Göçmenler işçilerin kardeşidir

03.03.2020 - 07:35
Faruk Sevim
Haberi paylaş

Neredeyse dünyanın her yerinde göçmen karşıtı argümanlar aynı: İşlerimizi çalıyorlar, kültürümüzü bozuyorlar, ülkelerinde mücadele etmek yerine gelip burada keyif çatıyorlar, istisnasız hepsi cihatçılar.

Tüm bu yalanlar nasıl dağılıyor. En önemli sorumlular her zaman olduğu gibi siyasetçiler. Türkiye’de bu konuda siyasi partiler arasında HDP hariç tam bir işbirliği hâkim. Siyasi partilerin çoğu seçim vaadi Suriyelilerin geri gönderilmesini içerir. Göçmenlerle ilgili yalanlar en çok politikacılar tarafından kullanılır. 

2008’de başlayan ekonomik krizi, ırkçılığı ve sağcı politikaları güçlendirdi

21. yüzyılda dünyada yükselen sağ dalganın kendini meşrulaştırmak için kullandığı en büyük taktik, göçmenleri hedef göstererek ırkçılığı körüklemek ve geniş kitlelerin çökmekte olan ekonomilere ve neoliberalizme karşı öfkesini kapitalizme değil de göçmenlere yöneltmesini sağlamak oldu.

Irkçılığın esas işlevi göçmenlerin güvencesiz ve savunmasız olmalarından faydalanarak sistemin kusurlarını kendini savunamayacak durumdaki insanların sırtına yüklemektir. Biberin fiyatı arttı göçmenler yüzünden, kiralar arttı göçmenler yüzünden, işsiz kaldık göçmenler yüzünden vs….

Ana akım medyada ise zaten göçmenlere yönelik pek çok yalan haber ve iftira sürekli yayınlanıyor. Göçmenler medyada sıklıkla suçla ilişkilendiriliyorlar, halbuki örneğin Türkiye’de suça karışma oranları, yerli insanlarımızın yarısı kadar. 

Mülteci düşmanlığı sürekli yalanlar üzerinden inşa ediliyor

En büyük yalanlardan birisi, göçmenlerin çok para kazandıkları. 

Bugün Türkiye’deki göçmenlerin çok büyük bir bölümü kayıtsız ve kaçak olarak çalışmak zorunda kalıyor. Çünkü göçmen bir işçinin çalışabilmesi için mevsimlik tarım işleri ve hayvancılık dışındaki işkollarında önemli bir bürokratik prosedür söz konusu. Çalışma Bakanlığı’ndan ilgili firmanın izin alması, izin harcı ödemesi, sonrasında da göçmen işçiye en az asgari ücret vermesi gerekiyor.

Her işyerinde en fazla yüzde 10 göçmen işçi çalıştırılabiliyor. Sağlık meslek mensupları için Sağlık Bakanlığı’ndan, Eğitim Bakanlığı’ndan ve Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK)’ten ön izinler alınması gerekiyor. Aralarında avukatlık, eczacılık, diş tabipliğinin de bulunduğu bazı meslekler göçmenlere tümüyle kapalı.

İşte bütün bu bürokratik sınırlamalar ve asgari ücret verme zorunluluğu, işverenleri göçmen işçileri kaçak olarak çalıştırmaya yöneltiyor. İşsiz kalmak istemeyen göçmen işçiler kayıt dışı çalışmak zorunda kalıyorlar.

2019'da hazırlanan bir rapora göre, yaklaşık 2 milyon göçmen kayıt dışı çalışıyor. Kayıt dışı çalışanlar göçmenlerin yaklaşık beşte biri, 15 yaş altı çocuklardan oluşuyor.

Kayıt dışı çalışan göçmenlerden, düzenli işi olmayanlar ayda 1058 TL, düzenli işi olan göçmenler ise 1312 TL alıyor. Göçmen işçiler asgari ücretin ortalama yarısı kadar ücret alıyorlar.

İkinci bir yalan göçmenlerin sürekli yardımlarla yaşadığı

Türkiye’deki göçmenlere verilen en önemli yardım, kaynağı Avrupa Birliği’nden gelen para olan, Sosyal Uyum Yardımıdır. Program kapsamında kamp dışında yaşayan ve belli şartları sağlayan uluslararası koruma veya geçici koruma altındaki yabancılara; gıda, giyim, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaları için aylık 120 lira verilmektedir. 

Sosyal Uyum Yardımından faydalanan kişi sayısı Haziran 2019 tarihi itibarıyla 1 milyon 646 bindir. Bu kişilerin yüzde 60’ını 18 yaş altı çocuklar oluşturmaktadır (991 bin kişi). Buna göre her yıl AB’den gelen yaklaşık 400 milyon dolar para, Kızılay Kart aracılığı ile uluslararası koruma veya geçici koruma altındaki yabancıların hesaplarına aktarılmaktadır.

Bir başka yalan “istedikleri okullara girebiliyorlar”

Göçmen gençlerin üniversiteye sınavsız girdikleri iddia ediliyor, böyle bir şey yok. Göçmenler, diğer yabancı öğrenciler gibi, tamamen yabancı öğrenci kontenjanından bu okullara giriyorlar. Bugün Türkiye’deki üniversitelerde okuyan toplam göçmen öğrenci sayısı 20 bin, göçmen nüfusunun binde 4’ü. Hâlbuki Türkiye için bu oran yüzde 9.

Ana talebimiz tüm göçmenlere mültecilik hakkı tanınmasıdır

Türkiye’de mültecilik hakkı, batıdan girenlere veriliyor, doğudan girenlere verilmiyor. Türkiye, 1951 yılında oluşturulan Cenevre konvansiyonunu 1961 yılında imzalarken, “yalnızca Avrupa’da meydana gelen olaylar” sonucunda göç eden sığınmacılar için  mültecilik kuralını uygulayacağını beyan etmişti. Bu tanıma uyan mülteci şu anda Türkiye’de yok. 5,5 milyon göçmenin tamamı Doğu’dan gelmiş durumda. Dolayısıyla Türkiye’deki göçmenler son derece savunmasız durumdalar. Onları haklarını arayacak duruma getirmek gerekir.

Şunu bilmeliyiz ki göçmen düşmanlığı ve ırkçılık bir egemen sınıf politikasıdır, işçi sınıfını bölmeye ve onun mücadelesini zayıflatmaya yarar. Marx, “başka ulusları ezen uluslar özgür olamaz” der, İrlanda örneğini verir. Türkiye bir ekonomik kriz döneminden geçiyor, bu krizin sorumlusunun patronlar veya siyasetçiler değil de göçmenler olduğunu düşünen bir işçi sınıfı, kendi özgürlüğünü kazanmak için mücadele edemez.

Patronlara karşı ortak mücadele etmeliyiz. Göçmen düşmanlığına karşı ortak mücadele etmeliyiz. Göçmenler işçi sınıfının kardeşidir.

Faruk Sevim

[email protected]

Bültene kayıt ol