Kendi varlığımın sesi olmaya yeltendim
Kendi varlığımın sesi olmaya yeltendim
Gel gör ki kadındım
…iffetsiz damgası yiyen bendim
haksız kınamalara gülüp geçen bendim
Kendi varlığımın sesi olmaya yeltendim
Gel gör ki kadındım
Füruğ Ferruhzad
Geçtiğimiz hafta Adana’da Erdoğan Küpeli adlı kişi Tuğba Keleş’i tabancayla vurarak öldürdü. Tuğba Keleş 35 yaşında bir markette kasiyer olarak çalışıyordu ve öldürülme sebebi Küpeli’nin ‘’arkadaşlık talebi’’ne olumsuz yanıt vermesiydi. Başından vurarak öldürdü ardından da kendini vurdu.
Erdoğan Küpeli adına aşina olanlarımız vardır. Kendisi 2016 yılında başka bir kadını, Gülay Mübarek Habib’i yıllarca sosyal medya üzerinden taciz ve tehdit etmiş, 8 yıl 6 ay ceza almış ancak tutuklanmamıştı. Daha sonra Cumhurbaşkanına hakaretten cezaevine konmuştu. Çok değil 4 yıl sonra Tuğba Keleş’i vurarak öldürdü.
Birkaç gündür televizyonlarda Tuğba Keleş’in kaçırılmaya çalışıldığı sırada ses kaydına kadar ayrıntılar izleniyor. Neden? Hala bu olaya dair neyi açıklığa kavuşturmaya çalışıyoruz? Kadını gelip başından vurarak öldürmüş bir adama gerekçeler mi bulacağız? Yoksa kadının o sırada öldürülene kadar olan tavırlarından ahlaki ‘ama’lar ile toplumun ahlakını diri tutup televizyonlardan bas bas ‘’kızlarının/ karılarınız/ bacılarınız da böyle yapasın’’ mesajları vermek için fırsat mı arıyoruz? Yoksa yıllardır bağırdığımız üzere politik olan bir kadın cinayetini vahim bir olay olarak vicdanlarda vah vahlar ile sıradan bir hale mi getireceğiz?
Hiç birisi.
Erdoğan Küpeli bir katil. Bir kadın tacizcisi. Bir işkenceci. Hiçbir olay, gerekçe ve yaşanmışlık bu gerçekliği değiştirmez. Sadece biz kadınların değil hepimizin hayatı bir devlet büyüğüne hakaret edilmesinden daha kıymetli. En başından devlet politikaları ve yasalar bunun üzerine yürütülse ve uygulansaydı ne Tuğba ölecek ne de Gülay bir katil yüzünden 4 yılda 5 kez ev değiştirmek ve bu korku ile yaşamak zorunda kalacaktı.
Tuğba Keleş’in katili Erdoğan Küpeli ancak buna yolu açan da ne yazık ki bir türlü uygulamaya geçmeyen yasal haklarımız. Tabii ki bir de bu konuda daha ileri tedbirlere gidilmesi gerekirken kadının hayatını toplum düzeni ve aile yapısına tercih eden ısrarcı devlet politikaları.
Bu yıl verilen en ısrarcı mücadelelerden biri 6284 için ve İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesine karşı direnişti. Bu şımarıkça verilen, belli kesimlerce özgürlük sahibi olmaya indirgenebilecek bir mücadele değil çok net bir şekilde biz kadınların yaşam ve yaşamlarının korunacağına dair bir teminat alma mücadelesi. 6284 ve İstanbul Sözleşmesi maddeleri olması gerektiği gibi uygulansaydı kaç kadının kaç çocuğun hayatı kurtulacaktı? Sözleşmenin feshini düşünenler kendilerine bu soruyu dahi samimi olarak sorsalar neden bu sözleşmenin ve 6284’ün uygulanmasının bu denli hayati olduğunu anlayabilirler.
Ancak kadınların hayatının devlet büyüğüne hakaret edilmesinden daha önemsiz görülmesi bu ve benzer soruların sorulmama niyeti olduğunu bize açıkça gösteriyor.
Gülay Mübarek Habib’in Tuğba Keleş’in vurulması ardından paylaştığı mesajdan* yola çıkarak bizler de diyoruz ki; “Evet, yaralarımızı beraber saracağız.” Ama asıl olarak bir daha yaralanmayacağız. Yaralanmamak, ölmemek için yanyana, eşitlik için ve haklarımızı alana, 6284’ü uygulatana kadar birlikte mücadele edeceğiz.
Ölmek istemiyoruz! 6284’ü uygula
*Gülay Mübarek Habib’in mesaj:
‘’Bu adam bana yaptıkları için 8 yıl 6 ay ceza verdiniz ama tutuklamadınız. O da bundan cesaret alarak uzun süredir taciz ettiği Tuğba Keleş’i vurdu. Kendine de sıkmış umarım geberirsin Erdoğan Küpeli. Tuğba, sana söz iyileş beraber saracağız yaralarımızı’’
Tuğba’nın yararlarını saramayacağız ama hesabını soracağız. Gerekçelendirmeden ve soru sormadan.
Bir kişi daha eksilmeyeceğiz!
Ayşe Demirbilek