Bugün Trump artık Amerika Birleşik Devletleri başkanı değil. Farklı bir ABD görmek isteyenler, Trump’ı hezimete uğratarak koltuktan indirdiler. Ama dört sene önce milyonlarca insanın oyunu alarak başkan olmuştu, bu seçimlerde de hatırı sayılır bir oy oranına ulaştı. Sahi, insan Trump gibi birine neden oy verir ki?
Trump’ın nasıl biri olduğunu aslında son dört yıl boyunca dünyanın (neredeyse) tümü dehşet ve tiksintiyle izledi. Bu adam patolojik bir yalancı, ukala dümbeleğinin en önde gideni, yeminli kadın ve lgbti+ düşmanı, siyahlardan günahı kadar hazzetmiyor, bir ırkçı nasıl olur sorusunun canlı örneği, ezilenlerin ve işçilerin yanı sıra, azılı bir çevre ve doğa düşmanı, faşistleri göçmenlerin ve ırkçılık karşıtlarının üzerine salan bir cani… Daha saymak mümkün ama bu kadar yeter herhalde.
Peki, nasıl olur da insanlar böyle birine oy verir, vermeye devam eder? Bu adamın kendisinin ve yardakçılarının çıkarlarından başka bir şey düşünmeyeceği, bu uğurda büyük felaketlere göz kırpmadan imza atabilecek biri olduğu çok açık. Zaten görünen köy kılavuz istemiyor. Peki, neden? Neden insanlar böyle bir insana oy verir?
Trump’ı iktidara getiren seçmenlerin ana gövdesini, giderek yoksullaşan beyazlar oluşturuyordu. Dünya epeydir derin bir krizin içindeydi, işler eskisi gibi iyi gitmiyordu, durgunluk alıp başını gitmişti, Amerikan rüyası sanki sona ermişti, orta sınıf çökmüştü, kârlar ve ücretler eriyordu. Her şey eskiden olduğu gibi kalsa ne güzel olurdu! İşte Trump söz konusu yoksullaşma eğilimine giren beyazların tam da bu her şeyin olduğu gibi kalma arzularının üzerine oynadı.
Trump, eski günlere dönmeyi isteyenler için gerçekten de bir şeyler yapacak mıydı? Aslında buna inanan da pek azdı, ancak onlara içinde bulundukları zor durumun sorumlularını ağzından köpükler saça saça gösteriyordu: İşte, şu göçmenler var ya, bunlar ekmeğinizi ağzınızdan alıyor! Bunları geri gönderelim, bir daha gelmesinler diye de sınıra duvar örelim! Bu siyahlar hadlerini bilmeden yükselmeye, cemiyette yer edinmeye çalışıyorlar! Onlara yerlerinin neresi olduğunu gösterelim! Bu eşcinseller zaten başımıza bela! Günâh! Tanrının gazabını üzerimize çekiyorlar! Yok öyle eşcinsel hakları falan!
Bütün bunlar özellikle yoksullaşan beyazların ilgisini çekmişti, öyle ya, adam kötü gidişin sorumlularını net bir şekilde işaret ediyor, üstelik çözüm de öneriyordu. Söylediklerinin akıl ve mantık dışı olması, ağır bir nefret ve kutuplaştırma içermesi, sokakta yürüyen kendi halinde insanları hedef haline getirmesi umurlarında değildi. Çünkü işlerin daha da bozulması, yaşam standartlarının gerilemesi, Amerikan rüyasının sonunun gelmesi onları daha fazla endişelendiriyordu.
Trump’a oy veren beyaz kitleler, sadece çöken orta sınıf üyelerinden ibaret değildi elbette. Yürüttüğü kutuplaştırma siyasetinin sonucu olarak beyaz işçilerin bir kısmı, buna oy verirsek belki bize zarar vermez diye düşünen bazı ötekiler de oy verdi şüphesiz. Ayrıca Trump’ın yoksullaşan beyaz kitlelerin aşağıdan hareketinin ortaya çıkardığı bir lider olmadığını unutmamak lazım. Trump, esas olarak, kendisinin de üyesi olduğu büyük kapitalistlerin bir kısmını temsil ediyor ve bu sınıfın çıkarları doğrultusunda hem orta sınıfla ittifak yapmak, hem de beyaz işçileri etkileyerek işçi sınıfı bölmek suretiyle, sınıf savaşını büyük kapitalistler lehine çevirmeye çalışıyordu.
Son dört yıl içinde mevcut ekonomik krizin daha da derinleşmesi, memnuniyetsiz beyaz kitlelerin umduğunu bulamaması, daha da önemlisi, nobranlığa, şirretliğe, kutuplaştırmaya, yalancılığa, kadın, siyah, lgbti+, göçmen düşmanlığına karşı mücadele edenlerin çabaları, Trump’ın seçimlerden hezimetle ayrılmasına neden oldu.
Böylece Trump dönemi kapanmış oldu. Trump’ın seçimi kaybetmesi ile her şey toz pembe olacak değil tabii ama dünyada değişim isteyenlerin, otoriterliğe karşı mücadele edenlerin eli güçlendi. Gerçek değişim ne beyaz saraydan, ne parlamentodan, ne de seçimlerden gelecek: Dünyayı "başka bir dünya mümkün" diyen sıradan insanların kitlesel hareketi değiştirecek.
Atilla Dirim