Bitmeyen soykırım

24.04.2015 - 00:03
Ali Baydaş
Haberi paylaş

Ülke nüfusunun beşte birini oluşturan bütün bir halk binlerce yıldır yaşadığı yurdundan sökülüp atılmışsa, Anadolu’da artık Ermeniler yoksa, bunun adı soykırımdır, nokta!

O halkın büyük bir bölümü katledilmiş, toprakları ve malları yağmalanmışken, halâ inkâra yönelmek, 100 yıl önceki canileri savunma telaşına düşmek gösteriyor ki, soykırımı yapan zihniyet, dolayısıyla soykırım hala aşılmamıştır.

Aşılması için, geçmişte yaşanan felaketi adıyla, sanıyla tanımak ve bundan mağdur olanların, ailesini ve vatanını yitirenlerin acılarını paylaşmak gerekir. Öyle, yarım ağızla, “acınızı paylaşıyoruz ama hepimiz çok çektik” demekle olmaz bu iş. “Fazla kurcalamayın yoksa kaçak çalışan Ermenileri deport ederiz” demekle hiç olmaz. Bunu diyenin, “geçmişte bu ülkede soykırım olmadı” demesi zaten gülünçtür.

Erdoğan bir de “en çok biz mağdur olduk” demişti bu konuda, tam da Soma’daki maden faciasının duruşmasında şirket sahiplerinin aynı cümleyi kurduğu günlerde.

Sonra şunu duyduk:  “bir kulağımızdan girer, öbüründen çıkar”. Bunu diyen, oyunda mızıkçılık yapan, kulaklarını kapayıp, dilini çıkaran bir çocuk değil, bir Cumhurbaşkanı. Demirtaş’ın da dikkat çektiği bu çocukça tavır sadece Erdoğan’a özgü değil, TC’nin resmi duruşu böyle.

Hani Temel Londra’da araba kullanıyormuş da, radyodan yapılan “dikkat, dikkat, trafikte ters istikamette seyreden bir taşıt var” anonsunu duyunca, “ne biri, ne ikisi, ohooo...” demiş ya, Türkiye’nin durumu da buna benziyor. Ne yaparsak yapalım, her zaman biz haklıyız.

Soykırım açıklaması yapan ülkelere, Papa’ya filan hep “çok sert tepki” gösteriyoruz. Bir kere de normal tepki göstersek, sihir bozulacak sanki.  Sert olacağız diye kasılmaktan çatlayıp, öleceğiz bir gün.

AKP’nin soykırım konusunda verdiği tepkilere bakınca, bir zamanlar vesayeti kaldırma iddiasındaki bu partinin nasıl da, 100 yıllık ittihatçı geleneğin sınırlarına hapsolduğunu, tipik bir Pirus zaferiyle, dönüştürmeye çalıştığı şeye dönüştüğünü görüyoruz.

Kimliğimizi yeniden inşa etmek

Hiç bir gerekçe bütün bir halkın yurdundan edilmesini, sırf etnik ve dini kimlikleri nedeniyle  masum insanların katledilmelerini mazur gösteremez. Bunu bütün dünya böyle görüyor ama TC sınırları içinde çok farklı bir hava var: ‘her zaman mağdur ve haklı olan bize karşı, her nedense düşmanca davranan diğerleri’ şeklinde özetlenebilecek, yabancı düşmanı, içe kapanık bir bakış açısı.

Birey olarak devleti, mücadele edeceği karşıtı olarak görmek yerine, onunla özdeşleşen,onun çıkarlarını sahiplenen nesiller yetiştirmiş olması, TC’nin en büyük ‘başarısı’ olabilir.

Yabancı gazeteciler Türkiye’de halkın çoğunluğunun nasıl olup da, soykırımı inkâr  ettiğini  anlayamıyor. “En azından kendi aile büyüklerinin tanıklıklarını biliyor olmaları gerekir” diye düşünüyorlar.

Olanları duymuş olsa da olmasa da, çoğunluk resmi söylemi benimsiyor. Yüz yıldır süren biz –  onlar biçimindeki propagandayla kimlikleri inşa edilenlerin, hakikatleri görmeyi istemeleri bile zor.  Evinin duvarına dedesinin Ermenileri kestiği kılıcı assa da, soykırımı inkâr edenler için bu sözcük, Ermenileri haklı çıkardığı için, suçu kabul etmek ve kendini inkâr etmek anlamına geliyor.  

Toplum olarak bizi hasta eden bu, dayatılmış ‘biz’ kimliğini bağrımızdan söküp atmalı, onun yerine, eşitlikçi ve kapsayıcı bir dayanışmayı örgütlemeliyiz. Bir halklar mezarlığına dönmüş bu topraklarda sürekli korku ve nefretle yaşamak yerine, kimliğimizi barış ve sevgi üzerinden inşa etmek için tam da şimdi önemli bir fırsat var önümüzde: HDP’nin yeni yaşam çağrısı.

Ali Baydaş

[email protected]

Marksist.org'un 24 Nisan dosyası: Soykırım tanınsın, özür dilensin!​

Bültene kayıt ol