Poşetten fikirler

09.08.2019 - 11:51
Şafak Ayhan
Haberi paylaş

“Fikir, bir virüs gibidir. Dirençli. Oldukça bulaşıcı. Fikrin en küçük tohumu bile büyüyebilir. Sizi tanımlamak veya yok etmek için büyüyebilir.”

Christopher Nolan (Inception)

DSİP'in 1992 yılından bu yana her yıl düzenlediği Marksizm günlerinde bu yıl Prof. Dr. Sinan Özbek'in konuşmacı olduğu “Gramsci’den Lenin’e hegemonya kavramı’’ adlı söyleşiden almış olduğum bazı notlar vardı. Aldığım notlara bakarken gördüklerim, aslında bu yazıda bahsedeceğim olay ile oldukça örtüşen cinsten.

*Egemen sınıfın fikirleri topluma nasıl yansıtılabilir?" sorusuna Sinan hoca tarafından verilen yanıt kısaca şöyleydi:

"… Gramsci her insan filozoftur der. Egemen fikirler topluma "yapı" ve "üst yapı" kavramlarıyla yayılır…’’ vb. Burada dikkatimi en çok çeken şey Gramsci’nin insanların fikirlerini azımsamadan, toplum tarafından nasıl ilgiyle alınıp öğütüldüğünü ve sonrasında da ortaya çıkmış olan düşüncelerin toplumun en küçük yapısına kadar nasıl inebildiğini analiz etmeye çalışmasıydı. Belirli dönemlerde bazı düşünceler beliriyor ve toplumda çatlak bulan su misali, en ücra noktaya kadar sirayet ediyordu. Özellikle egemen sınıflar tarafından yaratılan, fikir demeyeceğim çünkü bunlar genelde düşünsel argümanlarla değil yalan, iftira, kin, nefret, ayrımcılıklara dayanan ve bunların artırılması için bizzat “laboratuvar ortamında” oluşturulmuş “bilinçli” yalanlardır. Bu yalanlar o kadar hızlı bir şekilde yayılma hızına sahipler ki, burjuva–ulus devletler kendi aralarında "faşizm" laboratuvarında en hızlı yayılan virüs yarışmasını organize etseler, her sene bu ödülü almak için kıyasıya yarışan ve finale kalanları da tahmin etmek hiç zor değil.

Yıllarca "Kürt’’ adının kara basılan sesten (kart-kurt) kaynaklı olarak ortaya çıktığını, Kürtlerin bir kuyruğu olduğuna insanları inandırmaya çalışan, üniversitede yıllarca aynı evi paylaşan Kürt arkadaşına yıllar sonra “…bir şey sormak istiyorum ama nasıl soracağım bilmiyorum -gerçekten kuyruğunuz var mı?” sorusunu sordurtan ’’Kuyruklu Kürt ‘’ diye onursuzca bir kavram geliştirenler bizzat bu laboratuvarın çalışanlarıydı. Alevilere, Romanlara, Yahudilere, Ermenilere, Rumlara ve diğer ‘’ötekilere’’ yıllarca zihinlerinde yarattıkları iftiraları, “onların” gelenekleri öyle diyerek topluma anlattılar. Nasıl oluyordu bu fikirler, bu virüsler çok hızlı ilerliyordu bunların cevabı burada değil Gramsci’de. 

Egemen fikirlerin bu topraklarda nelere mal olduğunu ölümlerden katliamlara, yok oluşlardan açlık, yoksulluk ve göçlerle sonuçlanan toplumsal bunalımlara kadar örnekleri çoğaltabiliriz. Son yıllarda egemenlerin ‘’zehirli ‘’ fikirlerini yayma işini kendine amaç edinmiş olanların diline doladığı yalanlarıyla süsleyip püsleyip alıcı bulmaya çalıştığı virüsün görevi; "nasıl olur da ırkçılık denen illeti zihinlere enjekte edebilirim."

Parti liderlerinden, milletvekillerine, idari yöneticilerden sokaktaki insana kadar herkes laboratuvar ortamından yaratılmış “yalanlara, iftiralara, ötekileştirme virüslerine” inanmaya ihtiyacı varmış ona susamış gibi bu virüsü vücuduna sokmak için bir yarış hâlinde. Suriyeli göçmenler üzerinden yayılan, egemenler tarafından üretilen yeni iftiralar yüzlerce kez gerek www.gocmeniz.org’da, www.multeciler.org.tr gerekse diğer basın yayın organlarında aksi ispat edilmesine rağmen hâlâ alıcı bulabiliyor.

Suriyeliler üzerinden yükselen ırkçılık virüsü bulaşmış yalan dolanlar, öyle bir boyuta ulaşmış durumdaki akıllara zarar sebep sonuç ilişkileriyle bu hastalıklı fikirler Ortaçağ Avrupa’sındaki ‘’Veba Salgınından’’ daha hızlı yayılmakta. 

Bunun son örneğini geçenler de bir kırtasiye dükkanında yaşadım.

Orta yaşlı bir kadın dükkana girdi ve bir kaç parça kırtasiye malzemesi aldı. Hesap işleri bittikten sonra kırtasiyeci abimiz müşteriye ‘poşet ister misiniz’ diye sordu. Aldığımız cevap ise yukarıda bahsettiğimiz bu yalan dolanların insanların zihinlerine nasıl sirayet ettiğini çok iyi açıklıyordu.

Hanımefendi şöyle demişti, “poşet almıyorum çünkü bu poşetlerin parası Suriyelilere gidiyor” dedi. Ben ve kırtasiyeci abimiz geçici bir şoktan sonra bunun böyle olmadığını Suriyeliler ile poşet parasının herhangi bir alakasının bulunmadığını anlatmamıza fırsat vermeden "aydınlanmacı" tavrıyla, ‘ben çok iyi biliyorum onlara gidiyor bu paralar’ dedi ve bize konuşma fırsatı bile tanımadan çıktı gitti.

Yazının başında Gramsci’nin bahsettiği toplumsal fikirlerin yayılma biçimleri bu gibi örnekleri de kapsıyor. Bu kişi yaşadığı sosyal çevresinde bu inanmış olduğu yalanını her fırsatta dile getirecek ve insanların da yalanlara inanmaya olan ihtiyaçlarını bir noktada karşılamış olmanın gururunu yaşayacak. 

Ekoloji hareketinin yükselmesi ve bunun sonucunda ‘Geri Dönüşüm ‘’kavramının hayatımıza girmesiyle birlikte öğrendiğimiz bazı şeyler var. Örneğin, plastik bir malzeme doğada 1000 yıl, pet şişe ise 400 yıl sonra çözünüp yok olabiliyor.

Peki, bu egemenler tarafından laboratuvar ortamından bilinçli bir şekilde oluşturulan "ırkçılık" virüsünün ana bileşeni olduğu yalan ve iftira dolu hiçbir bilimsel temeli olmayan özellikle beşeri bilimlerde Tarihten, Sosyolojiye kadar sirayet etmiş fikirler ne zaman doğada yok olacak?

Poşet politikasını Suriyelilere bağlamak gerçekten de üst düzeyde bir kin, nefret duygusu eşliğinde kendisine ancak yalanlar aleminde hayat bulacak bir fikir. Bu “poşetten fikirlerin” topluma yayılmasını engellemek için, her zaman her yerde ırkçılıktan beslenen bu yalancı güruha karşı sonuna kadar yükselen sesimizle "Irkçılık bir insanlık suçudur ırkçılığa hayır. Yalanlarla dolu argümanlarınıza karşı hep gerçekleri, insanlığı savunacağımızı” bağırmalıyız. 

Şafak Ayhan

[email protected]

Bültene kayıt ol