2020 başında konuşulan konulardan biri de iktidarın tırpanlamayı dört gözle beklediği 6284 No’lu yasanın akıbeti oldu. En son yasanın değiştirilmesi için görüşmeler yapıldığı, bu yasayı tanımak ve uygulamak zorunda olmadıklarına dair açıklamalar geldi. Arkasından da cefakar mı cefakar olan ve bir aile kuramamış olan ya da dağılan ailesinin sebebi olarak yasayı görenlerin destekleri ve feryatları geldi. Nafile. Yaşama hakkımızı güvence altına alan, bizi evimizde ve dibimizdeki katillerden bir nebze de olsa koruyan ve devlete de bunun sorumluluk ve görevlerini yükleyen 6284’e dokundurtmayacağız.
6284 No’lu yasa binlerce kadının ölümü arkasından verilen inatçı, ısrarlı ve kararlı mücadelenin sonunda oluşturuldu. Yıllar süren görüşmeler ve talepler sonrası her kelimesine dikkat edilerek 2012’de Türkiye’de İstanbul’dan ismini alarak imzalandı. Bu yasa, katledenlerin yanında duran ve her fırsatta vahşice cinayetlerini meşrulaştırmak için ikiyüzlü ahlaklarını ve kadının bedenini kullanmakta hiçbir sakınca görmeyenler tarafından devletin bekasını sarsıcı, aile birliğini bozucu ve toplumun “pek adil olan” ahlakını yıkan bir yasa olarak görülebilir. Biz kadınlar için 6284 bizleri yıllardır aynı evi, işyerini, mahalleyi, çocukluğumuzu paylaştığımız katillerden bir nebze de olsa koruyan ve korunmamanın sonuçlarından devleti de sorumlu tutan önleyici ve caydırıcı bir yasa, bir güvenlik çemberi, bazen bir can kurtaran yeleği.
6284 No’lu yasaya dokundurtmayacağız, bir kişi daha eksilmeyeceğiz!
Son on yılda kayıt altına alınabilmiş kadın cinayeti sayısı 2811 olarak açıklandı. 2019 yılında ise 474 kadın cinayeti kayıt altına alındı ve son 10 yılın en yüksek rakamı kaydedilmiş oldu. Bu cinayetlerin de failleri değişmedi ve yine öldürülen kadınların %30’a yakını aile fertlerince ve %60’a yakını da evlerinde öldürüldü. Failler gibi nedenler de değişmedi. Devlet ve meclis kürsülerinden, tv ekranlarından ve uzatılan mikrofonlardan cinsiyetçi, ahlakçı ve ayrımcı zaman zaman açıktan şiddet içeren söylemler dillendirildikçe cinayetler de giderek daha basit nedenlere indirgendi. Şarkı söylediği, kendisine seslenildiğini duymadığı için öldürülen kadınlar oldu.
Ancak bu manzarayı bu kadar korkunç hale getiren sadece yukarıda saydıklarımız olmadı. 2019’da dünyada savaş olarak kabul edilen 27 çatışma vardı. Son 20 yılda 70 milyondan fazla insan göç etmek durumunda kaldı/bırakıldı. Göçün %70’i son 10 yılda gerçekleşti. İklim krizinin yol açtığı yıkım ve yoksulluk hem göç hem ekonomik krizlere yol açtı. Devletler kadın cinayetlerine gözlerine ve bu olaylardaki sorumluluklarına gözlerini kapadığı gibi göç yollarında ölen binlerce insana, afetler sonucu daha da yoksullaşan kitlelere de gözlerini kapıyor.
Devletlerin ve iktidarlar geçtiğimiz yıllarda kendi siyasi ve ekonomik krizlerinin çıkışını toplumu daha da kontrol altına almakta gördüler. Ama şu açık ki kazanılan hakları tırpanlayarak sükunet yaratma çabaları her alanda boşa çıktı. Kadınlar tam da bu dönemde kitlesel grevler, enternasyonal dayanışmalar ile örülen eylemlilikler ve birleşik bir mücadele ile hem yıllardır mücadelesi verilen alanlarda yeni kazanımlar elde etti hem de devletin her hamlesini kararlılıkla sokaklarda kalarak geri püskürttü.
Bizlerin de burada örgütlediği eylemler, Kürtaj hakkı mücadelesi en iyi örnek ve tabii ki arkasından OHAL koşullarında dahi her 8 Mart, 25 Kasım’da alanlarda olma karalılığı, çok önemli. Taciz-tecavüz yasalarında yapılmak istenen değişikliklere aynı gün onlarca alanda aynı anda örülen eylemlilikler biz kadınların mücadelesinin kararlılığını ve kazanma gücünü gösteriyor.
En yakın tarih olarak sokakta en kalabalık olduğumuz 8 Mart gece yürüyüşü 6284 No’lu yasa ile ilgili kararlılığımızı göstermek için ilk fırsatımız. Hem 8 Mart’ta hem de 6284 No’lu yasa ile ilgili bir değişikliği önümüze getirdiklerinde sokaklarda buluşuyor olacağız ve bir kez daha; “6284 No’lu yasaya dokundurtmayacağız, bir kişi daha eksilmeyeceğiz!” diyeceğiz.
Bir elinde gül bir elinde kan ile bekleyenlere teslim olmuyoruz.
Hayatı, eşitliği, sokakları, meydanları, özgürlüğü ve başka bir dünyayı istiyoruz.
Ayşe Demirbilek