Eğitim Sen bir sınıf örgütüdür

01.12.2020 - 09:23
Can Irmak Özinanır
Haberi paylaş

Cumartesi günü Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın genel kurulu yapıldı. Genel kurula karakterini veren, uzun yıllardır sendikaya ciddi zararlar veren dar grupçuluk oldu. Her biri Türkiye solunun çeşitli örgütlerinden oluşan sendikal gruplar, birbirlerini “belli bir gündemi sendikaya” dayatmakla suçlayarak kendi kararlarını genel kurula kabul ettirmeye çalıştı. Sonuç olarak eğitim emekçileri, otoriter bir yönetim ve ekonomik krizin yanısıra pandemiyle karşılarına çıkan yeni durumla boğuşurken, genel kurula yansıyan asıl mesele bu gruplar arasındaki tartışma oldu. Maalesef bu yeni bir şey değil ancak hem eğitim çalışanları hem de KESK son derece zor günler geçirirken, gündeme en mücadeleci şekilde müdahale edebilecek olan sendikalardan birine dar grup kavgalarının egemen olması kabul edilebilir değil. 

Öncelikle şunu söylemek lazım, Eğitim Sen, özellikle 2015’ten bu yana iktidar tarafından yıpratılmaya çalışılan bir sendika, üyeleri tehditlerle, mobbinglerle ve ihraçlarla karşılaşıyor. Bu baskılar karşısında çok üye kaybetmiş olsa da bu zor günlerde son derece dirençli bir şekilde üyelerinin hakları için çabalıyor, ihraç edilen üyeleriyle dört yılı aşkın bir süredir dayanışma gösteriyor. Elbette üye kaybının tek sebebi baskılar değil ve sendikanın, genel kurulda görüldüğü gibi, yapısal sorunları da var. Ancak bütün baskılar karşısında mücadeleye devam etmenin hiç de kolay olmadığının ve Eğitim Sen’in bu açıdan çok önemli bir işlev üstlendiğinin altını çizmek gerekiyor. 

Tam da bu yüzden genel kuruldan yansıyanlar bütün Eğitim Sen üyeleri için çok üzücü. Sorunun temelini sendikaya bir sınıf örgütü değil de herhangi bir demokratik kitle örgütü gibi bakılması oluşturuyor. Böyle bakıldığında sendika, farklı politik anlayışlar arasında bir güç mücadelesine de sahne olmaya başlıyor. Denge kurmak adına birbirleriyle hiç benzemeyen gruplar ittifaklar yapıyor, son genel kurulda olduğu gibi çeşitli pozisyonlar üzerine o gruplar anlaşamayınca ittifak dağılıyor vb. Eğitim emekçilerini ilgilendiren, yönetime girenlerin hangi siyasi gruptan oldukları değil, emek mücadelesine ne şekilde katkıda bulundukları. Doğası gereği aşağıdan örgütlenmesi gereken bir yapıya bürokratik bir elbise giydirmeye çalışmak, Eğitim Sen’in mücadele potansiyelinin önüne set çekiyor. Sendika, gruplar arası ittifaklara değil işyerlerinde veya şubelerinde kolektif şekilde karar alan üyelerinin iradesine yaslanmak zorunda. 

Eğitim çalışanlarının hepsini savunmak gerek

Twitter’da Eğitim Sen’li bir öğretmenin çok iyi ifade ettiği gibi şimdi herkes birbirini suçluyor ama sendikayı ancak “yönetime gelerek” mücadele edilebilecek bir yer olarak görmek, pek çok grubun paylaştığı ortak bir yanlış. Diğer tarafta ise kendini tek “mücadeleci” unsur olarak göstererek, geri kalan herkesi pasif olmakla suçlayan ikameci anlayış var. KHK’larla ihraçlar başladığı andan itibaren verilen pek çok mücadeleyi ve atılan adımları görmezden gelerek, küçük bir KHK’lı grup haricindeki tüm KHK’lıları ve sendikalıları teslimiyetle suçlayan bu anlayış, daha geniş bir emekçi kitlesini kazanmaya çalışmak yerine giderek sendikanın kendisini hedef hâline getiren bir çizgiyi benimsedi. Genel kurul ise bu çizgiye, bir kısım üyesini oyçokluğuyla ihraç ederek cevap verdi. Mücadele yöntemlerine katılıp katılmamaktan bağımsız olarak, sadece KHK’lara karşı verdikleri mücadele sebebiyle bugün cezaevinde bulunan Eğitim Sen üyelerini ihraç etmek, sendikanın kendi içinde birlik sağlaması gereken bir dönemde bölünmüşlüğü arttırdı ve maalesef pek çok sorun yerine bu meselenin temel tartışma hâline gelmesine yol açtı. 

Genel kurulda “aslında emek-sermaye çelişkisi yok” minvalinde bir bildiri dağıtan grup haklı olarak çok eleştiriye uğradı, ancak sınıf sendikacılığına sırt çevirenler sadece bu arkadaşlar değil, dar grup çıkarını eğitim çalışanlarının çıkarının önüne koyan kim olursa olsun aslında sınıf sendikacılığını bir kenara bırakmış oluyor. Maalesef bu sadece Eğitim Sen ile sınırlı da değil,  sendika yönetimi için kavga eden Türkiye sol hareketinin şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekiyor çünkü yapılan kavga aslında solun genel olarak işçi sınıfı hareketine ve sendikalara nasıl baktığını gösteriyor. 

Sınıf mücadelesini öne çıkarmak elbette sadece ekonomik mücadele vermek anlamına gelmiyor, hem Eğitim Sen hem de KESK demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesinin her zaman önemli bir parçası hatta çoğu zaman sürükleyicisi oldu. Ancak bunu yapabilmesinin tek yolu bir sınıf örgütü olarak davranabilmesi ve eğitimin her alanında çalışan emekçileri aşağıdan örgütlemeye devam edebilmesi yani aslında kendi kendini örgütleyen bir sendika hâline geri dönmesi. Bunu yukarıdan ve siyasi grupların rekabetiyle gerçekleştirebilmek mümkün değil.  Eğitim emekçilerinin gerçek sorunları var. Sol içi kavgalar onları ilgilendirmiyor, maaşları, özlük hakları, mobbing, baskı, covid-19 ilgilendiriyor. Çalışanlar, sendikaların kendilerini savunamayacaklarını düşündükleri için çoğunlukla örgütsüz kalmaya devam ediyor. Sendikalı sosyalistlerin yapması gereken de eğitim emekçilerini kendi kavgalarında taraf tutmaya çağırmak değil, sendikayı büyütmeyi amaç edinmek. Bunu yapmak için ise sadece solu değil, eğitim çalışanlarının bütününü savunmayı hedefleyen bir perspektife ihtiyaç var. 

Umutsuzluğa karşı mücadele 

Üniversitelerin tarihinin en ciddi saldırılarından birini yaşadığı, öğretmenlerin pandemiyle birlikte bir kaosa sürüklendiği, eğitimin her alanında iş güvencesinin sürekli olarak gerilediği bir ortamda, Eğitim Sen’in en temel işlevinin bir sendika yani işçi sınıfının örgütlü gücü olmak olduğunu bir kez daha hatırlamamız gerekiyor. Bir genel kurulda daha dar grupçuluk yapıldı diye umutsuzluğa da kapılmamalıyız, ilk defa olmuyor. Sonuç olarak her şeyi belirleyecek olan eğitim çalışanlarının aşağıdan mücadelesi olacak. 

Peki, yeni dönemde böyle bir mücadeleyi nasıl yaratabiliriz? Eğitim alanındaki diğer büyük sendikaların mücadele etmek bir kenara bir çıkar ağına dönüştüğü ortamda, Eğitim Sen’i nasıl yeniden eğitim emekçilerinin çoğunluğunun örgütü hâline getirebileceğimizi kolektif olarak düşünmeye, tartışmaya, bunun kanallarını yaratmaya ihtiyacımız var. Bunu yapabilmenin kestirme bir formülü yok ama ilk bakmamız gereken yer işyerleri, kötüleşen yaşam şartlarının, hayatımızı dört bir yandan kuşatan pandeminin, ilköğretimden üniversitelere kadar yaygınlaşan otoriterizmin eğitim emekçileri arasında ne şekilde tartışıldığı. Ancak buradaki tartışmalar içinden formüle edeceğimiz taleplerle daha fazla eğitim emekçisine seslenebilir ve onları da sürecin parçası kılabiliriz. Eğitim Sen üyelerinin bulundukları her yerde hayata geçirmek için çaba gösterdikleri işyeri meclisleri, şube meclisleri gibi oluşumları canlı tutmaya çalışmak geri kalan bütün anlaşmazlıklardan önemli. Öte yandan Eğitim Sen’in işyerleriyle bağlantısı zorla koparılmış pek çok KHK’lı üyesi de bulunuyor. İşyerlerindeki üyelerle, KHK’lılar arasındaki bağları güçlendirecek kanalları genişletmek de büyük önem taşıyor. Evet, pandemi koşulları çalışanların fiziksel olarak bir araya gelmesi önünde ciddi bir engel oluşturuyor ancak okullarda, şubelerde yeniden bir araya gelebileceğimiz zamanlar geri gelene kadar, şubeler üzerinden çevrimiçi bir araya gelişler organize edilebilir, tartışmaların ve karar süreçlerinin daha kolektif kılınması sağlanabilir. 

Kapitalizmin, ekonomik, ekolojik ve pandemik krizi geniş kitlelerde genellikle bir umutsuzluk duygusu yaratıyor. Pandemi döneminde Türkiye’de avukatlardan, maden işçilerine, metal işçilerinden, kadınların mücadelesine birçok mücadelenin sokağa indiğini, kazanım elde edebildiğini gördük. Dünyanın pek çok yerinde salgının faturasının işçi sınıfına kesilmesine, eşitsizliğe ve ırkçılığa karşı sayısız mücadeleye şahit oluyoruz. Sadece son iki hafta içinde Fransa’da, Brezilya’da, Tayland’da, Hindistan’da, Guatemala’da sokak gösterileri yapıldı. Sendikaların ve sendikalarda yer alan sosyalistlerin görevi bu koşullarda işçi sınıfının küresel ve yerel düzeydeki mücadelelerini birbirine bağlayarak atomize durumda hisseden işçileri sarmakta olan umutsuzluğa karşı umudu örgütlemek, örgütlü olmanın önemini yeniden hatırlatmak. 

Can Irmak Özinanır

Bültene kayıt ol