Yönetsel akıl ile “Araptan dost olmaz” demek

04.08.2019 - 10:36
Can Irmak Özinanır
Haberi paylaş

Ocak ayında Türkiye’deki Suriyelilere değinip muhalefeti “bir kusurunuz Suriyeliler mi kaldı?” diye azarlayan Aydın Selcen, Gazete Duvar’daki köşesinde yine Suriyelileri yazdı. O zaman Suriyelilerle dayanışmak gerektiğini anlatanlara “siz başınıza ne gelirse müstahaksınız” diye seslenen Selcen, bu sefer üslubunu biraz yumuşatmış olmakla beraber ağzındaki baklayı tam olarak çıkarmış. Kısacası Aydın Selcen bizlere, “bunlar Arap kardeşim, bize uymaz” diyor. 

“Bu işler hümanizmle olmaz”

Selcen, Arap karşıtlığını bir tür politik akla sarıp sarmalayarak sunuyor. Katıldığı programlarda da inatla kendisinin meseleye “politik” yaklaştığının altını çizerken, göçmenlerle dayanışmak gerektiğini söyleyenlerin tüm sözlerine kulaklarını kapamış şekilde çözüm önerisi soruyor. 

Aslında göçmen karşıtlarının, göçmenlere karşı olmayanları bir çözüm önermemekle suçlaması yeni bir olgu değil. Dayanışma kampanyası örgütleyen aktivistlerin ve daha da önemlisi göçmenlerin kendilerinin pek çok somut çözüm önerisi varken çoğu ülkede göçmen karşıtları bu önerileri “hümanizm” diyerek kulak arkası ediyor ve dalga geçer gibi soruyorlar: “Göndermeyelim de ne yapalım?”  

Selcen soruyor: “Bir A-4 kağıdın ön yüzüne, bugün, hemen şimdi alt alta yazacağınız ilk beş madde ne olurdu?”

Cevaplayalım: 

-Suriye’de barışın inşa edilmesi yönünde bir an önce adım atılması 

-AB ile yapılan geri kabul anlaşmasının derhal feshedilmesi 

-Türkiye’nin buraya gelen göçmenlere “geçici kabul statüsü” gibi kırılgan bir konum değil, mültecilik hakkı tanınması

-Suriyelilere ilişkin yalanlara değil gerçeklere dayanan, karşılaşmaları arttıran bir entegrasyon politikasının hayata geçirilmesi 

-Sendikaların kapılarını göçmenlere açması, göçmenlerle Türkiyeli işçiler arasındaki farkı ortadan kaldıracak bir eşit işe eşit ücret politikası. 

Aydın Selcen, bu yanıtları yeterli bulmayacaktır. Tek cümlelik de bir amaç maddesi yazılmasını istemiş:

-Göçmenler ile Türkiye toplumunun kaçınılmaz olan beraber yaşama süreci için gerekli adımların atılması.

Etik ve politika 

Aydın Selcen, meselenin bir etik meselesi olmadığını tamamen politik ve teknik olduğunu söyleyerek etik ve politika arasına keskin bir ayrım koyuyor, politikayı da bir tekniğe indirgiyor. (Araya bir de akademik sıkıştırmış ama bununla ne demek istediğini ben anlamadım açıkçası) Böylelikle kendini soğukkanlı ama gerçekçi bir analizci konumuna oturtuyor. 

Oysa hem etik hem de politika dünyayı kimlerin gözlerinden okuduğunuza göre şekillenir. Sıkı bir devletçiyseniz, devletin bekası için 3-5 milyon insanın cephelere sürülmesi sizin için etik bir sorun teşkil etmez mesela. Bir patronsanız, “zaten ellerine ekmek vermiş” olduğunuz işçilerin daha fazla hak, insanca yaşam istemesini nankörlük olarak görürsünüz. Dünyaya ezilenlerin kurtuluşunu isteyen bir yerden kısacası soldan bakıyorsanız, derdiniz işçisiyle, göçmeniyle, kadınıyla, LGBTİ+’siyle, Alevi’si, Kürt’ü, Ermeni’si, Laz’ıyla ezilenlerin birlikte mücadelesinin olanaklarını aramak olur. 

Hiçbir devlet salt baskıya dayanarak varlığını sürdüremez, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti de dâhil tüm devletler toplumu bir tür etik içerik ile şekillendirirler yani modern devlet, etik-politik bir aygıttır. Anayasa’da sık sık karşımıza çıkan “Devletin varlığı ve bağımsızlığı, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” sözleri tam da bu etik içeriğin karşılığıdır. Dolayısıyla etik ve politika arasında yapılan ayrım geçersizdir. Selcen’in kendi bakışını üzerine inşa ettiği “salt politika” yoktur. 

Selcen, göçmenler ile ilgili önerilerini bir soğukkanlı politik akıl ile perdeleyerek gölgesinde ırkçılığını gizliyor. Her şeye ana akım siyaset biliminin yönetsel aklıyla yaklaşıyor ve yanlış yöntemle doğru “muhaliflik” yapılmıyor.

Irkçılığa ırkçılık demenin önemi 

Selcen’e sorsak muhtemelen yazısının ırkçılık içermediğini, salt politik bir analiz yaptığını iddia edecektir. Oysa teknik bir meseleye indirgeyip, yönetsel aklın altına gizlemeye çalıştığı pek çok satırdan taşan Araplara dönük bir düşmanlık. 

“Dört milyon Suriyeli yerine, dört milyon Boşnak, Arnavut ya da Çerkes gelseydi benzer bir toplumsal gerilim yaşanır olur muydu?” gibi Selcen’in çirkin olduğunu kendisinin de kabul ettiği bir soru sormak Arapların homojen bir kitle olarak bir öz taşıdığını, asla Türkiyeliler ile birlikte yaşamayacaklarını iddia etmek anlamına geliyor. Bir halka bir öz atfetmek ırkçılıktır ve ırkçılığa ırkçılık demek –haydi Selcen’in seveceği şekilde ifade edelim- politiktir.

Selcen yazısında pek çok kere Türkiye’deki göçmenlerin Arap olduğunun altını çiziyor. Çözüm ararken çözümsüzlük önerdiği yazısında baklanın ağzından en net çıktığı yer şu satırlar sanırım: 

“Türkiye bir Arap ülkesi değil. Alfabemiz Latin. Yönümüz Batı. Eksiği bol olsa da yönetim biçimimiz hiçbir Arap ülkesinde olmayan nitelikte bir demokratik cumhuriyet. İttifakımız NATO. Arapça ülkemizde yaygın kullanılan bir dil değil.”

Bir kısmımızın aklına bu cümleyi görünce “Ee yani, ne alaka?” demek geliyor olabilir. Şahsen benim ilk kurduğum cümle buydu. Bu cümlenin işaret ettiği yeri daha kibar olsun diye sorularla ifade edeyim: 

-Türkiye, Araplar da dâhil pek çok halkın bir arada yaşadığı bir ülke. Selcen, “Arap ülkesi değil” derken Türkiye’nin “kimlerin” olduğunu söylüyor? 

-Türkiye bundan yaklaşık 100 yıl önce pek çok alfabenin ve dilin bir arada varlığını sürdürdüğü hatta farklı alfabelerle farklı dillerin (örneğin Yunan alfabesiyle Türkçe) yazıldığı bir ülkeydi. Selcen, Latin alfabesi dışındaki alfabelerin varlığından niye rahatsızlık duyuyor? Türkiye’nin Latin alfabesi kullanması ile Suriyeli göçmenler arasında nasıl bir ilişki var? 

-Araplar, demokratik cumhuriyetlerde yaşayamazlar veya demokratik cumhuriyetler kuramazlar mı? 

-4 milyon Suriyeli Türkiye’de yaşıyorsa Arapça Türkiye’de yaygın kullanılan bir dil hâline gelmiş demektir. Arapçanın Türkiye’de yaygın kullanılan bir dil hâline gelmesinde nasıl bir sorun var? 

-Yoğun olarak Arapların yaşadığı yerleri örneğin Irak’ı Arapların başına yıkan katliam örgütü NATO’nun parçası olan ülkelere Arapların gitmesi sakıncalı mıdır? 

Bu satırlardaki “milli duruş”u ve oryantalizmi tespit etmek için fazla çaba sarf etmeye gerek yok. Selcen, pek de gizli olmayan bir şekilde göçmen karşıtı daha özelinde ise Arap düşmanı bir ırkçılık yapıyor. Pogrom çağrısı yapmıyor ancak pogrom çağrısı yapanlara mazeret üretiyor. 

Irkçılığa mazeret üretilmez, ırkçılıkla mücadele edilir 

Selcen, bir durum tespiti olarak AKP, HDP, CHP seçmenini dikey kesen bir Suriyelilerden hoşnutsuzluk olduğunu söyleyerek, iktidara gelmek veya iktidarda kalmak isteyen hiçbir siyasi partinin bu hoşnutsuzluğu görmezden gelemeyeceğini söylüyor. 

Toplumda Suriyelilere dönük yaygın “hoşnutsuzluk” (haydi adını koyalım göçmen düşmanlığı) doğal bir olgu değil, Suriyeliler hakkında üretilen sistematik yalan kampanyaları ve muhalif yayın organlarında bile karşımıza bir anda çıkabilen göçmen karşıtı argümanlar, yoksullaşan halka krizin gerçek sorumlusu olan patronları, silahlanmayı, savaşı, emperyalizmi, kapitalizmi değil Suriyelileri hedef göstermektir. Dolayısıyla ırkçılığın yaygınlaştığı bir durumla karşı karşıya gelince yapılacak olan “çoğunluk bunu istiyor” deyip ırkçılığa mazeret üretmek değil yalanlara karşı gerçekleri anlatmak, ırkçı argümanlara ve ırkçılığın kendisine karşı mücadele etmektir. 

Selcen’in yazısında katıldığım tek bir cümle var: “Ankara’nın Suriye siyaseti temelden değişmeli”. Doğru ancak ekleme yapmak gerekir. Türkiye, militarist dış politikasından vazgeçmeli. Göçmenlerin zorla sınır dışı edilmesi veya kamplara yollanması politikasına son verilmeli. Ancak sorun bundan ibaret değil, Türkiye’de iktidarından muhalefete her politik hareket Suriyelilere ilişkin tavrını da değiştirmeli, Suriyelileri sürekli olarak “bir yerlere gönderilebilecek” nesneler olarak konumlandırmaktan vazgeçip, insanca bir yaşamı dünyanın her ferdi kadar hak eden özneler olarak görmeye başlamalı.

Can Irmak Özinanır

[email protected]

1. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/01/09/tek-kusurunuz-suriyeliler-kaldi/

2. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/07/31/ulkemizdeki-suriyeliler-ve-suriye-uzerine/

3. Selcen’in bir önceki yazısına ilişkin cevabımda bunların bir kısmına değinmiştim: https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2019/01/15/muhalefetin-kusurunu-suriyelilerde-arayanlar/

 

Bültene kayıt ol