Bütün sendikalar İstanbul Sözleşmesi’ni savunmalıdır

07.08.2020 - 08:36
Faruk Sevim
Haberi paylaş

Türkiye, 2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi’ni 2012’de ilk kabul eden ülke. 2014’ten bu yana yürürlükte olan sözleşmenin 2020’de tartışma konusu haline getirilmesi kabul edilemez. İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması değil, uygulanması gerekir. Tüm sendikaların, işçi ve memur konfederasyonlarının İstanbul Sözleşmesini savunmak için ortak mücadele etmesi gerekir.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, mağdurların korunması, faillerin cezalandırılması ve şiddetle mücadele edilmesi ilkelerine dayanan İstanbul Sözleşmesi, 2014 yılında yürürlüğe girdiği halde hala tam olarak uygulamaya geçilemedi. 

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün Haziran 2019’da kabul ettiği, İstanbul Sözleşmesini referans alarak hazırladığı “Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi” de henüz Türkiye tarafından imzalanmadı. 

Hem toplumsal yaşamda, hem çalışma yaşamında kadınların maruz kaldığı cinsiyet ayrımcılığı, kadın-erkek eşitsizliğini daha da derinleştiriyor, kadına yönelik şiddeti artırıyor. Nafaka ve sığınma evleri gibi hayat kurtaran uygulamalar değersizleştirildikçe, kadınlara yönelik saldırılar daha da çoğalıyor. 

Kadın istihdamı verileri eşitsizliğin derinliğini ortaya koyuyor. Türkiye’de 22,3 milyon kadın işgücüne dahil değil. İşgücüne dahil olan 9,2 milyon kadının 8 milyonu istihdam ediliyor, bu istihdamın yaklaşık yüzde 62’si güvencesiz, düşük ücretli ve sağlıksız çalışmanın yaygın olduğu hizmetler sektöründe gerçekleşiyor. İstihdam edilen 2,8 milyon kadın kayıtdışı çalışıyor. Bu durum, kadınların hem evde hem işyerinde uğradığı şiddet ve ayrımcılığı arttırıyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin militan savunusu her sendikanın temel görevidir. Genel olarak kadınların, özel olarak kadın işçi ve emekçilerin yaşamını savunmak sendikaların sorumluluğudur. Bütün sendikalar, işyerlerinde, İstanbul Sözleşmesi’ni savunan, kadına yönelik şiddete karşı çıkan kampanyalar yapmalıdır. Kadın işçilerin ve sendikacıların liderliğinde örgütlenmesi gereken kampanyalarda, kadın işçilerin sendikalara üyeliğinin artırılması hedeflenmelidir. 

Bu kampanyalar, işçi sınıfının en önemli sorunu olan bölünmüşlüğünü aşmanın da bir adımı olarak görülmelidir. İstanbul Sözleşmesi’ni savunmayan sendikalar, sendika falan değil, kadına yönelik şiddeti savunan sağcı platformlardır.

Tüm sözleşmelerin kağıt üzerinde kalmaması, kadın cinayetlerinin sona erdirilmesi, kadına yönelik şiddet ve tacizle daha etkin bir şekilde mücadele yürütülebilmesi için sendikalara, sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir. Tüm toplumsal kesimlerin güç birliği yapması gerekir. 

Faruk Sevim

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol