Roni Margulies, Leon Troçki'nin hayatı ve mücadelesini anlatıyor.
Troçki Odessa limanından 10 Şubat 1929’da bir daha Rusya’ya hiç dönmemek üzere eşi Natalya ve oğlu Lyova ile vapura bindirildiğinde hava koşulları bile Stalinist karşı devrimin önünü almaya çalışır gibidir. Troçki’yi İstanbul’a sürgüne götürecek olan Kalinin vapuru buzlar arasında sıkışıp kalmıştır, tüm çabalara rağmen kurtarılamaz. Stalin’in gecikmeye tahammülü yoktur. GPU (gizli polis) ajanlarının verdiği emirle, alelacele İlyiç şilebi hazır edilir. Bazen gülünç, bazen ilginç, bazen de böyle acıklı oluyor tarihin bu anlamsız cilveleri: Adları 1917 devrimiyle özdeşleşen iki yoldaştan biri, diğerinin adını taşıyan bir şileple sürgüne gönderiliyor! Yoldaşlardan birinin cansız gövdesi mumyalaştırılıp sirklerdeki sakallı kadın veya ateş yutan cüce gibi Kremlin Sarayı’nda gösterime açılmış, diğeri on yıl sonra dünyanın öbür ucunda, Meksika’nın Coyoacán şehrinde kafasına vurulan bir buz baltasıyla öldürüleceği güne doğru ilerliyor.
Troçki İstanbul’da dört yıl kalır. Avrupa’da bir yere gidebilmek, gelişmelere daha yakın olabilmek için sürekli vize başvurularında bulunur, ama hem Stalin’in Rusya’sıyla aralarını bozmamak için hem de böyle bir devrimciyi topraklarına kabul etmekten korktukları için hiçbir ülke başvurusunu kabul etmez. Nihayet vize geldiğinde, Fransa’ya gönderilmek üzere paketlediği eşyaları on iki sandık dolusu kitap, arşiv ve belgeden ibarettir. “Evde varlığını hissettiği birkaç özel eşyası; dolmakalemi, dıştan takma motor, balık oltası ve av tüfeğiydi... Dolmakaleminin onun gözünde büyük bir önemi vardı, yeni bir dolmakalem seçmek bir sürü sıkıntı demekti” diyor Büyükada’da koruma görevi yapan Hollandalı genç Troçkist van Heijenoort. “Troçki’nin hiç ufak tefek süs eşyaları veya hatıra eşyası yoktu. Bir zamanlar yatağının başucunda, belki de Rusya’daki en yakın dostu olan Rakovski’nin bir fotoğrafı dururdu. Fotoğraf 1932’de Rusya dışına gizlice çıkartılmıştı.” Fransa’dan Norveç’e, oradan da Meksika’ya gidecektir.
1917 Devrimi
Troçki, 1879’da Odessa yakınlarında doğar (Lenin’den dokuz yaş gençtir). Okulda sosyalist fikirlerle tanışır, Çarlık rejimine karşı faaliyetlere katılır. Daha 19 yaşındayken tutuklanır, iki yıl hapis yattıktan sonra eşi ve iki çocuğuyla Sibirya’ya sürgüne gönderilir. Saman dolu bir arabaya saklanarak 1902’de kaçar, Lenin’in ve birçok Bolşevik liderin sürgünde olduğu Londra’ya gider, Lenin, Plehanov ve Martov’la birlikte Iskra (Kıvılcım) gazetesinin önemli yazarlarından biri olur. Rusya’da 1905 devrimi patlak verdiğinde derhal döner ve Petersburg’a yerleşir. Petersburg işçileri Rusya’nın ilk işçi konseyini (sovyet’i) kurmuşlardır, yazıları ve faaliyetleriyle işçiler arasında ün kazanmaya başlamış olan Troçki önce başkan yardımcısı, sonra da Sovyet Başkanı seçilir.
Devrimin Çarlık güçleri tarafından bastırılmasıyla, tüm önde gelen işçilerle birlikte Troçki de tutuklanır, yine sürgününe mahkûm olur. Bu sefer Sibirya yolundayken kaçar ve tekrar Londra’ya gider. Partinin 5. kongresine katılır, Pravda (Gerçek) adında, Bolşeviklerle Menşevikler arasında taraf tutmayan, ara bulmaya çalışan bir gazete çıkarır.
Nihayet, 1917 devriminin patlak vermesi, Çarlık rejiminin devrilmesi, her tarafta işçi, asker ve köylü sovyetlerinin kurulmaya başlaması ve bir ‘ikili iktidar’ (bir yanda işçilerin iktidarını temsil eden sovyetler, bir yanda burjuvazinin iktidarını temsil eden parlamento ve hükümet) dönemine girilmesiyle birlikte, Troçki ve diğerleri Rusya’ya döndü. Bir süre sonra Troçki Bolşevik Partisi’ne katıldı, merkez komitesine girdi ve devrime önderlik eden, Ekim ayında iktidara el koyma kararını alan Petersburg Sovyeti’nin başkanlığına yine seçildi.
Devrimden sonra Troçki önce Dışişleri Komiseri oldu, Sovyetler Birliği’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmesini sağlayan Brest-Litovsk anlaşmasını imzaladı. Sonra, hem yabancı istila ordularına hem Çarlık rejimini geri getirmeyi amaçlayan Beyaz Ordular’a karşı Kızıl Ordu’nun kuruluşuna ve yönetimine başkanlık etti. Bu yıllarda Troçki, Lenin’le birlikte devrimin iki tartışılmaz önderinden biri, partinin önde gelen teorisyenlerinden ve en iyi hatiplerinden biriydi. Üstelik, 1920’ye kadar süren iç savaş boyunca hayatını cepheden cepheye giden bir trende geçirdi.
Karşı devrim ve sürgün
Avrupa’nın en yoksul ülkelerinden biri olan Rusya’da, devrim olmuş ve işçi sınıfı kendi iktidar organlarını yaratarak iktidarı ele geçirmişti, ama Birinci Dünya Savaşı ve ardından iki yıldan fazla süren iç savaş ekonomiyi yıkıma uğratmış, savaşın yol açtığı açlık, kıtlık ve hastalık devrimin kaleleri olan Petersburg ve Moskova’da nüfusun yarıya düşmesiyle sonuçlanmıştı. Devrimi yapan işçi sınıfının önemli bir kısmı ya Kızıl Ordu’ya katılıp cepheye gitmiş ya açlığa dayanamayıp köylerine dönmüştü. Bu ortamda sosyalist politikalardan ödünler verilmeye başlanmış, bir yandan da devleti yönetebilmek için Çarlık bürokrasisinin epey bir kısmı tekrar istihdam edilmişti.
Yirmili yılların ortaları boyunca Rusya’da müthiş bir tartışma ortamı vardı. Ne yapmak, nasıl yapmak gerektiği işçilerin ve partinin her kademesinde kıran kırana tartışılıyordu. Daha 1924’te, ölümünden hemen önce Lenin bürokratikleşmeye, kötü gidişe karşı önlemler önermişti. Ne var ki, 1920’lerin sonlarına doğru artık bürokrasi Stalin’in önderliğinde iktidara hakim olmaya başlıyor, işçilerin iktidar organlarını işlemez hâle getiriyordu. Ve 1928-32 Beş Yıllık Plan döneminde bürokrasinin iktidarı pekişti, tartışmalar bitti, Sovyetler Birliği Amerika’yla rekabet içinde bir süpergüç olma sürecine girdi.
Troçki İstanbul’a vardıktan az sonra Wall Street borsası çökmüş ve yüzyılın en büyük ekonomik krizi patlak vermiş, işsizlik tüm Avrupa ülkelerinde örgütlü işçi sınıfını hallaç pamuğu gibi atmaya başlamıştı. Almanya’da faşizmin yükselişi nihayet, Troçki İstanbul’dan ayrılmadan dört ay önce, Hitler’in iktidara gelmesiyle sonuçlanmış, Avrupa bir kâbusun karanlığına gömülmüştü.
Tüm bu gelişmeleri Troçki gün gün izliyor, yorumluyor, açıklıyordu; kitaplar, Muhalefet Bülteni’ne yazılar, dünya basınına makaleler yazıyordu; Sovyetler Birliği’nde çoğu Sibirya’da sürgünde olan taraftarlarıyla, Fransa’daki, Amerika’daki Troçkistlerle yazışıyor, hemen hepsi Kızıl Ordu’nun tek bir mangasından daha küçük olan örgütlerin iç sorunlarını çözmeye, büyümelerini sağlamaya çalışıyordu. Ve her şeyden önemlisi, faşizmi engellemenin gün gibi aşikâr taktiklerinin, Üçüncü Enternasyonal’in ilk kongrelerinde geliştirilen birleşik işçi cephesi taktiğinin Almanya’da uygulanması için hiç durmadan yazıyor, bulabildiği herkesle yazışıyordu. (Bu yazılar Faşizme Karşı Mücadele adlı kitapta toplanmıştır).
Taraf olmak
Kısacası, mücadelenin dışına sadece coğrafî anlamda düşmüştür Troçki. Başkaca, bir yandan faşizmin, öte yandan Stalinist bürokrasinin yükselişine karşı direnişin tam göbeğindeydi. Ve bilincindeydi bunun. Yıllar sonra, Meksika’dayken, hayatında verdiği en önemli mücadelenin, yaptığı en büyük katkıların, Petersburg’da veya iç savaş meydanlarında değil, sürgün yıllarında olduğunu söyleyecekti. Doğrudur. Ekim Devrimi’nin yaktığı meşaleyi düştüğü yerden kapıp günümüze kadar sönmeden gelmesini sağlayan, hayatı pahasına, Troçki olmuştur.
Rusya’da işçi sınıfını iktidardan uzaklaştıran bir karşı devrim yaşanmasaydı, Stalin olmasaydı, kimsenin kendisini “Troçkist” olarak tanımlamasına gerek olmayacaktı. Kendimizi basitçe Marksist, devrimci, sosyalist olarak tanımlıyor olacaktık. Troçkist olmak, karşı devrim sürecinde ana temsilcileri Troçki ile Stalin olan yol ayırımında taraf olmak demektir. İşçi sınıfının kendi iktidar organları aracılığıyla iktidarda olmadığı yere “sosyalist” denmeyeceğini savunmak demektir. Bürokratik bir diktatörlüğe sosyalist demeyi reddetmek demektir.
Roni Margulies
(Sosyalist İşçi)