LGBTİ+ hakları insan haklarıdır

31.01.2021 - 09:13
Melike Işık
Haberi paylaş

Boğaziçi Üniversitesi’ne antidemokratik yollarla atanan Melih Bulu, 4 Ocak tarihinden itibaren protesto ediliyor. Direnişin bir parçası olarak açılan bir sergideki bir eserde Kabe’ye ve LGBTİ+ bayraklarına bir arada yer verilmesi, dini değerlere saldırı olarak algılandı ve İçişleri Bakanlığı, YÖK, Diyanet İşleri Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve Kayyum Melih Bulu gibi otoriteler tarafından LGBTİ+lar hedef haline getirildi. İktidar yanlısı medyanın ve siyasetçilerin destek verdiği hedef gösterme eylemleri, muhalefetin bir kısmının da katılmasıyla LGBTİ+lara yönelik düşmanlığın vahametini bir kez daha göstermiş oldu. 

“Mukaddes değerlere saldırı” bahanesiyle insan haklarına saldırı

Özellikle son yıllarda hemen hemen her farklı eylem, tavır ve düşünce kutsal değerlere saldırı olarak gösterilebiliyor. Kimi zaman bizzat din insanları da buna dahil olmak üzere öğrenciler, sanatçılar, aktivistler dini değerlere “saldırmakla” itham edilebiliyorlar. Egemen dini anlayışa yönelik herhangi bir eleştiri ya da herhangi bir farklı yorum yapan kimse “sapkın” olarak hedef gösteriliyor.

Görüldüğü gibi toplumun hemen hemen her kesiminden, mevcut iktidara, mevcut dini görüşlere ve toplumsal değerlere uyum sağlaması bekleniyor. Fakat söz konusu LGBTİ+lar olunca bu beklentiler çok daha sertleşiyor ve LGBTİ+lar, her hareketleri için hesap verme mecburiyetinde bırakılıyor. İlişkilerinden aile hayatlarına, bayraklarından sloganlarına kadar her şeylerinde otoritelerin tehditlerini üzerlerinde hissediyor ve yerleşik değerlere uyum sağladıklarını göstermeye zorlanıyorlar. 

LGTBİ+ların, bir kesimin kutsal değerlerine ya da ahlakına tabi olma ya da egemen fikirlerle ne kadar uyumlu olduğunu gösterme gibi bir zorunluluğu yok. Fikir hürriyetinden söz ediliyorsa ‘kutsal değerler’ de eleştiriye ve farklı yorumlara açık olmalıdır. Bugün sergiyi açan öğrencilere yönelik saldırının bu kadar sert olmasının nedeni, bir “kutsala saldırı” meselesinden çok, toplumun çoğunluğunun sahip olduğu değerleri kullanarak Boğaziçi direnişini haksız çıkarma meselesidir. 

Her ne kadar çoğu muhalefet partisi Boğaziçi’ndeki haksız atamayı kınasa da söz konusu LGBTİ+lar olduğunda muhalefetin önemli bir kesiminde büyük bir sessizlik söz konusu oldu. Bu olay özelinde ise durum sessizlikten daha vahim. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, sergideki eseri “insanlığın mukaddes değerlerine yönelik bir saldırı” olarak tanımladı ve sorumluların ortaya çıkarılmasını istediğini söyledi. Bu yaklaşım, muhalefetin iktidarla yıllardır sürdürdüğü muhafazakarlık yarışının bir yansıması. LGBTİ+ları, göçmenleri ve diğer azınlıkları kapsamayan hiçbir muhalefet iktidarın ayrımcı, ötekileştirici politikalarına bir çare üretemez. Böyle bir siyasi odak, kendi mukaddesini başkasına dayatan iktidarı eleştiren ve özgürlük talep eden öğrencilere, LGBTİ+lara herhangi bir şey vaat edemez. 

Eleştirmek “saldırı” değildir

“Mukaddes değerler” denilen şeylerin bir şahsa ya da bir grup insana ait değerler olduğu kabullenilmeli ve bu değerleri benimsemeyen, eleştiren kimseler kriminalize edilmekten vazgeçilmeli. Ne Kâbe ne de başka bir dini/toplumsal değer eleştiriden muaftır. Nefret suçu içermeyen, hedef göstermeyen eleştirel bir eseri “kutsal değerlere saldırı” olarak hedef göstermek, bu kutsal değerleri kabul etmemenin suç olduğunu söylemenin bir başka yoludur. Türkiye’de yıllardır açıkça hedef gösterilen, en savunmasız ve dezavantajlı gruplardan olan LGBTİ+lara yönelik ‘eleştiriler’, fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilirken toplumun büyük çoğunluğunun sahip olduğu değerlere yönelik sürekli toplumdan dışlanmaya çalışılan azınlıkların perspektifinden zararsız bir eleştiride bulunmanın suç gibi gösterilmesi kabul edilemez. 

İktidar ve o iktidardan güç alan baskıcı kimseler yerleşik fikirlerin eleştirilmesine o kadar kapalı ki bir eleştiri duyduklarında bunu hakaretten ayırt edemiyorlar. Oysa hakaret addedilen şey, bir arada yaşayan insanların her gün karşılaşmak zorunda oldukları bir fikir ayrılığından ibaret. Fakat kendi mukaddesini toplumun geri kalanına dayatan bir iktidarın gözünden bakıldığında bu farklılık, daha çok bir itaatsizlik, başka bir deyişle kendi iktidarına bir hakaret anlamı taşıyor ve bu eleştirilerin sahiplerini tutuklayarak ya da hedef göstererek cezalandırmayı kendinde hak görüyor. 

Hedef gösterme 

Bahsedilen eser, altında yer alan açıklamasında da anlatıldığı üzere, “dinin toplumsal mizojininin en büyük motivasyonu olarak kurgulanmış” olmasından yola çıkarak Kâbe görseline yer veriyor. Bu eleştiri, bu din etrafında kurgulanan toplumsal düzene uyum sağlaması beklenerek sınırlandırılmış, bu din gerekçe gösterilerek susturulmuş, dışlanmış kadın ve LGBTİ+lar başta olmak üzere herkesin yapmaya hakkının olduğu meşru ve zararsız bir eleştiridir. Bu eleştiriye katılmayanların verebileceği tek meşru tepki ise buna karşı argümanlarını sunmaktır; eleştirinin sahiplerini “sapkın” olarak hedef göstermek, tutuklamak değil.

Protestolar ilk başladığında Melih Bulu’nun ifadesiyle protestolarda başı çekenler üniversite dışından gelen, üniversiteyle hiçbir bağı olmayan provokatörlerdi. Eylemciler, polis şiddetini meşrulaştırmak adına hem medya hem iktidar tarafından “terörist” olarak damgalandı. Ardından sergi sebebiyle tutuklanan öğrenciler ise “sapkın” olarak hedef gösterildi. İstanbul Valiliği, yaptığı açıklamada, aramalarda LGBTİ+ bayrakları “ele geçirdiklerini” bildirdi. Bu, yine LGBTİ+ları kriminalize etmeye yönelik, ortada bir suç varmış izlenimi yaratmaya çalışan yanıltıcı bir açıklamaydı. 

Tüm bu damgalamalar, Boğaziçi’nde kaybettiklerini gayet farkında oldukları meşruiyeti kazanmaya yönelik beyhude bir çabadan ibaret. Bununla birlikte bu ithamlar sayesinde insan haklarını askıya almaları için de gerekli meşruiyeti sağlayacaklarını düşünüyorlar. Hem polis şiddeti hem tutuklamalar, eylemcilerin “terörist” ya da “sapkın” olmaları üzerinden haklı hale getirilmeye çalışılıyor. İster “sapkın” desinler ister “terörist”, ne polis şiddetini ne antidemokratik kayyum atamasını ne de tutuklamaları meşrulaştıramayacaklar. 

Tutuklanan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmasını ve LGBTİ+lara yönelik saldırıların sonlandırılmasını talep ediyoruz. LGBTİ+ hakları insan haklarıdır!

Melike Işık

[email protected]

Bültene kayıt ol