Şili’de yaşayan Sandra Liarte Romero, ülkedeki isyanı Marksist.org için yazdı…
1990’da Şilililer, Pinochet diktatörlüğüne “hayır” dediler. Zordu, ancak bu “özgürlük” demekti. Şimdi biliyoruz ki diktatörlük orada bitmedi. Anayasa diktatorya tarafından yapılmıştı ve henüz yenilenmedi. Ayrıca Şili, Amerika Birleşik Devletleri’nin* de müdahalesiyle kendisini bir Uydu Devlet olarak tanımladı ve Pinochet diktatoryası yüzünden neoliberalizmin en büyük deney sahası oldu.
Açıklamak gerekirse: “Uydu Devlet’in prensibi bağlılık üzerinedir. Buna göre, devlet, sadece özel sektör ve piyasa devam edemediği zaman müdahil olur. Ek olarak, devletin işlerliğini ve gücünü merkezsizleştirerek ve dağıtarak onların daha verimli ve insanlara yakın olmasına neden olur.”
İnsanların sokaklarda gösteriler yapmasının nedeni işte budur. Çünkü insanlar itibarını kaybetti. Şili halkı iyi, kaliteli ve kamusal eğitim hakkını kaybetti. İyi, kaliteli kamusal sağlık haklarını kaybetti. Onurlu bir yaşlılık haklarını kaybetti. Şili borçlanma üzerine kurulu ve herkes borçlu. Eğitim özelleştirilmiş, sağlık özelleştirilmiş, emeklilik özelleştirilmiş… Devlet bireyselliği teşvik ediyor ve bunun sonucu olarak oluşturulmuş ve kutuplaştırılmış sosyal sınıfçılık açıkça görülebiliyor.
Ekim ayında, metro fiyatları 30 peso yükseltildi ve bu devenin belini büken saman oldu. Öğrenciler ulaşım için ödeme yapmaktan kaçınmaya başladı ve 18 Ekim’de tüm yurttaşlar patladı. İnsanlar korkularını kaybettiler ve adalet istiyorlar. Anayasanın değişmesi, devletin bireyciliği teşvik ettiği hissinin sonlandırılması gibi köklü değişikliler talep edildi. Ancak hükümetin tepkisi çok farklıydı.
İlk günden devlet olağanüstü hâle başvurdu, orduyu sokaklara çıkardı ve ülkenin bütün şehirlerinde bir haftalık sokağa çıkma yasağı getirdi. Bu durum benim için güçtü. Hiçbir zaman 21. yüzyılın ortasında sokağa çıkma yasağı yaşayacağımı düşünmemiştim. Öte yandan sokaklarlarda orduyu görmek Şili halkı için çok zordu, çünkü diktatorya çok ağır ve kanlıydı. Bu orantısız bir tepkiydi ve demokratik yapının tamamen dışındaydı.
Yağmalamaların olduğu, kimi insanların tahrip ettiği, kimi insanların bazı şeyleri ateşe verdikleri doğru. Ancak bu insanlar, bu devletin çocukları ve ürünü. Problem insanlar değil. Problem daha derin ve bunu görmek istemeyen bir hükümetin elinde.
Ben merkezde, protestoların göbeğinde yaşıyorum. Mahallem üç haftadır gaz kokusu içerisinde. Üzerime kimyasal su sıkıldı, sokaklarım sadece insanların protesto etmesini istemedikleri için göz yaşartıcı gaz altında. Polisi ateş ederken gördüm. Bir sonraki protestoya katılmak için koşup hayatımı kurtarmak zorunda kaldım. Çünkü biz tavalarla, gürültü çıkartarak, barikat kuran insanlarla, dövizler taşıyan insanlarla birlikteyiz. Onlar ise ateş ederek, kimyasal su ile ve göz yaşartıcı bomba ile hareket ediyorlar. Bu orantısız.
22 gündür, Cuma günleri milyonlarca insanın katıldığı üç kitlesel gösteri gerçekleşti. 182 insan gözünden yaralandı, -600’ü çocuk- 5.500’den fazla insan göz altına alındı, neredeyse iki bin insan hastanelik oldu ve polise 250 adet şikayet oldu.
Ama bu son değil, bu başlangıç. Sokakta insanlar “Şili uyandı” diye bağırıyorlar. Ve bu bizim lokomotifimiz: ŞİLİ UYANDI!
(Marksist.org için Türkçe’ye Eli Haligua çevirdi)
*(Milton Friedman ve Chicago Boys’a bakılabilir.)
Eğer doğrudan gösteri görmek isterseniz: https://www.instagram.com/galeriacima/
Eğer gerçek sokak videoları görmek isterseniz: https://twitter.com/PiensaPrensa
Eğer haberleri teyit etmek isterseniz: https://www.instagram.com/fastcheckcl/
Eğer İnsan Hakları Örgütü’nün raporunu görmek isterseniz: https://www.instagram.com/indhchile/