sığmıyor.

"18 milyon öğrenci varken 500.000 tablet dağıtan ve bunu anlatırken yere göğe sığdıramayan, üstüne üstlük yeni dönemde internet tarifelerine zam yapan hangi ülkedir" diye sorsak cevabı bulmak için fazla düşünmeye gerek kalmaz sanırım.

Savaşa, silaha, özel okul patronlarına değil eğitim ve sağlık için bütçeden harcamalar yapılmalı. Sermayedarların bir kalemde silinen milyonlarca lira vergi borçlarıyla milyonlarca aileye ücretsiz internet, bilgisayar ve tablet sağlanırdı. Artık insanlar iktidarın aslı astarı olmayan politik manevralarını sahiplenmiyor. Uzaya gitmeyi biraz erteleyin de dehşet verici ekonomik krizi, hukuksuzlukları, adaletsizlikleri konuşalım! Bakanından muhtarına kadar tüm iktidar ilişkileri ha bire algı yaratma, ha bire pembe tablolar çizme gayretinde. İşsizlikten bunalan milyonlarca genç var, parasızlıktan geçinememekten çocuklarını komşuya bırakıp da intihar eden anne babalar var bu ülkede. Semt pazarlarında akşam saatlerini bekleyip çöpe atılacak sebze meyveyi toplayan yüzbinler var. Hasta çocuğunun masraflarını karşılamak için böbreklerini satışa çıkartan anne babalar var. Ortaokula giden çocuğunun cebine, simit 2 lirayken haftalık harçlık olarak 1 lira koymak zorunda olanlar var. Evet,  yanlış okumadınız haftada yani beş günlük okulda harçlığı 1 lira olan çocuklar var bu düzende. Egemenler hayatın her alanını yoksullar için dar ediyor. Yaşanmaz kılıyor. Aşağıdan bir mücadeleyle bu eşitsizlikleri alt üst etmek mümkün. Çünkü onlar bir avuç bizler ise milyonlarız.

Şafak Ayhan

Bültene kayıt ol