Daha sıcak daha kurak

17.12.2020 - 12:23
Nuran Yüce
Haberi paylaş

Aşırı sıcaklıklar, yağış azalmaları ve bunlara bağlı olarak oluşan kuraklık iklim krizinin göstergeleridir. Türkiye’de bu yıl her üç başlıkta da rekorlar kırıldı.

Mayıstan beri tüm ayların ortalama sıcaklıkları son 40 yılın en sıcak ayları oldu. Uzun yıllar Ekim ayı ortalama sıcaklığı 15,2 derece iken bu yıl 18,4 dereceye ulaştı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) bu yıl ülke genelinde Eylül ve Ekim aylarının son 50 yılın en sıcak ayları olduğunu açıkladı. Eylül ayında 93, Ekim ayında ise 33 istasyonda sıcaklık rekorları kırıldı. 

Kuraklık haritasının gösterdiği

Yine Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) tarafından hazırlanan Ağustos-Ekim 2020 dönemi 3 aylık meteorolojik kuraklık haritası Türkiye’nin üçte ikisinde Olağanüstü-çok şiddetli-şiddetli ve orta şiddetli kuraklık yaşandığını gösteriyor. Mayıs ayından itibaren yağışlardaki azalma, sonbahar aylarındaki yağışların gerçekleşmemesiyle kuraklık şiddetlenmiş durumda. 

Meteorolojik kuraklığın ilk etkisi içme ve kullanım suyu temin eden barajların doluluk oranlarındaki azalmada hissediliyor. İstanbul, İzmir, Ankara, Çanakkale… Birçok şehirde baraj doluluk oranları alarm zilleri çalar durumda. 17-18 milyonluk nüfusun içme ve kullanma suyunu karşılayan İstanbul’un barajlarına 2010’da yağışla gelen su miktarı 882 milyon m3 iken, bu yıl 517 milyon m3’e inmiş. Yağış miktarlarındaki bu radikal düşüş baraj doluluk oranlarını son 10 yılın en düşük seviyesine %21,71’ye inmesinde en önemli neden.  

Seller, hortumlar, aşırı yağış

Kuraklık diğer doğal afetler (sel, hortum, aşırı yağış) gibi etkilerini anlık olarak yaşamadığımız “sinsice” ilerleyen bir süreç. Yağış miktarlarının azalması, yerüstü su varlıklarının debi ve miktarlarında düşüş, tohumları sulayacak suyun olmaması, toprağın nemini kaybetmesi. 

Kuraklığın bu seneye özgü bir sorun olmadığı ya da geçmişte belli periyodlarda yaşanan bir sorun olmaktan çıktığını gösteren veriler de var elimizde. Türkiye’de kurak geçen dönemlerin hem yaşanma sıklığı hem de şiddeti artıyor. 1971-74’ten sonraki ilk kurak dönem 12 yıl sonra 1983-84’te yaşanırken daha sonraki yıllarda yaşanan kurak dönemler arasında (1989-90, 1996, 2001, 2007-2008-2013-14) yıllar azalıyor. Türkiye’nin iklimi iklim krizi tarafından değiştiriliyor. Daha öncesinde Türkiye’nin üçte ikisi yarı kuraktır verileri yerini Türkiye’nin 4’te 3’ü kuraktır verilerine doğru hızla geçiliyor. 

Türkiye’de tarım alanlarının yüzde 69’unda yağışa bağlı üretim gerçekleştiriliyor. Yağış miktarlarının az ya da çok olması tarımsal üretim miktarını doğrudan etkileyecek. Kuraklığa bağlı tarımsal üretimde düşüş, ürün fiyatlarında artışa neden olacak, gıda krizi ile karşı karşıya kalacağız.  Asgari ücretin 10-20 kat daha fazlası maaş alan siyasetçiler, “Türkiye’de yoksulluk sorun olmaktan çıktı”, “Ekmek yiyorlarsa aç değildirler” diyenler, sayıları her yıl artan milyonerler kuşkusuz bu krizinden etkilenmeyecekler ve krizin çözülmesi için de çaba göstermeyecekler. Onların dünyalarında ve gündemlerinde ne yoksulluk ne açlık ne de iklim krizi var. 

İklim krizi, kuraklık ve gıda krizi; açlık ve yoksulluk sınırında ücretlere mahkûm edilen milyonlarca çalışanın ve ailelerinin, sayıları her geçen gün artan işsizlerin ve yine sayıları her geçen gün artan yoksulların gündeminde. İklim krizini durdurmak için mücadele birleşik bir işçi hareketinin inşasından en önemli gündemlerden olmalıdır.

Nuran Yüce

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol