Batman’da intihar eden bulunan İpek Er yazdığı mektupta uzman çavuş Musa Orhan tarafından tecavüze uğradığını anlatmıştı. İpek Er’in hayatını kaybetmesinin ardından kamuoyu baskısıyla fail Musa Orhan hakkında “nitelikli cinsel saldırı” suçundan soruşturma açıldı. Orhan, önce “adli kontrol şartıyla” serbest bırakıldı ve sonra yine toplumsal tepkinin sonucunda hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Teslim olan Musa Orhan sadece bir hafta tutuklu kaldı, kaçma şüphesi olmadığı gerekçesiyle tahliye edildi.
Devlet suç işleyen kamu görevlilerini koruma geleneğinden yine vazgeçmedi. Tıpkı Nadira Kadirova’nın, AKP’li milletvekili Şirin Ünal’ın tacizine uğradığını söylemesinin ardından, Ünal’ın evinde ölü bulunması ve açılan soruşturmaya takipsizlik kararı verilmesi gibi. Hâlâ bulunamayan Gülistan Doku’nun kaybının baş şüphelisi ve bir polis oğlu olan Zaynal Abakarov da tutuklanmadı. Rabia Naz Vatan’ın AKP’li eski belediye başkanının yeğeninin kullandığı aracın çarpmasıyla öldüğüne dair iddialar asla aydınlatılmadı, olayın üzeri örtüldü. Kamu görevlilerinin dahlinin olduğu şiddet ve cinayet suçlarının aydınlatılmaması, şüphelilerin korunması, davaların kapanması, soruşturma bile açılmaması konusunda devletteki devamlılık esası çok köklü. Özellikle Kürt illerinde bu durum on yıllardır adeta bir bastırma yöntemi.
Musa Orhan meselesinde failin uzman çavuş olması ve olayın Batman’da yaşanması konuya başka bir boyut katıyor. Savaş politikaları nedeniyle kadınlara ve çocuklara karşı işlenen suçlarda ayrı bir sistematik var. Özellikle 90’lı yıllarda Kürt illerinde kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel saldırıların faili kamu görevlileri, kolluk güçleri ceza almadı. İnsan Hakları Derneği’nin “gözaltında taciz ve tecavüze karşı hukuki yardım” bürosuna yirmi yılda yapılan yaklaşık yedi yüz başvurunun çoğu Kürt illerinde kadınların kolluk güçleri tarafından maruz bırakıldığı cinsel şiddet vakaları. Büronun raporuna göre 1997-2019 yılları arasında yapılan 649 başvuruda faillerin 389’u polis, 125’i jandarma ve asker, 33’ü özel tim, 22’si korucu ve 66’sı infaz koruma memuru. Kamu görevlilerine yönelik bu köklü cezasızlık politikası nedeniyle birçok kadın “nasıl olsa ceza almayacak” diye düşünerek şikayetçi olmuyor. Zaten tıpkı Musa Orhan’da olduğu gibi birçok fail de “nasıl olsa ceza almayacağım” diyerek, korunacağına dair bir güvenle kadınlara saldırıyor. Hem faillere güven veriliyor hem de kadın ve çocuklar sessizleştiriliyor. Musa Orhan derhal tutuklanmalı. Kadınların kazanılmış haklarına dönük sistematik saldırılara, faillerin cezasız bırakılmasına son verilmeli. İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere, tacize, şiddete, tecavüze karşı kadınları ve çocukları koruyan mevzuatlar gerektiği gibi uygulanmalı. Devlet, her katmanıyla, kadınlara ve çocuklara yönelik işlenen suçların üzerini kapayan, görmezden gelen, cezasız bırakan politikasına son vermeli.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)