Geçtiğimiz haftalarda onlarca kadının ifşalarıyla sesini duyuran #Metoo hareketi, kimi “entelektüellerin” ifşa edilmesiyle bu sefer erkeklerin de katıldığı bir toplu isyan olarak yeniden gündeme geldi.
İfşalar ilk olarak İlber Ortaylı’nın canlı yayınına katıldığı kadının duymadığını zannederek bir bakıma kendisini ifşalamasıyla başladı. Ortaylı’nın yayının bittiğini zannederek “Maşallah şuna bak” dediği duyuluyor. Bu video, çok kısa sürede sosyal medyada yayıldı. Ama paylaşımların çoğu bunu gülünecek bir gaf olarak değerlendirmekle kaldı. Ben de bunu çevremde gündeme getirdiğimde bu tacizleri “erkeklerin normal davranışları” olarak görüldüğünü ve buna magazinden öte bir önem atfedilmediğini bir kez daha görmüş oldum. “Maşallah” gibi ifadelerin çok alışılmış ve normalleştirilmiş bir taciz biçimi olduğunun farkındayım. Fakat yine de bunu normalleştirmemek gerektiğini, bu ifadelerin çok daha geniş toplumsal bir sorunun bir parçası olduğunu vurgulamakta fayda var.
Hem bu olay hem de bir başka akademisyenin yine canlı yayının bittiğini zannederek kadın öğrencilerle ilgili çirkin ifadelerde bulunması, cinsiyetçilik ve taciz gibi toplumsal sorunların üniversitelerdeki yansıması. Bu tacizlerin yaşanması bir yana, devamlı öğrencilerini rahatsız eden, cinsiyetçi, homofobik ve transfobik davranışlar sergileyen akademisyenlerin hiçbir özeleştiri yapmak zorunda bırakılmaksızın ekranlarda, akademide nüfuzunu devam ettirmesi bu toplumsal sorunun bir başka veçhesi. Bu tacizler ve saldırılar, hoş görülmesi gereken birtakım bireysel hatalar olarak görülüyor. Bu entelektüellerin akademik birikiminin veya popülaritesinin bu “hataları” örtbas edebileceği varsayılıyor. En çok ekranlara çıkarılan “entelektüel” erkeklerin cinsiyetçiliği ve bu cinsiyetçiliğin yıllardır tolere edilişi, yalnız bu erkeklere yönelik değil; aynı zamanda akademiye ve büyük televizyon kanalların yayın politikalarına yönelik önemli bir ifşa oldu.
Bu videolar bu akademisyenlerin ilk “gafı” değil. Bu videonun ardından çok sayıda eski taciz vakası ifşa edildi. Daha önce ifşa edilip de ses bulamamış olanlar yeniden gündeme geldi. Bu ifşalarda erkeklerin de görünür olması bir kez daha gösterdi ki taciz, yalnızca cinsiyetle değil; fakat aynı zamanda mevki, itibar, yaş hiyerarşisi ve tüm bu diğer güç ilişkileriyle yakından ilgili.
Tacize ve cinsiyetçiliğe karşı suskunluk devri bitti
Mağdurların bir kısmı kimi zaman yıllarca başından geçenleri anlatacak cesaret bulamıyor. Fakat bir ifşa ile başlayan, ardından benzer şeyleri yaşamış başkalarının birbirine verdiği destek ile o güne kadar yaşadıklarını anlatamayan başka kimseler de bir bir tacizcilerini ifşa ediyor. Bu mücadelenin ve dayanışmanın başarısıdır.
Tacizci, cinsiyetçi, homofobik “entelektüellerin” akademide ve yayın dünyasında, itibarının arkasına saklanarak her eylemlerinin meşrulaştırıldığı bir dünya artık tarihe gömülmek üzere. Artık mağdurlar seslerini çıkarıyor, birbirinden destek alıyor, dayanışmanın gücüyle tacizle daha etkili mücadele veriyor. Bu dayanışma, mevkiine ve itibarına bakılmaksızın artık kimsenin taciz suçlamalarından muaf olmayacağının açık bir ilanı.
Melike Işık