Bu yıl 129 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Bu kadınların kimisi partneri olan erkek tarafından, kimi partner olmayı reddettiği erkek tarafından, kimi bir partneri olduğu için ailesindeki bir erkek tarafından öldürüldü. Ortak noktaları ne partner seçimleri ne de giyimleri. Onları ölüme mahkûm eden ortak şey erkek şiddeti. Birçoğu öncesinde de bu erkekten şiddet gördü fakat kimi zaman şikâyette bulunmaya cesaret edemediler kimi zaman ise şikayetleri ciddiye alınmadı. Şikâyette bulunamayan kadınları korkutan genel bir neden var: ciddiye alınmamak yahut suçlanmak. Birçok kadın şiddet gördüğünde giyimi, davranışları, partner seçimi ya da potansiyel bir partneri reddetmesi üzerinden suçlanıyor. Bu suçlamalar, şiddete karşı kadınların seslerini çıkarmasının önüne geçiyor.
Pembe otobüsler, kadınların partner seçimlerine yahut giyimlerine dair verilen tavsiyeler ve kadınların özgürlüğünü kısıtlayarak cinsiyete dayalı şiddetin biteceğini zanneden diğer tüm anlayışlar, mağduru suçlamak için bir araç. Erkek şiddetini, önlenemez bir doğal afet gibi kavrayan, bu şiddetin arkasındaki siyasi ve ekonomik saiklere sırtını dönerek erkek şiddetini doğallaştıran bu eril anlayışa karşıyız. Bu anlayış, yıllar boyu uğradıkları şiddet ve istismara karşı daima kadınları suçlayan, tecavüze uğrayan kadınları cezalandıran anlayışın bir kalıntısı.
Büyük çoğunluğumuz da bu anlayışla yetiştirildi, bize erkeklerin doğası gereği şiddete meyilli olduğu öğretildi ve bundan korunmak için asıl yük bizim omzumuza yüklendi. Giyimimize, eve giriş çıkış saatimize, konuşmamıza, çevremizdeki insanlara, yediğimize içtiğimize, yürüyüşümüze; özetle her şeyimize dikkat etmemiz gerektiği, dikkat etmezsek şiddete uğramamızın kaçınılmaz olduğu öğretildi. Fakat artık şiddete uğramamak için tavsiyeler istemiyoruz çünkü hayatlarımızın güvence altına alınmasının tek yolunun erkek şiddetini bitirmekten geçtiğinin farkındayız ve bunun için mücadele ediyoruz.
İstanbul Sözleşmesi yaşatır!
“Kadın cinayetleri politiktir” derken tam da bunu kastediyoruz. Kadın cinayetleri, doğal bir durum olarak algılanamaz, “fıtratla” açıklanamaz; erkek şiddetine göz yuman ve onu yeniden üreten siyasi durumla açıklanabilir. Buna karşı mücadele, içi boş tavsiyeler ve suçlamalarla kadınları sonsuz bir korku ve suçluluk döngüsüne hapsetmekten değil; erkek şiddetini meşrulaştırmaya yönelik politikalarla, kadınları erkeklere muhtaç bırakan ekonomik saldırılarla ve İstanbul Sözleşmesine karşı uygulamalarla mücadele etmekten geçer.
Uzun zamandır “aileye zarar verdiği” iddiasıyla İstanbul Sözleşmesine saldırılıyor. Aileye zarar veren kadınların haklarının korunması ya da cinsiyet eşitliğinin sağlanması değil; erkek şiddeti. Her yıl yüzlerce kadın erkek şiddetine kurban giderken İstanbul Sözleşmesine yöneltilen saldırıları mazur görmemiz mümkün değil. Kadın dayanışması ve İstanbul Sözleşmesi yaşatır!
Melike Işık