Hakimler, savcılar, polis, Başbakan, Cumhurbaşkanı, medya söz konusu kadınlar olunca “bölünmez bir bütün” denebilecek bir ittifak içerisinde. Artık kadın cinayetleri, tecavüz, taciz davalarının sonuçlarına şaşırmıyoruz. Öfkeden beynimiz çatlamak üzere. Devletin yine bize bir havadisi var. Tecavüze karşı kendini korumanın ‘cezası’ müebbet hapis.
2012 ylının yaz ayları epey hararetliydi. Kadın bedenini orasından burasından çekiştirmeye doyamayanların gündeminde kürtajı yasaklamak vardı. Erdoğan’ın cinsiyetçi kükreyişlerinin, binlerce kadının sayısız eyleminin dumanı tüterken Nevin Yıldırım’la tanışmıştık hatırlarsınız. Yasal kürtaj süresini geçtiği için karnına ateş eden Handan’dan birkaç gün sonra. Nevin silah zoruyla tecavüze uğramıştı, üstelik gebeydi. Tecavüzcüsünü öldürüp “İşte namusuma uzananın kellesi” diyerek kafasını köy meydanına atmıştı. Hakkında bolca dedikodu çevrilen köy kahvesine doğru. Tecavüzcüsünden olan çocuğu ‘doğuracağıma ölürüm’ diyordu.
Medya coşkuyla ‘namusunu koruyan kadın’ haberleri yapmaya başladı. Ama esas dert etmemiz gereken şeyin ne olduğunu devlet sağolsun bize hatırlattı: bebeğe ne olacaktı? Kürtaj hakkının gasp edilmeye çalışıldığı günlerde Recep Akdağ söylemişti ne olacağını. Tecavüz de olsa kürtaj mürtaj yok, ‘doğursun gerekirse devlet bakar’. "Ben bu çocuğu doğurmam" diye de tutturdu, şuna bak hele! Halbuki hayattaki tek görevi en az üç çocuk doğurmakken şu yaptığına da bakın!
Böylece Nevin istemeden doğurdu bebeği. Bebeği zorla doğurttular. Sonra rahata erdiler. Bir daha da Nevin’in akıbetini merak eden çıkmadı aralarından. Tecavüze uğrayan kadının ne önemi vardı ki? Zaten medya da özüne dönüp ‘rızası varmış’ diye anlatmaya başlamıştı. Bu ‘rıza’ çok işe yarıyor ‘fıtrat’ gibi çok şükür. Upuzun yargı sürecinin sonuna kadar kadının adını bir daha duymaya gerek kalmadı.
Buyrun size ‘bir kuş varmış’ oyunu. Baş parmak kükremiş, işaret parmağı kadını kodese atmış, orta parmak haberi yazmış, yüzük parmağı üstünü örtmüş. Bunca zamandır ‘hani bana hani bana’ diyen serçe parmak da artık kendi payına düşeni yaptı nihayet. Nevin Yıldırım’ı tecavüze uğradığı ve tecavüzcüsünü öldürdüğü için müebbet vermiş.
Nevin Yıldırım muhtemelen şimdiye kadar alışılagelmiş bazı şeyleri yıktığı, susmadığı, hesap sorduğu için devlet tarafından 'tehlikeli' addediliyor. O, tecavüze uğrayıp sessiz kalmadı; köyünde kendisi hakkında kaynayan dedikodu kazanını sineye çekmedi, "Ne de olsa aile içindeki bir mesele, kol kırılır yen içinde kalır" demedi. Tecavüzcüsüne karşı kendisi 'artık yeter' dedi.
İşte ‘yeter’ dediği için Nevin’in dosta düşmana ibret olsun diye ağır bir biçimde cezalandırılması şart olmuştu. Yoksa başka kadınların da kalkıp bedenlerine el koyan erkeklerden önce teker teker, sonraysa belli mi olur hep beraber hesap sorması için pekâlâ bir örnek olabilirdi. Kimsenin aklını çelmemesi, kimseye örnek olmaması için ömür boyu hapse mahkûm edildi Nevin.
Devlet devletliğini bilmiş, milletin namusunu muhafaza etmiş, herkese yerini de haddini de bildirmiş oldu böylece. Öyle ya kadın kadınlığını bilmeli, dayağını sessizce yemeli, tacizi de tecavüzü de sessizce sineye çekmeli. Hatta yeri geldiğinde öyle fazla gürültü patırdı çıkartmadan bu erkek milletin namusu uğruna ölmeyi de bilmeli. Devlet Nevin’i mahkûm ederken bütün kadınlara “haddinizi bilin”dedi. Hepimize, hani derler ya “ayar verdi”.
O ayara misliyle cevap vermek, o namusunun üzerine titredikleri düzenlerine çomak sokmak boynumuzun borcu olsun...
Meltem Oral