Kamu kurumlarının halktan bağış toplaması her zaman saçma bir durum. Neredeyse soluduğumuz havadan bile vergi alınırken bir de kriz zamanlarında cüzdanımıza göz dikiliyor. Emekçilerden bağış toplamak sosyal devlet ve sosyal belediyecilik demek değil. Belediyelerin işçilerden bağış toplamak yerine onların yükünü hafifletmek için yapabileceği şeyler var. Elektrik, su, doğalgaz gibi hizmetler ücretsiz bir şekilde verilebilir. Devletin bu süreçte “evde kal” demenin ve bağış toplamanın ötesinde yapabilecekleri veya yapması gerekenler ise çok daha uzun bir liste. Başta herkese ücretli izin hakkının tanınması olmak üzere, emek örgütleri tarafından da dillendirilen birçok talep bu süreçte pekâlâ hayata geçirilebilir. Ancak devletin önceliği sermayeyi korumak.
Üstelik Türkiye’de hiçbir konu olduğu şekliyle, kendi halinde tartışılamıyor. Her konuda mutlaka iktidar tarafından siyasi kutuplaşmayı körükleyen ve rövanşist yeni bölünmeler yaratılıyor. İktidar bu süreçte kendisinden bağımsız olarak gelişebilecek her türlü girişimi engellemeye çalışıyor. Alkış protestolarının sönümlendirilmesi, mahallelerdeki bağımsız dayanışma ağlarının muhtarlar aracılığıyla valilik üzerinden engellenmeye çalışılması gibi CHP’li belediyelerin bağış kampanyası da “devlet içinde devlet olmaz” denilerek siyasi rekabetin mezesi haline getirilmeye çalışılıyor.
“Korona fırsatı”
Cumhurbaşkanı’nın “milli yardım kampanyası” başlatmasının ardından, CHP’li 11 büyükşehir belediyesinin yardım toplamasının engellenmesi için valiliklere yazılar gönderildi, nihayetinde de İstanbul ve Ankara belediyelerinin banka hesapları bloke edildi. İçişleri Bakanı “işkilleniyorum, yardım toplayanlar başka devlet, yeni hükümet oluşturmak istiyor” dedi. Toplanan yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaktan başka amaçlar için kullanılabileceğine dair şüphesinin olması, ilginç.
İktidar yardım/bağış toplanmasının ve dağıtımının kontrolünün sadece kendisinde olmasını istiyor. Sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği iban numarasına bağış gönderilsin, bağışlar devletin kurduğu vakıflara aktarılsın, bu vakıflar dağıtımı yapsın isteniyor. İktidar halktan vergi, bağış, yardım gibi farklı başlıklarda toplanan paraların başkalarına bırakılamayacak kadar ciddi bir mesele olduğunu, deprem vergilerinden biliyor.
İktidar paranın kontrolünün yanı sıra işin siyasi puanını da kimseye kaptırmak istemiyor. AKP iktidara geldiğinden beri sosyal yardımları bir temel hak olarak uygulamak yerine, sadece kendi varlığına bağlı birer lütuf olarak sundu. Hak olanın lütuf gibi dağıtılması korona yardımlarında da devam ediyor. Milyonlarca insanın hayatının risk altında olduğu bu koşulları kendi siyasi hanesine artı olarak yazılacak bir fırsat gibi görüyor. Dahası yerel belediyelerin korona sebebiyle topladığı yardımları bile başkanlık rejimiyle birlikte hedeflenen merkezileşmeye karşı bir tehdit unsuru olarak kabul ediyor.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)