İklim değişikliği ve milli menfaatler

08.12.2019 - 14:23
Memet Uludağ
Haberi paylaş

İklim değişikliği konusunda, hükümetler dünün inkarcılığından bugünün kabullenmişlikle karışık ihmalcilik noktasına geldiler. Artık, Trump, Bolsonaro gibi manyaklar ve üç beş diktatörlük rejimi haricinde hemen hemen bütün hükümetler iklim değişikliğini kabullenmek noktasına. 

20 yıl önce iklim değişikliğinden bahseden bilim insanları, çevreci hareketler ve sosyalistler felaket tellallığı ile suçlanıyorlardı. Bugün durum çok farklı. 

İnkarcılıktan kabulleniş-ihmalciliğe geçiş süreci çok uzun bir zaman alsa da kat edilen mesafe çok az. İşin belki de bu geçiş süreci en kolay tarafı idi. Dünyamız ve doğa ilkimin değiştiğini zaten gösteriyor. Öte yandan iklim bilimi çok ölçülebilir ve doğruluğu şüphe götürmez binlerce veri üretti. İnkarcılığın sonu kaçınılmaz olarak gelecekti. 

Kabulleniş-ihmalcilik ise çok daha karmaşık; büyük ekonomik, politik ve toplumsal dinamikleri olan bir durum. Bugün dünyanın, Türkiye dahil tüm hükümetleri bir yandan iklim değişikliğini  öyle ya da böyle kabul ederken öte yandan da yine kendine özgü yöntemlerle işi ihmalciliğe vurmaktalar. 

Kabul etmek zorundalardı, elleri mahkumdu; olabildiğince ihmal etmek zorundalar, yine elleri mahkum. 

İhmalcilik konusunda kimi hükümetler/devletler tamamen umursamaz bir tavır sergiliyorlar. Türkiye, Rusya, Çin, Hindistan ve pek çok Ortadoğu, Afrika ve Kuzey Amerika ülkesi bu grubun içinde. 

Bir diğer grup sürekli iklim konusunda bir şeyler yapıyor ya da yapacakmış gibi bir görüntü veriyor. Bu devletler zirveler düzenliyor, uluslararası anlaşmalara imzalar atıyor, Birleşmiş Milletler’de (BM) konuşmalar yapıyor, hedefler belirliyor ama gerçek anlamda somut adımlar atmıyor. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri bunlara en iyi örnek. 

Kanada, Birleşik Krallık ve İrlanda gibi küçük bir azınlık ise çok büyük adımlar atar görüntüsü veriyor ama gerçek anlamda bu ülkeler ikinci gruptan çok farklı bir noktada durmuyor. Bu üç ülke parlamentoları iklim acil durumu ilan etti. Kimisi iklim için vatandaş meclisleri, hükümet bakanlıkları kurdu ama somut adım atmak konusunda hepsi politik isteksizliğini çok açıkça göstermeye devam ediyor. 

Peki, bu iklim değişikliğini kabullenişe  rağmen sinsice ihmalciliğin nedeni nedir? 

Devlet başkanlarının, hükümet bakanlarının, bırakalım halkı, kendi çocukları, torunları yok mu? 

Gelecek kuşaklar için endişe duymuyorlar mı? 

Kalpleri taş, gözleri kör mü? 

Yoksa eğitimleri mi eksik, kafaları mı almıyor yaşadığımız ve bizi bekleyen daha büyük felaketlerin ciddiliğini? 

Elbette çocukları, torunları var. Kalplerini bilemeyiz ama gözleri kör değil. Pek çoğu en ileri derecede eğitimli, zeki insanlar. 

Keşke ihmalkarlığa sebep bunların eksikliği olsaydı. Bir sonraki seçimlerde ha gayret, daha iyisini seçer meseleyi çözerdik. 

Ama mesele bu değil! 

İhmalkarlığa sebep milli menfaatler. Her bir hükümetin kendi milli menfaatlerini koruma kollama derdi. 

Hemen bir düzeltme yapalım. ‘Milli menfaatler’ eksik bir tanımlama. Aslında bu ‘Yerli ve Milli zenginlerin ve patronların menfaatleri’ diye daha uzunca bir tanımlamanın kısaca yazılışı. 

Evet, Türkiye dahil dünyanın hemen hemen tüm hükümetleri kendi yerli ve milli zengin zümresinin çıkarlarını, karlarını, parasını pulunu, uluslarası rekabette gücünü kollamaktadır. 

Bugün dünyamız, ülke ekonomilerinin sürekli büyümek zorunluluğunda olduğu ve kar yapmak üzere dev şirketlerin amansız bir yarışa kilitlendiği bir düzenle dönüyor. Bu öyle Allah vergisi bir düzen değil. İnsan yapımı. Bu kar ve rekabete kilitlenmiş sistemde kimsenin yerinde durmak, bu yarışta yavaşlamak, hatta tek başına yarıştan çekilmek gibi bir seçeneği yok. 

Örneğin, Çin havayı kirleten, petrole ve karbona dayalı endüstrilerini kapatmıyor. Niçin? ABD ile derin bir rekabette oldukları için. 

Dev otomotiv şirketleri üretim ve pazar payı kapma yarışında hız kesmiyor. Kesemiyor. Avrupa şirketleri ile uzak doğu şirketleri kıran kırana rekabette. 

Dünyanın bugün içinde bulunduğu sistemin varoluş genetiği bu rekabet sistemine ve kar yapmaya dayalı. İlkimi değiştirerek, doğayı ve çevreyi yok ederek kendi mezarlarını kazsa bile bu küresel sistem, bu çılgınlığa son vermiyor. 

O nedenle bugün göz göre göre, bile bile iklimi değiştiren üretim biçimleri, enerji kaynaklarından vaz geçmiyorlar. 

Enerji obezi küresel ekonomik sistem hızla hem dünyayı hem de bizlerin yaşamını tehdit ediyor. 

Bugün devletlerin ve hükümetlerin İhmalciliğinin altında yatan en birinci neden işte bu küresel sistemin, kendi yerli ve milli patronları adına, organizatörleri olmaları. 

Peki ya biz sıradan insanlar? 

Evi sel felaketine kurban giden İrlandalı bir işçi ile Türkiyeli bir sel mağdurunun korkuları ve iklim değişikliğinden çekecekleri daha büyük sıkıntılar ortak. Dolayısı ile kaderleri ortak, bu kaderi değiştirme zorunlulukları da. 

İkisinin de hükümeti iklim krizini ihmalkarlıka geçiştirmeye çalışıyor. İkisinin hükümeti de yeni sel felaketleri olacağını bile bile kılını kıpırdatmıyor. 

İklim değişikliğinde mesele sadece eriyen buzullar ve çok uzaktaki kutup ayıları değil. Mesele, bugün en fakir ülkelerden başlayarak en zengin ülkelere kadar iklimden etkilenecek sıradan, emeği ile geçinen insanlar ve bu insanlara ‘milli menfaatlerimiz gereği’ diye nutuk atan yöneticiler. Bu sıradan insanların zenginler gibi işini evini başka yerlere taşıyacak, ailesini daha güvenli bölgelere göç ettirecek imkanları yok. 

Oysa ki ‘milli menfaat’ ‘milletin menfaati’ değil. Her ülkede bir avuç zenginin, patronun, dev enerji şirketleri ve yerli ortaklarının menfaati.

Yoksa termik santrallerin filtresiz çalışmasını hangi insan, hangi mantıkla niye ister? Sağcı olsun, solcu olsun, hükümet olsun muhalefet olsun, aklın yolu bir değil midir? 

Değildir!

Akıl taraflıdır. Kimin çıkarı için çalıştığına bağlıdır.

Devletler iklim değişikliği konusunda çok şey yapabilirler; şu anda bir şey yapmak istemiyorlar; gelecekte çok şey yapmak zorunda kalacaklar.

Bu gündem daha yeni başladı. Tartışma devam edecek. 

Mehmet Uludağ

@memzers

Bültene kayıt ol