Artık AKP demek, aynı zamanda Bahçeli demek

01.12.2020 - 09:15
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Son dönemde yaşananlar iktidar partisinin ülkeyi yönetememe krizinin derin, çok boyutlu ve girift olduğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Süreç, Merkez Bankası Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın görev değişimiyle başladı.  Cumhurbaşkanı’nın ve Adalet Bakanı’nın reform açıklamalarının ardından Bülent Arınç’ın, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş çıkışıyla alevlendi.

Organize suç örgütü lideri olmaktan ceza almış Alaattin Çakıcı’nın ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik tehdit ve hakaret dolu seri açıklamalarıyla farklı ve tehlikeli bir boyuta taşındı.

Alaattin Çakıcı’nın sözlerinin, siyasi geçmişi ve sicili bilinen MHP lideri tarafından açıkça sahiplenilmesi, bu sözlere AK Parti yöneticilerinin sessiz kalmaları, ana muhalefet partisi liderine yönelik tehdit ve hakaretin çok ötesinde siyasal sonuçlar üretmektedir. Demokratik siyasal zemin ilga edilmekte, ülke zorbalığa, mafyanın kucağına itilmektedir. Her türlü kirli oyunun oynandığı ülke olma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Mesele Kılıçdaroğlu meselesi değil.

Siyasal İslamcı bir partinin geleneğine sahip çıkarak 2002 yılında iktidara gelen AK Parti, Gülen cemaatiyle ittifak kurarak post modern İslamcılığa kapı açtı. İttifakın bozulduğu 17-24 Aralık soruşturmaları ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında MHP, AK Parti ittifakı kuruldu. Rejim, post modern İslamcılıktan Türk milliyetçiliği çizgisine geçiş yolunda hızla ilerledi.

Siyasal İslamcı çizgiye sosyal ve kültürel bir değişim ve dönüşüm yaşatıldı. Faşizan karakterli tek adam rejiminin inşasında ortaya çıkan dirençleri bertaraf etmek amacıyla, MHP-AK Parti İktidarına, mafya liderleri ve milliyetçi-muhafazakar lümpen kesimlerden yeni gayri resmi ortaklar bulunmaya başlandı.

Alaattin Çakıcı’ya sahip çıkılırken, geçmişte devlet adına özellikle yurtdışında (ASALA’ya karşı operasyonlarda) üstlendikleri yasadışı görevlere gönderme yapılması, bugün de bu siyasetin gayrimeşru aktörlerinin neler için ve nasıl devreye sokulacağının işareti veriliyor.

AK Parti-MHP ittifakının 2016 yılından itibaren her türlü anti demokratik, güvenlikçi politika ve uygulamalarının bahanesi/gerekçesi yaptığı “devletin bekası” sorunu, aslında bu iki iktidar partisinin kendi beka sorunlarıdır. Bu artık gizleyemeyecekleri bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle düne kadar beka bahanesiyle kullandıkları devletin resmi güvenlik güçleri bu sorunlarına çare olmadığında, hiçbir hukuka, yasaya, kurala bağlı olmayan gayrimeşru aktörler alenen devreye sokulmaktadır.

 

Devreye sokulmakla kalmayıp, koruma altına da alınmaktadırlar. Devlet Bahçeli’nin Çakıcı’ya gösterdiği ilgi ve alaka ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit eden hakaret dolu üç açıklamasına rağmen Alaattin Çakıcı hakkında bugüne kadar hiçbir hukuku işlem yapılmaması, suç örgütü/ mafya liderinin yasalar yok sayılarak korunduğunun kanıtıdır.

AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, Meclis’te 18 Kasım 2020 Çarşamba günü gazetecilerin gündeme ilişkin sorusu üzerine verdiği “savcılık soruşturma başlattı” yanıtının bugüne kadar pratik hiçbir karşılığının olmaması, konunun savuşturulmaya çalışıldığını açıkça ortaya koyuyor.

Tehdit edilenin, hakarete maruz kalanın ana muhalefet partisi lideri olması, arka arkaya üç kez benzer açıklamaların yapılması konunun savuşturulduğu kanısını güçlendiriyor.

Bunu gösteren daha bariz bir olay ise 28 Kasım Cumartesi Kuşadası’nda yaşandı. Sosyal medya hesabından Alaattin Çakıcı hakkında paylaşım yapan Hakim Ekelik isimli yurttaş, çıkarıldığı mahkemece “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gerekçesiyle tutuklandı.

Ekelik’in, Çakıcı’nın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmesi sonrasında  “Yavşak, sana meydan okuyorum, senden kaç tane varsa gönder” diye yazdığı iddia ediliyor. Ana muhalefet partisi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun tehdit edilmesini, hakaret edilmesini izleyenler, Çakıcı’ya hakaret edilmesine tahammül edemiyorlar. Daha da ileri gidiyorlar, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçlamasında bulunuyorlar. Aslında halkı kine ve düşmanlığa bu yurttaşa bu muameleyi yapanlar sevk ediyor.

Bu olay bile tek başına son dönemde yoğunlaşan reform tartışmasının gerçek yüzüne dair önemli bir işarettir. Son aylarda hemen her konuda olduğu gibi Bülent Arınç’ın reform konusundaki görüşüne ve Osman Kavala ile Selahattin Demirtaş’ın hala tutuklu olmalarına ilişkin itirazına herkesten önce MHP liderinin sert tepki vermesi, MHP ve AK Parti ittifakının merkezinde artık Bahçeli’nin olduğunu gösteriyor. Devlet Bahçeli bir süredir AK Parti’nin iç konularına da müdahil oluyor. Uzun zamandır AKP’den hiç kimse onun sözünün üstüne söz söyleyemedi. En son Bahçeli’nin 2018 yılında seçimlerin erkene alınmasına itiraz eden AKP lideri, sonunda beyaz bayrağı çekmiş, 24 Haziran 2018 tarihinde seçim yapılmıştı. Kısacası artık AK Parti demek aynı zamanda bir ölçüde Bahçeli demektir.

Partinin bunu daha ne kadar taşıyacağına dair bir şey söylemek için henüz erken. Hala bu duruma itirazı olanların bir kalemde üstünün çizildiğini Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanı Yüksek İstişare Kurulu’ndan istifası sürecinde ve AK Parti Diyarbakır eski milletvekili İhsan Arslan’ın hayatını anlattığı kitap nedeniyle, kesin ihraç istemiyle ve oybirliği ile disipline sevk edilmesinde gördük.

Hakan Tahmaz

Bültene kayıt ol