Önce Zoom’a gir, sonra dezenfektan üret

11.10.2020 - 09:39
Şafak Ayhan
Haberi paylaş

Katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor ve en sonunda insanlar yaşamın gerçek koşullarıyla ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor.

Karl Marx

Anadilinde, parasız, eşit bir eğitim için yapılan mücadeleler artık yerini hayatta kalmak için yapılacak eylemlere bırakacak galiba. Yeni normal dönemi diye adlandırılan yaz aylarının başında, ‘’ulusal çıkarlar’’ ve sermayenin kaygıları göz önüne alınarak, insanlar virüs tehlikesi ve açlık ikilemine terk edilmişti ve süreç hâlâ tüm hızıyla devam ediyor. Vaka sayılarının aylarca gizlenmiş olması, sağlık emekçilerinin üzerine yüklenen yükler ve yöneticiler tarafından her daim her hangi bir sebepten dolayı suçlanan vatandaşlar, TTB’yi düşman gösteren fikriyat. 

Tek başına kararlar alan mekanizma, eğitim konusunda da yine eğitimin diğer bileşenleri olan “öğretmen-öğrenci ve veli’’ sacayağını hiçbir karar alma sürecine katmadan, hiçbir önlem almadan, okullarda yüz yüze eğitime başlanacağının ‘’müjdesini’’ veriyor.

Gerçekten de temel kaygısı eğitim olan bir ülke için milyonlarca öğrenciye ücretsiz internet ve bilgisayarı altı ayda dağıtmak hiç te zor olmasa gerek. Altı ayda hiçbir şey yapmamış olan MEB, okulları açacağı tarihi aylar öncesinden belirlemiş olan MEB, uzaktan eğitimle okulların açıldığı gün ‘’aşırı yoğunluk oldu, EBA çöktü” denilince, bu iyi bir şey diye değerlendiriyor.

Çöken sadece EBA mı?

Özel okulların harıl harıl hem de bakanlığın gözü önünde, bakanlığın genelgelerine aykırı olarak bu dönemde yüz yüze eğitim yapması, devlet okullarında ise uzaktan eğitime girmek için saatlerce çabalayan öğrenciler. Beklenen açıklamayı bakanlık daha sonra şöyle yapıyor. ”Her öğrenci sınavlarda tüm konulardan sorumlu olacak‘’ yani Türkçesi ne haliniz varsa görün, ben sınavı yapar geçerim internetinin bilgisayarının olmaması benim sorunum değil? 

Doğru, bu ülkede parasızlıktan internet ve bilgisayarı olmayan bir öğrenciyi MEB kendine sorun etmemeli, bu sorun Finlandiya eğitim bakanlığının sorunudur. Öyle kolay değil PISA sonuçlarında dünyaya eğitim dersi verdirmek. Liderliğe oynuyorsan bu konuda Türkiye gibi sürekli kıskanılan bir ülkenin eğitim sorunlarını da kendine dert edinmelisin.

Mevsimlik tarım işçiliğinin emek sömürüsü olan çocuk işçiliğini meşrulaştıran, herkes üniversite okumak zorunda değil diyen Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, geçenlerde vermiş olduğu bir demeçte geçmiş yıllardaki eğitime ve okula bakış açısından, şimdi de asla taviz vermediğini söyledi.

Bakan Selçuk “Üretim portföyünde değişikliğe giderek maske, dezenfektan, yüz koruyucu siperlik, maske makinesi ve solunum cihazı gibi bu süreçte talep edilen ürünlerin üretimine odaklandık. Böylece bu süreçte de üretim kapasitemizi arttırabildik. Bu dönemde mesleki ve teknik eğitim okullarının ve kurumlarının yaptıkları üretimlerden İstanbul 23,8 milyon lira, Ankara 17,5 milyon lira ve İzmir 10,5 milyon lira gelir elde etti’’ dedi.

Özel okul sahibi Bakan olunca

Okulları ucuz iş gücü sağlayan bir fabrika gibi ve oradan elde edilen kârı eğitim başarısı olarak görmek ancak özel okul sahibi olan, süreci kâr odaklı yürüten bir anlayışta hâkim olabilir ki o da oluyor. Geçtiğimiz aylarda Mersin’de bir meslek lisesinde dezenfektan üretimi sırasında meydana gelen patlamada bir eğitim emekçisi yaşamını yitirmişti. Okullar adeta birer fabrika gibi pandemi sürecinde maske, dezenfektan, siperlik gibi malzemeler üretiyor. Üretimi yapan ise meslek lisesinde eğitimiyle alakası olmayan, ucuz iş gücü olarak görülen öğrenciler ve bu süreçte buna zorlanan eğitim emekçileri.

Meb, daha geçenlerde bakanın söylediği dünyada güya ikincisi olduğumuz digital eğitimi terk edip yüz yüze eğitime geçiyor. Dünyada bu kadar iyi pozisyonda olunan bir sistem varsa neden terk ediliyor da milyonlarca insan virüs tehlikesi ile karşı karşıya getiriliyor.

Uzaktan eğitim sürecinin hiçbir şekilde bu koşullarda ilerlemeyeceği çok açık bir şekilde belliydi. Çünkü milyonlarca öğrenci internet ve bilgisayar olmadığı için uzaktan eğitime katılamıyordu. Uzaktan Eğitim istemi (EBA)’nın çökmesi, yoksulluğun gün geçtikçe daha fazla artması, çelişkilerin derinleşmesi, tepkilerin çığ gibi büyümesine karşı iktidar çareyi okulları açmakta buldu.

Uzaktan eğitimin başarısızlığı gün gibi ortadayken süreci daha fazla bu şekilde götüremeyeceğini anlayan iktidar ilkokulların tüm kademeleri, köy okulları, 8. ve 12.sınıf öğrencileri ve özel eğitime ihtiyaç duyan öğrenciler için yüz yüze eğitime başlıyor. 

Vaka sayıları söylenenlerin onlarca katı fazlayken, dünyada ikinci dalga yaşanmaya başlamışken, uzaktan eğitime yatırım yapıp para harcamaktansa, altta kalanın canı çıksın mantığıyla okullar açılıyor. Nasıl olsa eğitim bakanı 45 kişilik sınıfta günde 6 saat ders işlemeyeceği için okulların açılmasından oldukça mutlu. 

Uzaktan eğitimi tamamen Zoom adlı programa bağlı olan Türkiye’de, Zoom şirketi fişi çekse eğitim tamamen bitecek. Her şeyin tek bir kişiye ve bir şeylere bağlı olduğu ülkede, bir kişi okullar açılsın dediğinin akşamında okulların açılacağını duymak hiç de şaşırtıcı değil artık…

Her alanda olduğu gibi eğitim alanı da tamamen iflas etmiş durumda.

Şafak Ayhan

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol