Kıyamet günü hep en korkunç gün olarak anlatılır bizlere. O gün herkes günahlarının hesabını verecek ve üstelik bunları herkesin önünde verecek ve bunlarla yüzleşecektir. Tüm çaresizliği ile.
Düşünelim son yıllarda bizim için kaç kıyamet günü yaşandı.
Kürdistan’da kaç yıl kıyamet günleri, geceleri yaşandı.
Binlerce faili meçhul kaç ailede kaç kıyamet gününe denk geldi.
Roboski’de bir gecede 34 kıyamet günü yaşadık.
19 Ocak nasıl bir kıyametti ?
Ceylan’la, Uğur’la, Berkin’le bitmeyen ve ardı arkası kesilmeyen kıyamet günlerimiz oldu.
Korkunun ecele faydası yok dediğimiz Gezi parkı zamanında şenlik ateşlerimizi kıyamet silahları ile bastırmak istediler. Bize birbirinden kilometrelerce uzakta insanlara aynı anda kıyamet acıları yaşattılar.
301 insanımızı göçük altında bıraktığımız, o göçük kadar karanlık günlerden geçirdiler bizleri.
Oysa bizim kıyametimiz vicdanımızdan, dayanışmamızdan ve kayıplarımızın yaşattıkları acıdan gelir.
Ve bu akıl almaz düzenin yaşattıklarının nedeni biz değiliz.
Bu, köşeye sıkışmış ve o günden korkanların korkusunun sonucudur. İktidar erkini elinde bulundurmanın ve tüm mekanizmaları ile orayı koruma hırsının bir sonucu.
Her gün bize karşı yapılan güç gösterileri, sallanan parmaklar, verilen emirler ve savrulan tehditler kendi güçsüzlükleri, çaresizlikleri ve korkuları karşısında bir çırpınma çabası.
Yıllardır faillerin yakasından düşmeyen Cumartesi annelerinin, Hrant’ın arkasından yürüyen yüzbinlerin, Ceylan’ı, Ugur’u unutmayanların, Berkin’in arkasından yürüyen yüzbinlerin, Soma’nın hesabı için ayaklanan ve hala ayakta duranların, bir kaç ağaç için bir araya gelip başka bir dünya isteyenlerin, bizi on yıllık karanlıklara mahkum eden darbecileri de onları aklayanların kim olduğunu bilmemizin ve bunun hesabını soracağımızın, çalınan emeğimizi kollarına saat, altlarına araba, üstlerine saray yapanların yakasında olmamızın korkusu karşısında çırpınmaları.
Bu çırpınmayı boşa çıkartacak olan şey ise; biz, elinde kaybedecek hiç bir şeyi olmayan, çaldıkları, sömürdükleri hiç bir şey olmayanların birleşmiş mücadelesi olacak.
Ayşe Demirbilek