TL’nin değer kaybının 1 yıllık maliyeti: 2 Trilyon TL

01.10.2020 - 11:49
Faruk Sevim
Haberi paylaş

Enflasyon, yani hayat pahalılığı Türkiye’nin son 50 yılına damgasını vuran önemli bir sorun.

70’li, 80’li, 90’lı yıllarda sürekli çift hanelerde gerçekleşen enflasyon 2000’li yıllarda tek haneye düştü. Bunda dışardan bol miktarda ve doğrudan yatırım olarak gelen dövizin önemli rolü var. Yatırımların ve üretimin artması, 2002-2013 arasında Türkiye’nin milli gelirinin 4,5 kat artmasını sağladı. İşsizlik yüzde 5 seviyelerine indi, kişi başı gelir 12 bin dolara yükseldi. 

2013’ten sonra milli gelir azalmaya başladı, çünkü döviz girişinde yavaşlama başladı, yatırımlar azaldı, üretim azaldı. Bunun ilk etkisi enflasyondaki artış oldu, işsizlik artmaya başladı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ilk defa 2015 yılında dillendirdiği bir teori ile enflasyonun sebebinin yüksek faiz olduğunu iddia etti. 

Bu iddiasını ispat etmek için de faizleri indirmesi için Merkez Bankasına baskı yapmaya başladı. Parlamenter sistemde Merkez Bankası özerk bir yapıda olduğu için, Merkez Bankası yönetimleri, faizleri indirmek yerine, piyasa koşullarına göre davranmayı tercih ettiler. 

Ancak 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesinden sonra, faizlerin piyasa koşullarında belirlenmesinde ısrar eden son Merkez Bankası Başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından görevden alındı. Çünkü yeni sistemde Merkez Bankasının özerkliği kaldırılmıştı.

Yerine atanan Başkan, 1 yıl içinde yüzde 24 olan faizi yüzde 8’e indirdi. Faiz indirimleri 26 Temmuz 2019’da başladı. O tarihte bankalardaki yabancı para mevduatı 216 milyar dolardı. Dolar kuru ise 5,60 seviyesindeydi.

Bu indirilmiş faizler, piyasada zaten giderek azalan dövizin yurtdışına kaçışını hızlandırdı. TL mevduatlarının dövize çevrilmesine neden oldu. TL değer kaybetti. Günlük işlemler için gerekli dövizi temin etmek ve TL’deki değer kaybını durdurmak amacıyla, MB rezervlerinden 1 yılda 120 milyar dolar satıldı, ama dövizdeki yükselme engellenemedi. Şimdi bankalarda yabancı para mevduatı 243 milyar dolara çıktı. Dolar kuru ise 7,70’e.

Dövizdeki yükselme kamu ve özel sektörün borçlarının TL olarak artmasına neden oldu. Sadece dış borçlarda 900 milyar liralık yeni maliyet oluştu. Kamu Özel İşbirliği projelerine verilen 150 milyar dolarlık Hazine garantisindeki maliyet artışı 320 milyar lira. 200 milyar dolarlık yıllık ithalat, toplamda 420 milyar lira daha pahalı hale geldi. Devlet bir süredir dövize dayalı iç borçlanma gerçekleştiriyor, bu kalemdeki maliyet de 80 milyar liraya ulaştı.

Kısaca, son 13 ayda sadece kurun yükselmesinden doğan maliyet, dolaylı etkilerle beraber 2 trilyon liraya dayandı.

Bütün bunlar “faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisini denerken başımıza geldi. Bu faturayı elbette emekçi sınıflara ödetmeye devam ediyorlar. İşçiler, emekçiler olarak bu teoriyi ve bu faturayı önümüze getirenlerden hesap sormalıyız.

Faruk Sevim

[email protected]

Bültene kayıt ol